Abdullah Yılmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Yılmaz
 

İNADINA SOYUNMAK 28 ŞUBAT’I GERİ GETİRİR Mİ?

Geçtiğimiz hafta İsmailağa Cemaati Lideri Şeyh Mahmut Efendi’nin kardeşi Merhum İsmail Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin cenazesi vardı. Yavuz Selim Camii’nde kılınan Cenaze Namazında binlerce vatandaş ve ünlü Hocaefendilerin yanı sıra tüm kimliklerinden sıyrılarak en önde başındaki takkesiyle saf tutan biri daha vardı. Prof. Dr. Davutoğlu Ahmet Hoca… Anadolu Ajansı’nın geçtiği cenaze fotoğraflarını görünce o kadar duygulandım ki tekrar tekrar bakmaktan kendimi alamadım. Peki Ne vardı o fotoğrafta? Bu sorunun altına sayfalar dolusu makaleler yazılabilir, ama ben tek cümleyle özetleyeyim; Devlet ile milletin buluşmasının en güzel örneği vardı. Ve bu ilk kez olmuyordu… 28 Şubat dönemini, dönerek! geçiren, (Semazenler gibi değil) O dönem piyasalara hiç çıkmayan, birileri bedel öderken oturduğu yerden ahkam kesenlerin ve rahatlık geldiğinde edebiyat parçalayanların kimler olduğunu en azından tarih biliyor. İşte o fırıldakların fırıldaklık ettiği dönemlerde apartmandan dönüştürülmüş, İslami ilimlerin büyük bir samimiyetle öğretilip öğrenildiği Fatih Çarşamba’da bir Medrese de okumaktaydım. Kur’an Kurslarına ve Medreselere, O dönemde TV kanallarındaki tetikçi Uğur Dündar, Fatma Gırik gibi tiplerin de desteğiyle eşek eti kesilen mezbahane muamelesi yapılıyordu. Öyle bir kaos ortamı oluşturulmuştu ki Allah’ın Kelamını okumak resmen bir suçtu. ‘Kimse sizin namazınıza karışmıyor ama siz de çok oluyorsunuz’ mantığıyla sakallılar, başörtülüler düşman ilan ediliyor, Şalvar cübbe giyenler bildiğiniz terörist! sayılıyor, öcü gözüyle görülüyor/gösteriliyordu. Örneğin bir arkadaşımın kılık kıyafetinden dolayı Çarşamba karakoluna götürülüp suç aleti olan şalvar cübbesine el konulduğuna da şahit olmuştuk. İşte o bahsettiğim Medrese ve diğer medreseler her an bir baskına uğrayabilir ve oradaki kişiler cezaevine tıkılabilirdi. Tek suçları yüzde 99 u Müslüman olan bir ülkede İslam’ın temel esaslarını öğrenmek ve öğretmekti. Devlet eliyle hizmet veren İmam Hatip okullarında ise daha çocuk yaştaki kız talebeler eylem yapmasınlar diye minübüslerle Belgrat ormanlarına götürülüp bırakılıyordu geri nasıl dönecekleri hiç hesaba katılmadan. Katsayı uygulaması ve 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatip okullarının önü kesilmiş adeta yok edilmişti. Peki bahsettiğim bu ortam sadece 28 Şubat dönemine mahsus bir durum muydu? Kesinlikle Hayır. Aslında 90 yıllık Cumhuriyet döneminde daha büyük baskılar yaşanmış, Alimler ipte sallandırılmış, Büyüklerin anlattıklarına göre Kur’an ilimleri bir zamanlar gizli gizli samanlıklarda bile öğretildiği dönemler yaşanmıştı. İşte Türkiye’de oluşan bu ortam için bin yıl sürecek diye konuşmalar yapılıyordu. Cumhuriyet döneminde ve 28 Şubat dönemindeki uygulamalarla bir millet o kadar ruhsuzlaştı ki bunun zararlarını ortadan kaldırmak kolay kolay mümkün olmayacak. Belki bu bahsettiğim etkileri bakımından bin yıl sürecek bir süreçtir ama 2002 yılında Milletin yeter artık diyerek yönetimi teslim ettiği kadrolar memleketin hem iktisadi yönden hem de özgürlükler yönünden kalkınmasına vesile oldu. 28 Şubat döneminden bu güne ne değişti peki? Yukarıda bahsettiğim fırıldaklar, gerçek mağdurların sesi çıkmazken mağdur edebiyatını abarttıkça abarttılar. Bu, işin farklı bir boyutu. Ama asıl değişiklik devlet tarafından yıllarca itilip kakılmış fertlerine itibarları iade edilerek yaşanıyordu. Ve bugün Kimliğinde Müslüman yazdığı halde Müslümanlıkla alakası olmayan yöneticilerin soğuk yüzleri yerine tüm samimiyet ve vakarıyla vatandaşla beraber en ön safta yer tutan Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar görüyoruz Hamd olsun. Bu da birilerini rahatsız etmiş olacak ki saçının bir telini bile göstermekten haya eden ninelerimizin torunlarına inadına mini etek giyin, inadına soyunun tavsiyesinde bulunan tipleri görmeye de başladık bu günlerde… Ne dersiniz inadına mini etek giymek inadına soyunmak laik teyzelerin istediği o baskıcı günleri geri getirir mi? Zaman gösterecek…
Ekleme Tarihi: 13 Şubat 2015 - Cuma

İNADINA SOYUNMAK 28 ŞUBAT’I GERİ GETİRİR Mİ?

