bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Abdullah Yılmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Yılmaz
 

YARDIM İŞLERİNDE GÖZDEN KAÇANLAR!

1992 ila 1995 yılları arasında Ordu bölge Yatılı Kur’an Kursu’nda eğitim görmek nasip oldu elhamdülillah. Bu süre zarfında unutamadığım güzel hatıralar biriktirdim. Bana, hayat boyu ölçü olmuş o hatıralardan birinin kayıtlara geçmesini çok arzu ediyordum, kısmet bu yazıya imiş…   Kur’an Kursu’nun dış bahçesinde nöbetçiydim. Arkasında kasalarla simitlerin bulunduğu küçük bir kamyonet araç girişine yaklaştı ve simitleri kursa bağışlamak istediğini söyledi. Ben de aracı içeri uygun bir yere çekmesini istedim ve durumu kursumuzun müdürü ve aynı zamanda Ordu Kur’an Kursları Müdürü olan Ayhan Okur hocama iletmek için yanına gittim. Ben durumu hocamıza aktarmaya gittiğim sırada talebeler teneffüs için bahçeye çıkmışlar ve yardım için gelen vatandaş simitlerin bir kısmını o arada dağıtıvermiş. Hocamızın, durumu fark edince bahçeye adamın yanına indiğini ve meseleyi anlamak için bazı sorular sorduğunu hatırlıyorum. Vatandaş meğer bir önceki gün satamadığı simitleri getirmiş. Hocamız vatandaşı hem habersiz dağıttığı, hem de elde kalan simitleri getirdiği için ciddi şekilde uyarmıştı. Hocamızın şu cümlesi halâ kulaklarımda yankılanır: ‘’Kur’an talebeleri elde kalmış olanlara değil, en iyilerine layıktır. Bu şekilde yapılan bir yardımı kabul edemeyiz’’. Hocamız simitlerin dağıtılmasına müsaade etmedi ve vatandaşı oradan uğurladı.   Sosyal yardım faaliyetlerinin hem gönüllü, hem de profesyonel tarafında bulunmuş birisi olarak yukarıda da ifade ettiğim gibi bu olay bana gerçekten bir ölçü oldu. Yardım yaparken nelere dikkat etmeliyiz buna çok kafa yordum süreç içerisinde. Konunun aslında uzun sempozyumlarda derinlemesine analiz edilmesi gerekir. Bir köşe yazısına sıkıştırarak bu meseleyi izah etmek zor ama bazı notları ve hatıraları bu vesileyle paylaşayım istiyorum.   Dünyanın her yanında hatta en gelişmiş ülkelerde dahi yardıma muhtaç insanlar mevcut. Hatta bir çoğunda bu insanlar ilgisizlikten dolayı çok fena durumlara da düşebiliyor. Her ülkede olduğu gibi bizde de başından musibetler geçmiş, zor durumda kalmış insanlar bulunuyor. Hamdolsun sosyal devlet ve sosyal millet olma özelliklerimiz var ve bu özelliklerimiz sayesinde bu mağduriyetler minimum seviyelere iniyor. Özellikle; dul, yetim, engelli veya yaşlı gibi dezavantajlı gruplara hem devletimiz, hem de bu insanların kendi çevrelerindekiler ciddi yardımlar yapıyor. Başta Aile Bakanlığı bünyesindeki Sosyal Hizmetler Merkezleri olmak üzere; Kaymakamlık Vakıfları, Belediyeler ve ilgili STK’lar eliyle mağdur vatandaşlara ciddi yardımlar yapılıyor. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Temennim ve duam o ki, yardıma muhtaç tek bir insan bile kalmasın.   Kıymetli Okurlarım; ‘Ameller niyetlere göredir’ Hadis’ini hepimiz biliyoruz. Yardım yaparken de niyetin ne olduğu büyük önem taşıyor. Gösteriş için, hava atmak için, oy kazanmak için vb. niyetlerle yardım faaliyeti yapılmaz. Fakir fukara insanlar, hiçbir kimsenin egosunun tatmin aracı değildir! Maalesef bu konuda kötü örnekler görüyoruz. Küçücük bir erzak kolisini vermek için 5 kişi gidip ayakkabılarıyla girdikleri evde o erzağı verirken de fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyenleri, milleti meydana toplayıp kamyonun sırtından karpuz atar gibi koli atıldığını gördü bu gözlerimiz maalesef! Yine sosyal medyada beğeni kasmak için ucuz videolar çekip yardıma ihtiyaç duyan insanları istismar edenler de türemeye başladı. Bir de Zekat meselesi de var ama o apayrı bir konu. Zekatla ilgili sadece şunu ifade edeyim ki; zekat vermemiz gereken miktar bizim değil, direkt fakir fukaranın hakkıdır.   