bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Abdullah Yılmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Yılmaz
 

GÖRGÜSÜZLÜĞE DÖNÜŞEN İSRAF

Son yıllarda sık sık gündeme gelen kuraklık bu yıl kendini daha da htirir oldu. Türkiye genelinde kış aylarında olmamıza rağmen yağışların yetersiz olmasından dolayı barajlardaki su seviyesi azaldı, birçok göl kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bunun kuraklık gibi tabii sebepleri olduğu gibi, bu durum sınırlı kaynaklarımızı sınırsız ve hoyrat şekilde kullanmamızdan da kaynaklanıyor şüphesiz. Hatta kuraklığa biraz da insanoğlunun bilinçsiz hareketlerinin sebep olduğunu da not olarak söylemiş olalım.   Yaşamımızın devam edebilmesi için suya ihtiyacımız var. Her ne kadar cennet memleketimizin her bir yanında bol bol akarsular, dereler, nehirler olsa da; uzmanlar, su fakiri bir ülke olduğumuzu her fırsatta vurguluyor. Velev ki su zengini de olsak yine de su tüketim alışkanlığımızı değiştirmeliyiz. Ekonomik refah, eskiye nazaran arttığından toplumun önemli bir kesimi gelen su faturasından etkilenmiyor ve ihtiyacının çok fazlasını harcayabiliyor. Yüce dinimiz Ayet ve Hadisler aracılığıyla bizleri her türlü israftan men ederken, buna riayet etmek bizler için dini vecibe haline de geliyor.   Müslüman kimliğinin gerektirdiği şekilde yaşadığı ve faaliyetlerde bulunduğu için cezaevinde kalmış bir büyüğümüz, gerekli hallerde 1 bardak su ile abdest, 1 litre su ile de gusül abdesti alınabileceğini söylemişti. Şimdi ise sıcak su gelene kadar bahsedilen miktarın kat kat fazlasını boşa akıtıyoruz. Konfor bize çok şeyleri unutturmuş durumda. Belki de suyu en az israf edenler abdest alanlardır ama ben yine de örneklemeyi buradan sürdüreyim. Sevgililer Sevgilisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ‘’Abdestinizi dere kenarında alıyor olsanız bile, suyu israf etmeyiniz’’ buyurarak bizleri uyarmıştır. Hiçbir Müslüman’ın ‘’Parasını veriyorum istediğim gibi kullanırım’’ deme hakkı yoktur.   Bizler Türkiye’de bu konuda büyük bir lüksün içindeyiz, evlerimize kadar su geliyor, suya ulaşma konusunda şimdilik bir sıkıntımız yok ama yarın ne olacağını bilemeyiz. Bundan otuz sene önce bu lüksümüz de büyük oranda yoktu. Köylerde annelerimiz taşıma suyla ihtiyaçlarımızı giderirdi. Afrika’da hala çok büyük sıkıntısı yaşanıyor. Bırakın kullanma suyunu temiz içme suyuna bile ulaşamayan milyonlar var. Aziz milletimizin yardımlarıyla yapılan su kuyularının açılışlarına şahit oluyoruz zaman zaman. Oradaki yaşanan sevinçlerden ibret alıp bol bol şükretmeliyiz.   Peki israf sadece su kullanımında mı yapılıyor? İsraf maalesef hayatımızın her alanında kendini ciddi şekilde gösteriyor. Gıda israfı, eşya israfı, zaman israfı ve İnsan İsrafı… (İnsan israfı konusuna unutmazsak ayrıca değinelim inşaAllah) Her şeyin israfı hayatımızın bir parçası oldu. Özetle kurumsallaştı. Daha yakın tarihe kadar özel yerler hariç umumi tuvaletlerde bırakın peçeteyi sabun bile bulunmazdı. Hatta bir vakit cüzdanımda kağıt haline getirilmiş sabun taşıdığımı bilirim. Şimdi birçok yerde sabunun yanı sıra kağıt peçete ve kağıt havlular sunuluyor. Bendeniz elimi yıkadıktan veya abdest aldıktan sonra ortalama büyüklükteki 2 parça kağıt havlu ile gayet güzel kurulanabiliyorum. Fakat bazı kendini bilmezlere abartısız söylüyorum, benim harcadığımın 10 katı kağıt havlu bile yetmiyor. Adam otomatik makinenin hızını bile beğenmiyor, çekiyor çekiyor çekiyor yetmiyor yine çekiyor 10 kişinin kullanacağı kadar kağıt havluyu koparıyor. Kimse kusura bakmasın da bu hal israfın yanı sıra aynı zamanda görgüsüzlüktür!   