bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Erdoğan DEMİR
Köşe Yazarı
Erdoğan DEMİR
 

ELMANIN İÇİNDE ÇOKBİLMİŞ KURT VAR

Elmanın içinde büyük bir kurt akşama kadır gezer dolaşır, gününü gün edermiş. Tabii akşam oldu mu çocuklarıyla birlikte otururken şöyle keyifli tarafından bir parça elma yermiş. Artık çok mutluymuş. Bir akşam kanepesinin üstüne uzanmış ve TV seyrederken, kainatın ne kadar büyük olduğunu düşünmüş. Vay be! demiş. Şuraya bak her taraf elmayla kaplanmış, ucu bucağı yok. Sonsuz... Babam, sonunu bulan hiç olmadı derdi de ben inanmazdım. Bu sonsuzluğun içinde ben neyim ki? Düşündüklerini çocuklarına da anlatmış. Hepsi hayret içinde kalmış. Yaşadıkları yerin büyüklüğü karşısında dehşete düşmüşler. Beraberce vay be deyip, uyumuşlar... 'Peki sonra... Çok bilmiş kurt sordu: sonra ne var?" Sonra ne Sorusu İnsanlığın tarihi kadar eskidir bu soru. Diyelim ki bütün bunların bir sonu var. Peki o zamandan sonra ne var? Ev mantığıyla hareket edildiğinde, bu soru kafaları kurcalıyor. Bu odadan geçtim öbür odaya geldim, sonra da ötekine. Peki, o son duvardan sonra ne var? Sonundan sonrası ne? Yaptığımız işlerin hepsi bu şekildedir. İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın hiç sonu yoktur. İnsan oğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci vadi dolusunu ister. İnsan oğlunun karnını ancak bir avuç toprak doyurur. Yeni doğan bir bebeği kapısı ve penceresi olmayan insanın yaşayacağı bir sıcaklıktaki odaya hapsettiler. Odada bir yatak, bir banyo, bir tuvalet, büyükçe bir masa, bir koltuk ve yerde de duvardan duvara döşenmiş halı vardı. Oda gizli kameralarla izleniyordu. Odanın ısı ve ışık düzeni dışarıdan kontrol edilip, duruma göre değiştiriliyordu. Bebeğin yiyecek ve içecek gibi temel ihtiyaçları, bebek uyuduğunda özel bir sistemle karşılanıyordu. Bebek büyüdü. Yirmi yaşına geldi odadaki adam. Onu ilk günden beri izleyen bilim adamları, artık onu odadan çıkarmaya karar verdiler. Kendi aralarında konuşuyorlardı. "Çok şaşıracak çok!" dedi biri. Öbürü: "Bence şaşırmayacak! Sadece anlamaya çalışacak." dedi. Bir başkası:  "En çok güneşi görünce ne yapacağını ve buna kalbinin dayanıp dayanamayacağını merak ediyorum." dedi. Diğeri:  "Bence bizi görünce çıldıracak!" diye yorum yaptı... Herkes bir şeyler söyledi. Odanın çok gizli ve hiç kimsenin bulamayacağı bir yerinde bulunan kapısı, yirmi yıl sonra nihayet açıldı. Herkes genç adamın tepkisinin ne olacağını bekliyordu... Genç adam, kapının açıldığını görünce şaşıramadı bile. Öldü! Yıllarca generallerin kendi isteklerine yaptığı (yaptırdığı) anayasayı kabul ettirip uyguladılar bu millete. Sanki zavallı bir gölün okyanus diye yutturulması gibi. 1985 yılından bu yana yamalı bohça gibi her iktidar kendi isteklerine göre belirli maddelerinde değişiklik yaptılar. Yapılan tüm değişiklikler kanun maddelerini güncel haliyle bir okusanız hiçbir zaman biz Türk milletinin gerçek isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılayan olmadı, olamadı. Yapılan değişiklikler sadece meclistekilerin hayat garantisini daha da garanti haline getirmişti.   Şimdi ise bir nebzecik belki millet için, belki de devlet için –devlet için yapılan da bizim menfaatimizedir, millet için yapılan da- yapılan değişiklikleri içine sindiremeyen, geleçekte hiçbir zaman iktidar yüzü göremeyecek olanlar habire eleştiriyorlar. Evet ben de eleştiriyorum, bizlerin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte değil amma, şu meclisteki bu kadar  yani 550 millet vekilleri bir araya gelipte bizlerin de ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasa değişikliği yapabilirlerdi. Çorbada tuzu olmayanlar habire o çorbanın tatsız ve tuzsuzluğundan bahsederler. Bir tadın bakalım, tuzsuz mu, tatsız mı? Elmanın içindeki şu kurt gibi, hem karnımızı doyururuz, hem tadını tadarız, hem de karnımız doyduktan sonra eleştiririz. Siz bir şeyler yapacak olanlar; sizler de yapacağınız işleri yapmadan önce düşündüğünüz yapmak istediğinizi şu toplumdaki insanlarla bir paylaşın. Hep benim dediğim doğrudur demeyin. Belki de başkalarını  daha iyi bir fikirleri olabilir. Başkasının fikirleri ne kadar iyi olsa da bile yine de karar mercii sizlersiniz. Adamın birisinin dediği gibi: Evde benim dediğim olur, benim dediğime de hanım kara verir. Kim ne derse desin, icranın başındakiler karar mercisidir. Danışmak, fikir alış verişi yapmak, istişare yapmak hiçbir zaman sizleri ve bizleri küçük düşürmez. Karar yine yöneticidedir. Eskilerden beridir söylenir, insanoğlu beyninin en fazla yüzde onunu kullanır. Ben buna inanmıyorum. İster ilmi olsun, ister dini olsun bu fikir bana biraz ters geliyor. Bizleri en güzel şekilde yaradan Allah, bizim elimizi, ayağımızı, gözümüzü tam olarak yaratmış ve onları yarattığı şekliyle yüzde yüz kullanıyoruz da, niçin beynimizin yüzde üçünü veya yüzde onunu kullanıyoruz. Ben beynimin  tamamını kullandığıma eminim, peki ya siz hala beyninizin yüzde onunu mu kullanıyorsunuz? Beyninizi kimseye kiraya da vermeyin.  Yüzde onunu siz kullanıp da yüzde doksanını başkasına kiralamayın bazıları gibi. Adamlar bir köpeğe insanüstü hasletleri varmış gibi yaptırıyorlar da insanlar o filimdeki hayvandan çok çok daha aklını kullanıyor. O köpeğe o kadar aklı yükleyen insan demek ki çok daha akıllıdır. Aklını en iyi kullanıyor demektir. Aklımızı en iyi şekilde kullanmak biz insanların en temel vasıflarıdır. Aklımıza en uygun olanı kendimiz yapalım. Elmanın içindeki çok bilmiş kurtlara teslim olmayalım. Kendi aklımızı da kimseye kiralamayalım. Kendimize en uygun olanına yine biz kendimiz karar verelim. Senelerce doğru bildiğimiz yanlışlara artık dur diyelim. Yanlışın hepsini düzeltemezsek bile yine bir kenarından başlamak o işi bitirmek demek değil midir?
Ekleme Tarihi: 05 Nisan 2017 - Çarşamba

