Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

KÜÇÜK BİR ÇAMUR DENİZİ BULANDIRMAZ

 Şu küçük dünyamızda bizlere ilginç gelen o kadar olaylar ve hadiseler oluyor ki, hatta o kadar basit ve o kadar da seviyesiz davranışlar sanki bir toplumun yüz karasıymış gibi o toplumu silip yok edesileri  geliyor insanların.                 Yalnız şunu iyi bilmek mazım ki, sanki bizler için söylenmiş bir atasözü var ya; Sinek murdar değil mide bulandırır”.  İşte böyle sadece mide bulandıracak vakıalara çok fazlaca önem veriyoruz.                 Şunu da yeri gelmişken söylemekte yarar görüyorum. Asıl işimizi yarım yamalak yaparız da, çok önemli olmayan görsel durumlara fazlaca önem veririz.                 Herhangi bir yolu asfalt yapacaksınız. Bu asfalt yapımına asfalt hizmetinin son bulduğu yerden başlamayız da, üç veya beş kilometre mesafeden başların. Bu arada kalan bozuk satıh ne olacak.                 Sağlam yoldan gidiyorsunuz, uzun bir mesafe staplize veya çakıllı yoldan gideceksiniz, ondan sonra başlayacak sıcak asfalt yol. Bu nasıl bir yol yapımı anlaşılır gibi değil. Bu aradaki mesafeyi KÖYDES mi yapacak yoksa Özel İdare mi? Bunların hiç birisi kalmadı. İhtimalle başka bir kurum yani belki de Diğer hizmet guruplarından birisi yapar mesela Milli Eğitim veya belki de Tapu yapar.   Dostlar hizmet aynı yerden geliyor ve aynı hizmet kurumu insanların ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Bu alacalı bulacalı hizmet te nereden çıkıyor anlayamıyorum. Bu hafta gerçekleştirilen yakın çevremizdeki Kültür etkinliği. Çok güzel biz şey diyeceğimiz yok. Uzaklarda bulunan nice eş dost ve arkadaşlarımızla görüşüp hasbi hal etme imkanına sahip oluyoruz. Peki çevre köylerden gelen dostlarımız o etkinlik yerine nasıl ulaşabildiler hiç sordunuz mu? Sadece Ordu”dan geliş yolu düzeltilmiş, iç köylerden gelecek yollarımız pek de iç açıcı gelmedi bana.  Demek ki iç yerleşim yerlerinden kimsenin gelmesini arzu etmiyorsunuz. Neyse, bırakalım biz bu öz eleştirileri biraz da noksanlarımızdan bahsedelim. Toplumumuzda görev verilen kişiler yaptıkları görev karşılığında belki tatmin edici değil ama, kabul ettikleri bir ücreti alarak hizmet yapmaktadırlar. Bu yapılan iş veya hizmet sonucunda kişiler tarafından verilen hediyeler ise toplumumuzun yüz karasıdır. Herhangi bir kurumda görev yapan bir memur veya işci düşünün. Yaptığı işin karşılığını devletten alıyor. Bir de yaptığı işin sonunda hediye kabul etmesi hiçbir zaman etik olmayan bir davranıştır. O kişi o görevde olmayıp ta başka bir görevde olsaydı o hediye ona gelebilecek miydi. Gelmeyecekti. O zaman bu hediyenin de inancımız gereği haram ve helal mi olduğu iyice sorgulanması gerekir. Sultan Ahmed’le Aziz Mahmud Hüdayi birbirlerini o kadar sever sayarlar, birbirlerine o kadar bağlıdırlar ki, bu sevgi saygı ve bağlılıktan kaynaklanan bir çok olay ilgili kitaplarda yer almıştır. Sultan Ahmed, Şeyhi Aziz Mahmud’a bir hediye sunmak istiyordu. Mürşidinin kendisinden bu hediyeyi kabul etmesi onu çok mutlu edecekti. Sultan Ahmed bir gün kendine uygun gördüğü bir hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerine gönderdi. Ama Şeyh Hazretleri kabul etmedi. Şüphesiz bu kabul etmeyiş, sultana karşı bir tavır anlamına gelmiyordu. Gerçek din büyüklerinden çoğu prensip olarak hediye kabul etmezdi. Bu, büyük insanların dünya malına hangi gözle baktıklarını, başkaları için ulaşılmaz sayılan şeylerin nazarlarında hiçbir değer taşımadığını ifade etmenin bir yoluydu. Sultan Ahmed şeyhi Hüdayi’nin kabul etmediği hediyeyi yine bu devrin maneviyat ulularından Abdülmecit Sivasî’ye gönderdi. Sivasî kabul etti. Kendisine, padişahın aynı hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi’e sunduğu ama kabul etmediği de hatırlatıldı. Sivasi Hazretleri gerçek büyüklere yakışır bir tutum ortaya koydu : - “Hüdayi Hazretleri bir karga değildir ki leşi kabul etsin” dedi. Aziz Mahmud Hüdayi’ye de : - “Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti” dediler. Onun tepkisi de şöyle oldu : - “Onun için hiç bir sakıncası yoktur. Çünkü o öyle büyük bir umman (okyanus) dur ki bir parçacık çamurun kendini bulandırmayacağını bilir.”                 Bizler ne Sivasi”yiz ne de Mahmud Hudayi. Bizler onların ellerine su dahi dökebilecek kişilerden değiliz. Onlar yaşasalar ve bizleri tanısalar belki de dergahlarına yaklaştırmaz bizleri.                 Eğer yaptığımız işlerde Allahın rızası ve insanların huzur ve mutluluğunu düşünmeden akıl etmeden kendi nefsimiz için yapıyorsak, o aldığımız ücretin hiçbir zaman huzur ve bereketini bulamayız.                 Küçük bir çamur denizi bulandırmaz ama, bizim gibi küçük göletleri tamamen bulandırıp su içilemez hale getirir.
Ekleme Tarihi: 18 Nisan 2016 - Pazartesi