Görgüsüzlüğe dönüşmüş israf hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda. ‘Renkler zevkler tartışılmaz’ derler ki el-an doğrudur. ‘’Ucuz mal alacak kadar zengin değilim’’ diye Yahudilere atfedilen bir söz de var. Hepsinin doğruluk payı var kabul ediyorum. Kimseye ucuz mal kullan demiyorum, kimseye zevkli yaşamamasını telkin etmiyorum. Ancak, öyle örnekler var ki artık bu konuları aşmalıyız diye düşünüyorum. Mesela telefon kullanımı. Geçen sene kullandığım telefon arıza yaptı ve tamiri mümkün değil dediler. Akıllı telefonlardan önce genelde ikinci el telefon kullanmıştım ama bunu akıllı telefonlarda bazı güvenlik endişeleri sebebiyle tavsiye etmiyorlar. Ben de yeni ama pahalı olmayan bir telefon satın aldım. Yeni telefonum bana bir akıllı telefondan beklenilebilecek her türlü özelliği sunuyor. Gayet memnunum. Herkesin adını bildiği telefon markasına 5 kat para vermeye ne gerek var peki? Hatta benzer özellikleri taşıyan yerli telefon almadığıma da sonradan acayip pişman oldum. Statümüzü kullandığımız telefon belirleyecekse vay o statümüze! Yine de şunu belirteyim bir kimsenin özel bir zevki vardır ve bir telefona veya başka bir eşyaya imkanı varsa kafayı takıp biraz fazla para verip alabilir buna diyeceğim yok. Burada özellikle bunun yaşam standardı haline getirilmesine itiraz ediyorum. Kimseye pis bir yerde gidip yemek ye demiyorum ama menüsü 100 dolardan başlayan ultra pahalı restoranda da yemek yemeyi adet haline getiremez bir Müslüman. Ben şahsen boğazda lüks bir mekanda bulunmak yerine, nefis yemekler yapan, aynı zamanda çok temiz olan bir esnaf lokantasında yemek yemeyi tercih ederim ve bundan acayip keyif alırım, hiç de gocunmam. Belki İmkanı olanın lüks ve zevkli yaşama hakkı vardır ama bunun da ölçüsü olduğunu düşünüyorum. Bin ila 5 bin TL aralığında çok kaliteli takım elbiseler bulabilecekken sırf markasından ötürü 30 bin TL’ye takım elbise almak insanı vebal sahibi yapar. Yine bin TL’ye güzel, şık, kaliteli bir çanta alabilecekken, ‘’ben koluma 10 bin dolardan ucuz çanta takmam’’ diyen kişi de vebal sahibidir. Yerli çok daha kaliteli ürünler varken sırf marka takıntılarından dolayı acayip pahalı yabancı eşyaları almak da insanı vebal sahibi yapar!   