Ecdat ne güzel yapmış bu işleri. Sadaka taşları koymuşlar belli yerlere ve o sadaka taşlarına para koyan veya oradan para alan belli olmuyormuş. Günümüzde yine sadaka taşı konsa acaba o taş orada   kaç gün kalabilir? Hem hırsızlığı yamyamlık boyutuna getirmiş insanlar yüzünden, hem de bu işi dolandırıcılık boyutuna taşımışlar yüzünden ciddi güven kaybı da yaşanmakta. Ayrıca bedava ne bulsa ihtiyacı olsun olmasın isteyen ve istediğini almak için kendini parçalayan insanların varlığına da çok üzülüyoruz. Aşmalıyız artık bunları. Yardımlar fakir fukaranın hakkıdır ve ona göz dikmek insanı çok büyük vebal sahibi yapar. Pandemi sürecinde devlet adına yardım süreçlerini yürüten bir yetkili muhabbetimiz olmuştu. O kadar çarpıcı örnekler verdi ki şaşarsınız. Hatta benzer örnekler haberlere de konu olmuştu. Örneğin, 3 tane 5 tane daire sahibi olmasına ve herhangi bir ihtiyacı bulunmamasına rağmen bin liralık yardımın peşine düşen mi ararsınız, üzerine kayıtlı milyon tl değerinde araç olmasına rağmen erzak kolisi peşine düşen mi ararsınız hepsi var. Birçok gerçek yardım sahibi de utanıp isteyemezken, utanma bilmeyenler o yardımı almak için maalesef her türlü alavere dalavereyi çevirebiliyor.   Geçmiş vakit İstanbul Güngören’de sokaklardan kağıt ve plastik toplayarak geçimini sürdüren beli bükülmüş yaşlı bir teyzenin bilgisi gelmişti. O dönem görev aldığım Ak Parti Gençlik Kolları olarak hayırseverlerden temin ettiğimiz yardımları Ramazan ayında kimse görmeden genelde geç saatte dağıtmayı tercih ediyorduk. Erzak kolileri üzerinde herhangi bir bilgi yer almazken, teslim ederken de nereden geldiğimizle ilgili bir bilgi vermiyorduk. Aynı usulü Fazilet Partisi döneminde de görmüştüm. Milli Görüş geleneği böyleydi, bir elin verdiğini öbür el görmeyecekti. Bahsettiğim teyzemizin giriş kattaki evinin kapısını çaldık ve kendisine erzak bırakmak istediğimizi söyledik. O teyzemiz, ‘yavrum benim ihtiyacım yok, şu karşıda yeni gelin var onların durumu yok ona bırakın daha iyi olur’ dedi. İşte Anadolu irfanı denilen şey bu olsa gerek.   Yardım meselesi çok kapsamlı bir konu. Meslek örgütleri veya hemşehri dernekleri vasıtasıyla güzel işler yapıldığına da şahit oldum. Mesela bazı derneklerin kendi üyeleri arasında ticari olarak zor duruma düşmüş, batma boyutuna gelmiş üyelerini kalkındırdıklarını duymuştum. Veya köylerinden ihtiyaçlı olanların evlerinin inşasından çocuklarının eğitim masraflarına kadar her türlü ihtiyaçlarına el atan hemşehri dernekleri gördüm. Bu tür dayanışma örneklerini çoğaltmalıyız. Mümkünse yardıma muhtaç olma durumunu değiştirmeli, olmuyorsa sadra şifa yardımlarla o aile kalkındırılmalı. Özellikle büyükşehirlerde bir başına kalmış kimsesiz kişileri ve aileleri tespit edip onların ihtiyaçlarını karşılamalı. Zengin bir aile muhtaç bir ailenin tüm ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilir. Mümkün olduğunca bu şekilde zimmetlemeler yapmak çok faydalı olacaktır.   Yardım yapan insanların duygularını istismar eden de var, yardım yaparken zevk yapan da var. Hatta hayırseverlerin yardımları üzerinden; mesela askıdan ekmek isteyen fakire o ekmeğin parası ödendiği halde bayat ekmeği, veya diğer müşterilere veremeyeceği yamuk yumuk ekmeği veren fırın sahibi gibi nemalananlar da var. (Bu durum istisnadır. İşini hakkıyla yapan fırın sahiplerinin başımızın üzerinde yeri var) İnsaf demeli ve bazı kötü huylarımızdan vazgeçmeliyiz.   Yine dağıtılanın ne olduğu önemli değil, şurada bedava bir şey dağıtıldığı duyulsa izdiham yaşanır. Veya bir markette bir ürün indirime girse birbirini parçalayan insanlar görürüz. Tüm mazlumlara kucak açan, kol kanat geren böyle büyük bir ülkede böyle görüntüler olmamalı artık. Asaletimizi kaybetmemeliyiz!   Biz, birbirimize yeteriz ve yetmeliyiz. Etrafımızdaki mağdur insanları ihmal etmeyelim. ‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ Hadisini unutmayalım. Bu konularda daha hassas olalım.   Son olarak da görünce çok üzüldüğüm bir konuyu paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alman bilmem ne örgütünün bağışladığı 5 tır erzak kolisinin dağıtımını gerçekleştirdi. 25 yıl İstanbullunun ihtiyaçlarına bu işi reklam da etmeden yetişen İstanbul Büyükşehir Belediyesinin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur olamaz! Ayrıca bizi 3. Dünya ülkesi konumuna düşürmeye, itibarımızı 5 tır erzak diye 5 paralık etmeye de kimsenin hakkı yoktur! Biz, bize düşmanlık yapanlara bile ihtiyaçlı olduklarında yardım yapma ferasetine ve gücüne sahibiz. Değişik coğrafyalarda milyonlarca mazlum Türkiye’nin eline bakarken, Alman kuruluşlarının yardımını Türkiye’ye getirmek nasıl bir aymazlıktır? Biz bize yeteriz. Belediye bütçesinden yardım yapıyorsanız yapın, yoksa böyle uygulamalara yönelmeyin! Zaman zaman bu konuya değinelim inşaAllah. Ayrıca katkıda bulunmak isteyenler bizler memnun eder. Vesselam…
Ekleme Tarihi: 08 Mart 2021 - Pazartesi