KÜÇÜK BİR ÇAMUR DENİZİ BULANDIRMAZ

 Şu küçük dünyamızda bizlere ilginç gelen o kadar olaylar ve hadiseler oluyor ki, hatta o kadar basit ve o kadar da seviyesiz davranışlar sanki bir toplumun yüz karasıymış gibi o toplumu silip yok edesileri  geliyor insanların.

                Yalnız şunu iyi bilmek mazım ki, sanki bizler için söylenmiş bir atasözü var ya; Sinek murdar değil mide bulandırır”.  İşte böyle sadece mide bulandıracak vakıalara çok fazlaca önem veriyoruz.

                Şunu da yeri gelmişken söylemekte yarar görüyorum. Asıl işimizi yarım yamalak yaparız da, çok önemli olmayan görsel durumlara fazlaca önem veririz.

                Herhangi bir yolu asfalt yapacaksınız. Bu asfalt yapımına asfalt hizmetinin son bulduğu yerden başlamayız da, üç veya beş kilometre mesafeden başların. Bu arada kalan bozuk satıh ne olacak.

                Sağlam yoldan gidiyorsunuz, uzun bir mesafe staplize veya çakıllı yoldan gideceksiniz, ondan sonra başlayacak sıcak asfalt yol. Bu nasıl bir yol yapımı anlaşılır gibi değil.

Bu aradaki mesafeyi KÖYDES mi yapacak yoksa Özel İdare mi? Bunların hiç birisi kalmadı. İhtimalle başka bir kurum yani belki de Diğer hizmet guruplarından birisi yapar mesela Milli Eğitim veya belki de Tapu yapar.  

Dostlar hizmet aynı yerden geliyor ve aynı hizmet kurumu insanların ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Bu alacalı bulacalı hizmet te nereden çıkıyor anlayamıyorum.