Tır ile nakliyecilik yapan dayımla zaman zaman severek seyahat ederim. Bu vesileyle yurt içi yurt dışı çok farklı yerler görmek, nice insanlarla hasbihal etmek nasip oldu. Yine bir seyahatimizde Sarıyer’de inşaatı devam eden lüks bir villa siteye tuğla getirmiştik. Orada bekçilik yapan abinin anlattığı bir hatırayı anlatayım ve bu bahsi kapatayım. Yirmili yaşlarda bir hanım babasıyla beraber gelip o lüks siteden villa bakmışlar. Baba kızına hediye villa alacak. Hanım kız siteyi babasıyla gezmiş ve aslında beğenmiş. Satış temsilcisi ile fiyat detaylarını konuştuktan sonra babası kızına dönüp, ‘’Ne dersin beğendin mi, alalım mı kızım’’   diye sormuş. Hanım kız da babasına, ‘’yok baba burası ucuzmuş, başka yerden alalım’’ diye cevap vermiş. Burada ironi yok. Kız gerçekten aslında çok pahalı olan o villa siteyi ucuz olduğu için istememiş. Asgari ücretle bekçilik yapan abimiz bu olayı görünce ‘’elimde kürek vardı bir anda şaşkınlıktan yere düşürdüm’’ diye gülerek anlatmıştı. Durum bu şekildem maalesef…   Müslüman’ın tevazudan taviz vermemesi lazım. Bir eşyanın çok pahalı olması aynı zamanda çok zevkli olduğu anlamına gelmiyor. Biz toplum olarak kadim kültürümüzü, dayanışmayı, geleneklerimizi muhafaza edip, hatta geliştirip zenginiyle fakiriyle bir arada yaşamayı tercih etmeliyiz. Zenginsek hayır hasenata, yatırıma, istihdama yönelmeliyiz. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu bahsettiklerim sadece bazı kesimlerin sorunu değil hepimizin sorunu. Örnekleri özellikle falan filan kesimi kast ederek ifade etmiyorum, bu meselede herkesin kendi payına hatası eksiği bulunmakta.   Bu gökkubbe altında hep beraber yaşıyoruz. Harcadığımız kaynaklarda başkalarının da hakkının olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Benim de dikkat etmekte tembellik gösterdiğim birçok husus var ve bu vesileyle ben de kendimi gözden geçireceğim nasipse…   Boğaziçi Üniversitesi Meselesi… Haftada bir yazı gönderiyorum ve sıcak gündemlerle ilgili pek konu seçmemeye gayret ediyorum. Ancak, sizin de malumunuz Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan Rektör atamasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Belki ilerleyen zamanlarda meseleyi farklı yönleriyle ele alırız ama şimdilik konuya ilişkin kanaatimi kısaca buraya bırakayım. Ülkemizde ortalığı karıştırmak için tetikte bekleyen, içeriden ve dışarıdan karanlık yerlerle irtibatlı gruplar var maalesef. Burada da bu gruplar ellerine bir fırsat geçtiğini düşünüyorlar ama yanılıyorlar. Bu eylemlerdekilerin bazılarının Boğaziçi Üniversitesi ile uzaktan yakından alakası bile olmadığını hep beraber gördük. (İtiraz edenlerin arasında kötü niyetli olmayan, meseleye müspet düşüncelerle yaklaşanları ayrı tutuyorum.) Canımızı emanet ettiğimiz ve canımızdan bir parça olan polisimize katil deme cüretini sergileyen bu kişilerin yaptıklarını asla kabul edemeyiz. Türkiye’de Rektör seçimlerinin nasıl yapılabileceğinin çerçevesi kanunlarla belirlenmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da yasal yetkisini kullanarak güzel bir tercih yapmıştır. Hayırlı olsun. Bu atamaya karşı çıkanlar, vaktiyle Ahmet Necdet Sezer’in yaptığı atamalara, veya bir başka rektör CHP’nin grup toplantısında kürsüye çıkarken karşı çıksalardı anlardım ama o vakitler alkış tutuyorlardı! Üniversitelerin bilim yuvaları olmaları gerekir. Son olarak, Melih Hocayla tanışıp vakit geçirmiş birisi olarak söylüyorum; Melih Hoca Boğaziçi Üniversitesini daha ileriye taşıyacak çok değerli bir isim. Gerçekten zamanla bunu orada itiraz edenler de anlayacaktır, vesselam…
Ekleme Tarihi: 12 Ocak 2021 - Salı