ELMANIN İÇİNDE ÇOKBİLMİŞ KURT VAR

Elmanın içinde büyük bir kurt akşama kadır gezer dolaşır, gününü gün edermiş. Tabii akşam oldu mu çocuklarıyla birlikte otururken şöyle keyifli tarafından bir parça elma yermiş. Artık çok mutluymuş.

Bir akşam kanepesinin üstüne uzanmış ve TV seyrederken, kainatın ne kadar büyük olduğunu düşünmüş. Vay be! demiş.

Şuraya bak her taraf elmayla kaplanmış, ucu bucağı yok. Sonsuz... Babam, sonunu bulan hiç

olmadı derdi de ben inanmazdım. Bu sonsuzluğun içinde ben neyim ki?

Düşündüklerini çocuklarına da anlatmış. Hepsi hayret içinde kalmış. Yaşadıkları yerin büyüklüğü karşısında dehşete düşmüşler. Beraberce vay be deyip, uyumuşlar...

'Peki sonra...

Çok bilmiş kurt sordu: sonra ne var?"

Sonra ne Sorusu İnsanlığın tarihi kadar eskidir bu soru. Diyelim ki bütün bunların bir sonu var. Peki o zamandan sonra ne var?

Ev mantığıyla hareket edildiğinde, bu soru kafaları kurcalıyor. Bu odadan geçtim öbür odaya geldim, sonra da ötekine. Peki, o son duvardan sonra ne var? Sonundan sonrası ne?

Yaptığımız işlerin hepsi bu şekildedir. İsteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın hiç sonu yoktur. İnsan oğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci vadi dolusunu ister. İnsan oğlunun karnını ancak bir avuç toprak doyurur.

Yeni doğan bir bebeği kapısı ve penceresi olmayan insanın yaşayacağı bir sıcaklıktaki odaya hapsettiler. Odada bir yatak, bir banyo, bir tuvalet, büyükçe bir masa, bir koltuk ve yerde de duvardan duvara döşenmiş halı vardı.

Oda gizli kameralarla izleniyordu. Odanın ısı ve ışık düzeni dışarıdan kontrol edilip, duruma göre değiştiriliyordu. Bebeğin yiyecek ve içecek gibi temel ihtiyaçları, bebek uyuduğunda özel bir sistemle karşılanıyordu.