YARDIM İŞLERİNDE GÖZDEN KAÇANLAR!

1992 ila 1995 yılları arasında Ordu bölge Yatılı Kur’an Kursu’nda eğitim görmek nasip oldu elhamdülillah. Bu süre zarfında unutamadığım güzel hatıralar biriktirdim. Bana, hayat boyu ölçü olmuş o hatıralardan birinin kayıtlara geçmesini çok arzu ediyordum, kısmet bu yazıya imiş…

 

Kur’an Kursu’nun dış bahçesinde nöbetçiydim. Arkasında kasalarla simitlerin bulunduğu küçük bir kamyonet araç girişine yaklaştı ve simitleri kursa bağışlamak istediğini söyledi. Ben de aracı içeri uygun bir yere çekmesini istedim ve durumu kursumuzun müdürü ve aynı zamanda Ordu Kur’an Kursları Müdürü olan Ayhan Okur hocama iletmek için yanına gittim. Ben durumu hocamıza aktarmaya gittiğim sırada talebeler teneffüs için bahçeye çıkmışlar ve yardım için gelen vatandaş simitlerin bir kısmını o arada dağıtıvermiş. Hocamızın, durumu fark edince bahçeye adamın yanına indiğini ve meseleyi anlamak için bazı sorular sorduğunu hatırlıyorum. Vatandaş meğer bir önceki gün satamadığı simitleri getirmiş. Hocamız vatandaşı hem habersiz dağıttığı, hem de elde kalan simitleri getirdiği için ciddi şekilde uyarmıştı. Hocamızın şu cümlesi halâ kulaklarımda yankılanır: ‘’Kur’an talebeleri elde kalmış olanlara değil, en iyilerine layıktır. Bu şekilde yapılan bir yardımı kabul edemeyiz’’. Hocamız simitlerin dağıtılmasına müsaade etmedi ve vatandaşı oradan uğurladı.