GÖRGÜSÜZLÜĞE DÖNÜŞEN İSRAF

Son yıllarda sık sık gündeme gelen kuraklık bu yıl kendini daha da htirir oldu. Türkiye genelinde kış aylarında olmamıza rağmen yağışların yetersiz olmasından dolayı barajlardaki su seviyesi azaldı, birçok göl kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bunun kuraklık gibi tabii sebepleri olduğu gibi, bu durum sınırlı kaynaklarımızı sınırsız ve hoyrat şekilde kullanmamızdan da kaynaklanıyor şüphesiz. Hatta kuraklığa biraz da insanoğlunun bilinçsiz hareketlerinin sebep olduğunu da not olarak söylemiş olalım.

 

Yaşamımızın devam edebilmesi için suya ihtiyacımız var. Her ne kadar cennet memleketimizin her bir yanında bol bol akarsular, dereler, nehirler olsa da; uzmanlar, su fakiri bir ülke olduğumuzu her fırsatta vurguluyor. Velev ki su zengini de olsak yine de su tüketim alışkanlığımızı değiştirmeliyiz. Ekonomik refah, eskiye nazaran arttığından toplumun önemli bir kesimi gelen su faturasından etkilenmiyor ve ihtiyacının çok fazlasını harcayabiliyor. Yüce dinimiz Ayet ve Hadisler aracılığıyla bizleri her türlü israftan men ederken, buna riayet etmek bizler için dini vecibe haline de geliyor.

 

Müslüman kimliğinin gerektirdiği şekilde yaşadığı ve faaliyetlerde bulunduğu için cezaevinde kalmış bir büyüğümüz, gerekli hallerde 1 bardak su ile abdest, 1 litre su ile de gusül abdesti alınabileceğini söylemişti. Şimdi ise sıcak su gelene kadar bahsedilen miktarın kat kat fazlasını boşa akıtıyoruz. Konfor bize çok şeyleri unutturmuş durumda. Belki de suyu en az israf edenler abdest alanlardır ama ben yine de örneklemeyi buradan sürdüreyim. Sevgililer Sevgilisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ‘’Abdestinizi dere kenarında alıyor olsanız bile, suyu israf etmeyiniz’’ buyurarak bizleri uyarmıştır. Hiçbir Müslüman’ın ‘’Parasını veriyorum istediğim gibi kullanırım’’ deme hakkı yoktur.

 

Bizler Türkiye’de bu konuda büyük bir lüksün içindeyiz, evlerimize kadar su geliyor, suya ulaşma konusunda şimdilik bir sıkıntımız yok ama yarın ne olacağını bilemeyiz. Bundan otuz sene önce bu lüksümüz de büyük oranda yoktu. Köylerde annelerimiz taşıma suyla ihtiyaçlarımızı giderirdi. Afrika’da hala çok büyük sıkıntısı yaşanıyor. Bırakın kullanma suyunu temiz içme suyuna bile ulaşamayan milyonlar var. Aziz milletimizin yardımlarıyla yapılan su kuyularının açılışlarına şahit oluyoruz zaman zaman. Oradaki yaşanan sevinçlerden ibret alıp bol bol şükretmeliyiz.

 

Peki israf sadece su kullanımında mı yapılıyor?

İsraf maalesef hayatımızın her alanında kendini ciddi şekilde gösteriyor. Gıda israfı, eşya israfı, zaman israfı ve İnsan İsrafı… (İnsan israfı konusuna unutmazsak ayrıca değinelim inşaAllah) Her şeyin israfı hayatımızın bir parçası oldu. Özetle kurumsallaştı. Daha yakın tarihe kadar özel yerler hariç umumi tuvaletlerde bırakın peçeteyi sabun bile bulunmazdı. Hatta bir vakit cüzdanımda kağıt haline getirilmiş sabun taşıdığımı bilirim. Şimdi birçok yerde sabunun yanı sıra kağıt peçete ve kağıt havlular sunuluyor. Bendeniz elimi yıkadıktan veya abdest aldıktan sonra ortalama büyüklükteki 2 parça kağıt havlu ile gayet güzel kurulanabiliyorum. Fakat bazı kendini bilmezlere abartısız söylüyorum, benim harcadığımın 10 katı kağıt havlu bile yetmiyor. Adam otomatik makinenin hızını bile beğenmiyor, çekiyor çekiyor çekiyor yetmiyor yine çekiyor 10 kişinin kullanacağı kadar kağıt havluyu koparıyor. Kimse kusura bakmasın da bu hal israfın yanı sıra aynı zamanda görgüsüzlüktür!