Bebek büyüdü. Yirmi yaşına geldi odadaki adam. Onu ilk günden beri izleyen bilim adamları, artık onu odadan çıkarmaya karar verdiler. Kendi aralarında konuşuyorlardı.

"Çok şaşıracak çok!" dedi biri. Öbürü:

"Bence şaşırmayacak! Sadece anlamaya çalışacak." dedi. Bir başkası:

 "En çok güneşi görünce ne yapacağını ve buna kalbinin dayanıp dayanamayacağını merak ediyorum." dedi. Diğeri:

 "Bence bizi görünce çıldıracak!" diye yorum yaptı...

Herkes bir şeyler söyledi.

Odanın çok gizli ve hiç kimsenin bulamayacağı bir yerinde bulunan kapısı, yirmi yıl sonra nihayet

açıldı. Herkes genç adamın tepkisinin ne olacağını bekliyordu... Genç adam, kapının açıldığını görünce şaşıramadı bile. Öldü!

Yıllarca generallerin kendi isteklerine yaptığı (yaptırdığı) anayasayı kabul ettirip uyguladılar bu millete. Sanki zavallı bir gölün okyanus diye yutturulması gibi.

1985 yılından bu yana yamalı bohça gibi her iktidar kendi isteklerine göre belirli maddelerinde değişiklik yaptılar. Yapılan tüm değişiklikler kanun maddelerini güncel haliyle bir okusanız hiçbir zaman biz Türk milletinin gerçek isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılayan olmadı, olamadı.

Yapılan değişiklikler sadece meclistekilerin hayat garantisini daha da garanti haline getirmişti.  

Şimdi ise bir nebzecik belki millet için, belki de devlet için –devlet için yapılan da bizim menfaatimizedir, millet için yapılan da- yapılan değişiklikleri içine sindiremeyen, geleçekte hiçbir zaman iktidar yüzü göremeyecek olanlar habire eleştiriyorlar. Evet ben de eleştiriyorum, bizlerin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte değil amma, şu meclisteki bu kadar  yani 550 millet vekilleri bir araya gelipte bizlerin de ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasa değişikliği yapabilirlerdi.

Çorbada tuzu olmayanlar habire o çorbanın tatsız ve tuzsuzluğundan bahsederler. Bir tadın bakalım, tuzsuz mu, tatsız mı?

Elmanın içindeki şu kurt gibi, hem karnımızı doyururuz, hem tadını tadarız, hem de karnımız doyduktan sonra eleştiririz.

Siz bir şeyler yapacak olanlar; sizler de yapacağınız işleri yapmadan önce düşündüğünüz yapmak istediğinizi şu toplumdaki insanlarla bir paylaşın. Hep benim dediğim doğrudur demeyin. Belki de başkalarını  daha iyi bir fikirleri olabilir.

Başkasının fikirleri ne kadar iyi olsa da bile yine de karar mercii sizlersiniz.

Adamın birisinin dediği gibi: Evde benim dediğim olur, benim dediğime de hanım kara verir.

Kim ne derse desin, icranın başındakiler karar mercisidir. Danışmak, fikir alış verişi yapmak, istişare yapmak hiçbir zaman sizleri ve bizleri küçük düşürmez. Karar yine yöneticidedir.

Eskilerden beridir söylenir, insanoğlu beyninin en fazla yüzde onunu kullanır. Ben buna inanmıyorum. İster ilmi olsun, ister dini olsun bu fikir bana biraz ters geliyor.

Bizleri en güzel şekilde yaradan Allah, bizim elimizi, ayağımızı, gözümüzü tam olarak yaratmış ve onları yarattığı şekliyle yüzde yüz kullanıyoruz da, niçin beynimizin yüzde üçünü veya yüzde onunu kullanıyoruz.

Ben beynimin  tamamını kullandığıma eminim, peki ya siz hala beyninizin yüzde onunu mu kullanıyorsunuz?

Beyninizi kimseye kiraya da vermeyin.  Yüzde onunu siz kullanıp da yüzde doksanını başkasına kiralamayın bazıları gibi.

Adamlar bir köpeğe insanüstü hasletleri varmış gibi yaptırıyorlar da insanlar o filimdeki hayvandan çok çok daha aklını kullanıyor. O köpeğe o kadar aklı yükleyen insan demek ki çok daha akıllıdır. Aklını en iyi kullanıyor demektir.

Aklımızı en iyi şekilde kullanmak biz insanların en temel vasıflarıdır.

Aklımıza en uygun olanı kendimiz yapalım.

Elmanın içindeki çok bilmiş kurtlara teslim olmayalım. Kendi aklımızı da kimseye kiralamayalım.

Kendimize en uygun olanına yine biz kendimiz karar verelim.

Senelerce doğru bildiğimiz yanlışlara artık dur diyelim.

Yanlışın hepsini düzeltemezsek bile yine bir kenarından başlamak o işi bitirmek demek değil midir?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.