Geçtiğimiz hafta İsmailağa Cemaati Lideri Şeyh Mahmut Efendi’nin kardeşi Merhum İsmail Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin cenazesi vardı. Yavuz Selim Camii’nde kılınan Cenaze Namazında binlerce vatandaş ve ünlü Hocaefendilerin yanı sıra tüm kimliklerinden sıyrılarak en önde başındaki takkesiyle saf tutan biri daha vardı. Prof. Dr. Davutoğlu Ahmet Hoca… Anadolu Ajansı’nın geçtiği cenaze fotoğraflarını görünce o kadar duygulandım ki tekrar tekrar bakmaktan kendimi alamadım. Peki Ne vardı o fotoğrafta? Bu sorunun altına sayfalar dolusu makaleler yazılabilir, ama ben tek cümleyle özetleyeyim; Devlet ile milletin buluşmasının en güzel örneği vardı. Ve bu ilk kez olmuyordu…

28 Şubat dönemini, dönerek! geçiren, (Semazenler gibi değil) O dönem piyasalara hiç çıkmayan, birileri bedel öderken oturduğu yerden ahkam kesenlerin ve rahatlık geldiğinde edebiyat parçalayanların kimler olduğunu en azından tarih biliyor. İşte o fırıldakların fırıldaklık ettiği dönemlerde apartmandan dönüştürülmüş, İslami ilimlerin büyük bir samimiyetle öğretilip öğrenildiği Fatih Çarşamba’da bir Medrese de okumaktaydım. Kur’an Kurslarına ve Medreselere, O dönemde TV kanallarındaki tetikçi Uğur Dündar, Fatma Gırik gibi tiplerin de desteğiyle eşek eti kesilen mezbahane muamelesi yapılıyordu. Öyle bir kaos ortamı oluşturulmuştu ki Allah’ın Kelamını okumak resmen bir suçtu. ‘Kimse sizin namazınıza karışmıyor ama siz de çok oluyorsunuz’ mantığıyla sakallılar, başörtülüler düşman ilan ediliyor, Şalvar cübbe giyenler bildiğiniz terörist! sayılıyor, öcü gözüyle görülüyor/gösteriliyordu. Örneğin bir arkadaşımın kılık kıyafetinden dolayı Çarşamba karakoluna götürülüp suç aleti olan şalvar cübbesine el konulduğuna da şahit olmuştuk.

İşte o bahsettiğim Medrese ve diğer medreseler her an bir baskına uğrayabilir ve oradaki kişiler cezaevine tıkılabilirdi. Tek suçları yüzde 99 u Müslüman olan bir ülkede İslam’ın temel esaslarını öğrenmek ve öğretmekti.

Devlet eliyle hizmet veren İmam Hatip okullarında ise daha çocuk yaştaki kız talebeler eylem yapmasınlar diye minübüslerle Belgrat ormanlarına götürülüp bırakılıyordu geri nasıl dönecekleri hiç hesaba katılmadan. Katsayı uygulaması ve 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatip okullarının önü kesilmiş adeta yok edilmişti.

Peki bahsettiğim bu ortam sadece 28 Şubat dönemine mahsus bir durum muydu? Kesinlikle Hayır. Aslında 90 yıllık Cumhuriyet döneminde daha büyük baskılar yaşanmış, Alimler ipte sallandırılmış, Büyüklerin anlattıklarına göre Kur’an ilimleri bir zamanlar gizli gizli samanlıklarda bile öğretildiği dönemler yaşanmıştı.

İşte Türkiye’de oluşan bu ortam için bin yıl sürecek diye konuşmalar yapılıyordu. Cumhuriyet döneminde ve 28 Şubat dönemindeki uygulamalarla bir millet o kadar ruhsuzlaştı ki bunun zararlarını ortadan kaldırmak kolay kolay mümkün olmayacak. Belki bu bahsettiğim etkileri bakımından bin yıl sürecek bir süreçtir ama 2002 yılında Milletin yeter artık diyerek yönetimi teslim ettiği kadrolar memleketin hem iktisadi yönden hem de özgürlükler yönünden kalkınmasına vesile oldu.

28 Şubat döneminden bu güne ne değişti peki? Yukarıda bahsettiğim fırıldaklar, gerçek mağdurların sesi çıkmazken mağdur edebiyatını abarttıkça abarttılar. Bu, işin farklı bir boyutu. Ama asıl değişiklik devlet tarafından yıllarca itilip kakılmış fertlerine itibarları iade edilerek yaşanıyordu. Ve bugün Kimliğinde Müslüman yazdığı halde Müslümanlıkla alakası olmayan yöneticilerin soğuk yüzleri yerine tüm samimiyet ve vakarıyla vatandaşla beraber en ön safta yer tutan Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar görüyoruz Hamd olsun. Bu da birilerini rahatsız etmiş olacak ki saçının bir telini bile göstermekten haya eden ninelerimizin torunlarına inadına mini etek giyin, inadına soyunun tavsiyesinde bulunan tipleri görmeye de başladık bu günlerde… Ne dersiniz inadına mini etek giymek inadına soyunmak laik teyzelerin istediği o baskıcı günleri geri getirir mi? Zaman gösterecek…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.