 

Sosyal yardım faaliyetlerinin hem gönüllü, hem de profesyonel tarafında bulunmuş birisi olarak yukarıda da ifade ettiğim gibi bu olay bana gerçekten bir ölçü oldu. Yardım yaparken nelere dikkat etmeliyiz buna çok kafa yordum süreç içerisinde. Konunun aslında uzun sempozyumlarda derinlemesine analiz edilmesi gerekir. Bir köşe yazısına sıkıştırarak bu meseleyi izah etmek zor ama bazı notları ve hatıraları bu vesileyle paylaşayım istiyorum.

 

Dünyanın her yanında hatta en gelişmiş ülkelerde dahi yardıma muhtaç insanlar mevcut. Hatta bir çoğunda bu insanlar ilgisizlikten dolayı çok fena durumlara da düşebiliyor. Her ülkede olduğu gibi bizde de başından musibetler geçmiş, zor durumda kalmış insanlar bulunuyor. Hamdolsun sosyal devlet ve sosyal millet olma özelliklerimiz var ve bu özelliklerimiz sayesinde bu mağduriyetler minimum seviyelere iniyor. Özellikle; dul, yetim, engelli veya yaşlı gibi dezavantajlı gruplara hem devletimiz, hem de bu insanların kendi çevrelerindekiler ciddi yardımlar yapıyor. Başta Aile Bakanlığı bünyesindeki Sosyal Hizmetler Merkezleri olmak üzere; Kaymakamlık Vakıfları, Belediyeler ve ilgili STK’lar eliyle mağdur vatandaşlara ciddi yardımlar yapılıyor. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Temennim ve duam o ki, yardıma muhtaç tek bir insan bile kalmasın.

 

Kıymetli Okurlarım; ‘Ameller niyetlere göredir’ Hadis’ini hepimiz biliyoruz. Yardım yaparken de niyetin ne olduğu büyük önem taşıyor. Gösteriş için, hava atmak için, oy kazanmak için vb. niyetlerle yardım faaliyeti yapılmaz. Fakir fukara insanlar, hiçbir kimsenin egosunun tatmin aracı değildir! Maalesef bu konuda kötü örnekler görüyoruz. Küçücük bir erzak kolisini vermek için 5 kişi gidip ayakkabılarıyla girdikleri evde o erzağı verirken de fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyenleri, milleti meydana toplayıp kamyonun sırtından karpuz atar gibi koli atıldığını gördü bu gözlerimiz maalesef! Yine sosyal medyada beğeni kasmak için ucuz videolar çekip yardıma ihtiyaç duyan insanları istismar edenler de türemeye başladı. Bir de Zekat meselesi de var ama o apayrı bir konu. Zekatla ilgili sadece şunu ifade edeyim ki; zekat vermemiz gereken miktar bizim değil, direkt fakir fukaranın hakkıdır.

 

Ecdat ne güzel yapmış bu işleri. Sadaka taşları koymuşlar belli yerlere ve o sadaka taşlarına para koyan veya oradan para alan belli olmuyormuş. Günümüzde yine sadaka taşı konsa acaba o taş orada

 

kaç gün kalabilir? Hem hırsızlığı yamyamlık boyutuna getirmiş insanlar yüzünden, hem de bu işi dolandırıcılık boyutuna taşımışlar yüzünden ciddi güven kaybı da yaşanmakta. Ayrıca bedava ne bulsa ihtiyacı olsun olmasın isteyen ve istediğini almak için kendini parçalayan insanların varlığına da çok üzülüyoruz. Aşmalıyız artık bunları. Yardımlar fakir fukaranın hakkıdır ve ona göz dikmek insanı çok büyük vebal sahibi yapar. Pandemi sürecinde devlet adına yardım süreçlerini yürüten bir yetkili muhabbetimiz olmuştu. O kadar çarpıcı örnekler verdi ki şaşarsınız. Hatta benzer örnekler haberlere de konu olmuştu. Örneğin, 3 tane 5 tane daire sahibi olmasına ve herhangi bir ihtiyacı bulunmamasına rağmen bin liralık yardımın peşine düşen mi ararsınız, üzerine kayıtlı milyon tl değerinde araç olmasına rağmen erzak kolisi peşine düşen mi ararsınız hepsi var. Birçok gerçek yardım sahibi de utanıp isteyemezken, utanma bilmeyenler o yardımı almak için maalesef her türlü alavere dalavereyi çevirebiliyor.