 

Görgüsüzlüğe dönüşmüş israf hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda. ‘Renkler zevkler tartışılmaz’ derler ki el-an doğrudur. ‘’Ucuz mal alacak kadar zengin değilim’’ diye Yahudilere atfedilen bir söz de var. Hepsinin doğruluk payı var kabul ediyorum. Kimseye ucuz mal kullan demiyorum, kimseye zevkli yaşamamasını telkin etmiyorum. Ancak, öyle örnekler var ki artık bu konuları aşmalıyız diye düşünüyorum. Mesela telefon kullanımı. Geçen sene kullandığım telefon arıza yaptı ve tamiri mümkün değil dediler. Akıllı telefonlardan önce genelde ikinci el telefon kullanmıştım ama bunu akıllı telefonlarda bazı güvenlik endişeleri sebebiyle tavsiye etmiyorlar. Ben de yeni ama pahalı olmayan bir telefon satın aldım. Yeni telefonum bana bir akıllı telefondan beklenilebilecek her türlü özelliği sunuyor. Gayet memnunum. Herkesin adını bildiği telefon markasına 5 kat para vermeye ne gerek var peki? Hatta benzer özellikleri taşıyan yerli telefon almadığıma da sonradan acayip pişman oldum. Statümüzü kullandığımız telefon belirleyecekse vay o statümüze! Yine de şunu belirteyim bir kimsenin özel bir zevki vardır ve bir telefona veya başka bir eşyaya imkanı varsa kafayı takıp biraz fazla para verip alabilir buna diyeceğim yok. Burada özellikle bunun yaşam standardı haline getirilmesine itiraz ediyorum. Kimseye pis bir yerde gidip yemek ye demiyorum ama menüsü 100 dolardan başlayan ultra pahalı restoranda da yemek yemeyi adet haline getiremez bir Müslüman. Ben şahsen boğazda lüks bir mekanda bulunmak yerine, nefis yemekler yapan, aynı zamanda çok temiz olan bir esnaf lokantasında yemek yemeyi tercih ederim ve bundan acayip keyif alırım, hiç de gocunmam. Belki İmkanı olanın lüks ve zevkli yaşama hakkı vardır ama bunun da ölçüsü olduğunu düşünüyorum. Bin ila 5 bin TL aralığında çok kaliteli takım elbiseler bulabilecekken sırf markasından ötürü 30 bin TL’ye takım elbise almak insanı vebal sahibi yapar. Yine bin TL’ye güzel, şık, kaliteli bir çanta alabilecekken, ‘’ben koluma 10 bin dolardan ucuz çanta takmam’’ diyen kişi de vebal sahibidir. Yerli çok daha kaliteli ürünler varken sırf marka takıntılarından dolayı acayip pahalı yabancı eşyaları almak da insanı vebal sahibi yapar!