Bu hafta gerçekleştirilen yakın çevremizdeki Kültür etkinliği. Çok güzel biz şey diyeceğimiz yok. Uzaklarda bulunan nice eş dost ve arkadaşlarımızla görüşüp hasbi hal etme imkanına sahip oluyoruz. Peki çevre köylerden gelen dostlarımız o etkinlik yerine nasıl ulaşabildiler hiç sordunuz mu?

Sadece Ordu”dan geliş yolu düzeltilmiş, iç köylerden gelecek yollarımız pek de iç açıcı gelmedi bana.  Demek ki iç yerleşim yerlerinden kimsenin gelmesini arzu etmiyorsunuz.

Neyse, bırakalım biz bu öz eleştirileri biraz da noksanlarımızdan bahsedelim. Toplumumuzda görev verilen kişiler yaptıkları görev karşılığında belki tatmin edici değil ama, kabul ettikleri bir ücreti alarak hizmet yapmaktadırlar. Bu yapılan iş veya hizmet sonucunda kişiler tarafından verilen hediyeler ise toplumumuzun yüz karasıdır. Herhangi bir kurumda görev yapan bir memur veya işci düşünün. Yaptığı işin karşılığını devletten alıyor. Bir de yaptığı işin sonunda hediye kabul etmesi hiçbir zaman etik olmayan bir davranıştır.

O kişi o görevde olmayıp ta başka bir görevde olsaydı o hediye ona gelebilecek miydi. Gelmeyecekti. O zaman bu hediyenin de inancımız gereği haram ve helal mi olduğu iyice sorgulanması gerekir.

Sultan Ahmed’le Aziz Mahmud Hüdayi birbirlerini o kadar sever sayarlar, birbirlerine o kadar bağlıdırlar ki, bu sevgi saygı ve bağlılıktan kaynaklanan bir çok olay ilgili kitaplarda yer almıştır.

Sultan Ahmed, Şeyhi Aziz Mahmud’a bir hediye sunmak istiyordu. Mürşidinin kendisinden bu hediyeyi kabul etmesi onu çok mutlu edecekti. Sultan Ahmed bir gün kendine uygun gördüğü bir hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerine gönderdi. Ama Şeyh Hazretleri kabul etmedi. Şüphesiz bu kabul etmeyiş, sultana karşı bir tavır anlamına gelmiyordu. Gerçek din büyüklerinden çoğu prensip olarak hediye kabul etmezdi. Bu, büyük insanların dünya malına hangi gözle baktıklarını, başkaları için ulaşılmaz sayılan şeylerin nazarlarında hiçbir değer taşımadığını ifade etmenin bir yoluydu.

Sultan Ahmed şeyhi Hüdayi’nin kabul etmediği hediyeyi yine bu devrin maneviyat ulularından Abdülmecit Sivasî’ye gönderdi. Sivasî kabul etti.

Kendisine, padişahın aynı hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi’e sunduğu ama kabul etmediği de hatırlatıldı. Sivasi Hazretleri gerçek büyüklere yakışır bir tutum ortaya koydu :

- “Hüdayi Hazretleri bir karga değildir ki leşi kabul etsin” dedi.

Aziz Mahmud Hüdayi’ye de :

- “Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti” dediler.

Onun tepkisi de şöyle oldu :

- “Onun için hiç bir sakıncası yoktur. Çünkü o öyle büyük bir umman (okyanus) dur ki bir parçacık çamurun kendini bulandırmayacağını bilir.”

                Bizler ne Sivasi”yiz ne de Mahmud Hudayi. Bizler onların ellerine su dahi dökebilecek kişilerden değiliz. Onlar yaşasalar ve bizleri tanısalar belki de dergahlarına yaklaştırmaz bizleri.

                Eğer yaptığımız işlerde Allahın rızası ve insanların huzur ve mutluluğunu düşünmeden akıl etmeden kendi nefsimiz için yapıyorsak, o aldığımız ücretin hiçbir zaman huzur ve bereketini bulamayız.

                Küçük bir çamur denizi bulandırmaz ama, bizim gibi küçük göletleri tamamen bulandırıp su içilemez hale getirir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.