 

Geçmiş vakit İstanbul Güngören’de sokaklardan kağıt ve plastik toplayarak geçimini sürdüren beli bükülmüş yaşlı bir teyzenin bilgisi gelmişti. O dönem görev aldığım Ak Parti Gençlik Kolları olarak hayırseverlerden temin ettiğimiz yardımları Ramazan ayında kimse görmeden genelde geç saatte dağıtmayı tercih ediyorduk. Erzak kolileri üzerinde herhangi bir bilgi yer almazken, teslim ederken de nereden geldiğimizle ilgili bir bilgi vermiyorduk. Aynı usulü Fazilet Partisi döneminde de görmüştüm. Milli Görüş geleneği böyleydi, bir elin verdiğini öbür el görmeyecekti. Bahsettiğim teyzemizin giriş kattaki evinin kapısını çaldık ve kendisine erzak bırakmak istediğimizi söyledik. O teyzemiz, ‘yavrum benim ihtiyacım yok, şu karşıda yeni gelin var onların durumu yok ona bırakın daha iyi olur’ dedi. İşte Anadolu irfanı denilen şey bu olsa gerek.

 

Yardım meselesi çok kapsamlı bir konu. Meslek örgütleri veya hemşehri dernekleri vasıtasıyla güzel işler yapıldığına da şahit oldum. Mesela bazı derneklerin kendi üyeleri arasında ticari olarak zor duruma düşmüş, batma boyutuna gelmiş üyelerini kalkındırdıklarını duymuştum. Veya köylerinden ihtiyaçlı olanların evlerinin inşasından çocuklarının eğitim masraflarına kadar her türlü ihtiyaçlarına el atan hemşehri dernekleri gördüm. Bu tür dayanışma örneklerini çoğaltmalıyız. Mümkünse yardıma muhtaç olma durumunu değiştirmeli, olmuyorsa sadra şifa yardımlarla o aile kalkındırılmalı. Özellikle büyükşehirlerde bir başına kalmış kimsesiz kişileri ve aileleri tespit edip onların ihtiyaçlarını karşılamalı. Zengin bir aile muhtaç bir ailenin tüm ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilir. Mümkün olduğunca bu şekilde zimmetlemeler yapmak çok faydalı olacaktır.

 

Yardım yapan insanların duygularını istismar eden de var, yardım yaparken zevk yapan da var. Hatta hayırseverlerin yardımları üzerinden; mesela askıdan ekmek isteyen fakire o ekmeğin parası ödendiği halde bayat ekmeği, veya diğer müşterilere veremeyeceği yamuk yumuk ekmeği veren fırın sahibi gibi nemalananlar da var. (Bu durum istisnadır. İşini hakkıyla yapan fırın sahiplerinin başımızın üzerinde yeri var) İnsaf demeli ve bazı kötü huylarımızdan vazgeçmeliyiz.

 

Yine dağıtılanın ne olduğu önemli değil, şurada bedava bir şey dağıtıldığı duyulsa izdiham yaşanır. Veya bir markette bir ürün indirime girse birbirini parçalayan insanlar görürüz. Tüm mazlumlara kucak açan, kol kanat geren böyle büyük bir ülkede böyle görüntüler olmamalı artık. Asaletimizi kaybetmemeliyiz!

 

Biz, birbirimize yeteriz ve yetmeliyiz. Etrafımızdaki mağdur insanları ihmal etmeyelim. ‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ Hadisini unutmayalım. Bu konularda daha hassas olalım.

 

Son olarak da görünce çok üzüldüğüm bir konuyu paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alman bilmem ne örgütünün bağışladığı 5 tır erzak kolisinin dağıtımını gerçekleştirdi. 25 yıl İstanbullunun ihtiyaçlarına bu işi reklam da etmeden yetişen İstanbul Büyükşehir Belediyesinin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur olamaz! Ayrıca bizi 3. Dünya ülkesi konumuna düşürmeye, itibarımızı 5 tır erzak diye 5 paralık etmeye de kimsenin hakkı yoktur! Biz, bize düşmanlık yapanlara bile ihtiyaçlı olduklarında yardım yapma ferasetine ve gücüne sahibiz. Değişik coğrafyalarda milyonlarca mazlum Türkiye’nin eline bakarken, Alman kuruluşlarının yardımını Türkiye’ye getirmek nasıl bir aymazlıktır? Biz bize yeteriz. Belediye bütçesinden yardım yapıyorsanız yapın, yoksa böyle uygulamalara yönelmeyin! Zaman zaman bu konuya değinelim inşaAllah. Ayrıca katkıda bulunmak isteyenler bizler memnun eder. Vesselam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.