 

Tır ile nakliyecilik yapan dayımla zaman zaman severek seyahat ederim. Bu vesileyle yurt içi yurt dışı çok farklı yerler görmek, nice insanlarla hasbihal etmek nasip oldu. Yine bir seyahatimizde Sarıyer’de inşaatı devam eden lüks bir villa siteye tuğla getirmiştik. Orada bekçilik yapan abinin anlattığı bir hatırayı anlatayım ve bu bahsi kapatayım. Yirmili yaşlarda bir hanım babasıyla beraber gelip o lüks siteden villa bakmışlar. Baba kızına hediye villa alacak. Hanım kız siteyi babasıyla gezmiş ve aslında beğenmiş. Satış temsilcisi ile fiyat detaylarını konuştuktan sonra babası kızına dönüp, ‘’Ne dersin beğendin mi, alalım mı kızım’’

 

diye sormuş. Hanım kız da babasına, ‘’yok baba burası ucuzmuş, başka yerden alalım’’ diye cevap vermiş. Burada ironi yok. Kız gerçekten aslında çok pahalı olan o villa siteyi ucuz olduğu için istememiş. Asgari ücretle bekçilik yapan abimiz bu olayı görünce ‘’elimde kürek vardı bir anda şaşkınlıktan yere düşürdüm’’ diye gülerek anlatmıştı. Durum bu şekildem maalesef…

 

Müslüman’ın tevazudan taviz vermemesi lazım. Bir eşyanın çok pahalı olması aynı zamanda çok zevkli olduğu anlamına gelmiyor. Biz toplum olarak kadim kültürümüzü, dayanışmayı, geleneklerimizi muhafaza edip, hatta geliştirip zenginiyle fakiriyle bir arada yaşamayı tercih etmeliyiz. Zenginsek hayır hasenata, yatırıma, istihdama yönelmeliyiz. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu bahsettiklerim sadece bazı kesimlerin sorunu değil hepimizin sorunu. Örnekleri özellikle falan filan kesimi kast ederek ifade etmiyorum, bu meselede herkesin kendi payına hatası eksiği bulunmakta.

 

Bu gökkubbe altında hep beraber yaşıyoruz. Harcadığımız kaynaklarda başkalarının da hakkının olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Benim de dikkat etmekte tembellik gösterdiğim birçok husus var ve bu vesileyle ben de kendimi gözden geçireceğim nasipse…

 

Boğaziçi Üniversitesi Meselesi…

Haftada bir yazı gönderiyorum ve sıcak gündemlerle ilgili pek konu seçmemeye gayret ediyorum. Ancak, sizin de malumunuz Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan Rektör atamasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Belki ilerleyen zamanlarda meseleyi farklı yönleriyle ele alırız ama şimdilik konuya ilişkin kanaatimi kısaca buraya bırakayım. Ülkemizde ortalığı karıştırmak için tetikte bekleyen, içeriden ve dışarıdan karanlık yerlerle irtibatlı gruplar var maalesef. Burada da bu gruplar ellerine bir fırsat geçtiğini düşünüyorlar ama yanılıyorlar. Bu eylemlerdekilerin bazılarının Boğaziçi Üniversitesi ile uzaktan yakından alakası bile olmadığını hep beraber gördük. (İtiraz edenlerin arasında kötü niyetli olmayan, meseleye müspet düşüncelerle yaklaşanları ayrı tutuyorum.) Canımızı emanet ettiğimiz ve canımızdan bir parça olan polisimize katil deme cüretini sergileyen bu kişilerin yaptıklarını asla kabul edemeyiz. Türkiye’de Rektör seçimlerinin nasıl yapılabileceğinin çerçevesi kanunlarla belirlenmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da yasal yetkisini kullanarak güzel bir tercih yapmıştır. Hayırlı olsun. Bu atamaya karşı çıkanlar, vaktiyle Ahmet Necdet Sezer’in yaptığı atamalara, veya bir başka rektör CHP’nin grup toplantısında kürsüye çıkarken karşı çıksalardı anlardım ama o vakitler alkış tutuyorlardı! Üniversitelerin bilim yuvaları olmaları gerekir. Son olarak, Melih Hocayla tanışıp vakit geçirmiş birisi olarak söylüyorum; Melih Hoca Boğaziçi Üniversitesini daha ileriye taşıyacak çok değerli bir isim. Gerçekten zamanla bunu orada itiraz edenler de anlayacaktır, vesselam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.