bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

RESİM ÇEKEN 'KABUS' DİYOR; HASRET ÇEKEN NİMET...

Bizim oralardan bir arkadaş karşı köyün meşhur tepesi'nin duman çökmüş, yarısına kadar karlı fotoğrafını çekip üzerine şu ifâdeleri kondurarak kendince sosyâl medyanın ağzına lâyık güzel bir kompozisyon şekliyle paylaşmış:   "TEHDİT" UYARISI! AMAN DİKKÂT! "Karakış köyümüzü tehdit ediyor. Hazırlanın.  Herkese sevgi ve saygılar sunuyorum."   Biz de bu paylaşıma şöyle bir yorum yaptık:   "TEHDİT" DEĞİL; TEŞRİF... "Tehdit değil TEŞRİF demek lâzım. Çünkü bir defâ ihtiyaç var. 2.si, Rabbimiz'den gelen şey niye tehdit olsun? Çok şükür herkesin imkânı yerinde, tedbirini almıştır. Kar şimdi insanlar için bir manzara. Tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi.  Yağsa da nicesini çeksek!   ESKİ KIŞLAR, YENİ BAKIŞLAR! Sözü uzatmayalım. Eski kışlarla kıyaslamaya kalksak şartlar ve sıkıntılar îtibârıyle kitap olur. Demek istediğimiz şimdiki kışlar sadece bir manzara. Millet kış sporu için nerelere gidip ne masraflar ediyor. Bizimse ayağımıza geliyor. Bizi aklığıyla paklığıyla şereflendiriyor. Siz de ak-pak olun, Siz de gittiğiniz yerlere rahmet olun diyor.   ZAHMET DEĞİL; RAHMET! Kar ilk bakışta zahmet gibi gözükse de onda çok güzellikler vardır. Kisaca; zahmet değil rahmettir yâni değerli kardeş. Aslında herkes bunu biliyor ama yine de kar üzerinden iki muhabbet yapalım derken kemiği olmayan dil, bir de işin içerisinde kar olunca kızak gibi kayıyor ve o meşhur sürç-i lisan hâdisesi meydana geliyor.   SÜRÇ-İ LİSAN; YER İLE YEKSAN? Allâh CC 'la aramızı bozacak nitelikte olmasa sıkıntı değil de, aksi takdirde ihtimâli bile ürkütücü. Rabbimiz dil kaymalarımızı affedip ayak kaymalarına dönüşmekten muhâfaza buyursun; Âmin wes'selâm..."   MEVSİM KISA, KONU UZUN... Evet, böyle sevgili dostlar. Burda paylaşacağımızı düşünerek yapmadığımız, zâten başka bir konuyu yazıyor olduğumuzdan kısa kesmeye çalıştık ama yine de bayağı uzun olmuş bir telefon paylaşımı için. Diğer yandan konu bir köşe için de biraz daha açmaya muhtaç.   ESKİ KÖYLER, YENİ KIŞLAR...   Şöyle ki; eski kışlar dedik, manzara dedik, bunlar çok doğru. Eskiden insanların çoğu köydeydi; hayâtın merkezi orasıydı. Ve her evde ahır vardı ve her evin kedi, köpek, horoz, tavuk, cücük yanında en az 5 tane büyük baş hayvanı vardı. Onlara hep yiyecek ve de su verilecek; bir şekilde ilgilenilecek.   YAKACAK, SU; YOL-İZ... Diğer yandan, yakacak büyük problemdi. Tüp dahî olmadığı için yemek pişirme, duş, çamaşır yıkama suyu hep sobaya bağlıydı. 50'li, 60'lı, hattâ 70'li yıllarda soba da yoktu doğru dürüst.   ODUN UZAK, SOBA YOK, OCAK SOĞUK... Ocaklar odunu yutuyor, değil evi bulunduğu odayı bile ısıtmıyordu. Yüzünüzü ısıtsa sırtınız yine üşüyordu. Isınmak için zaten ocak yakılmiyordu. Ancak yemek pişerken falan siz de sokulabiliyordunuz. Evler zâten sağlam değil her tarafından, kısırıklardan, tahta ya da tavan boşluklarindan buz gibi soğuk hava giriyordu. Adamın sırtını deliyordu âdetâ!   ÇEŞME, İBRİK, GÜĞÜM... Su hep problemdi. Yakınlarında çesme olanlar şanslıydı nispeten; değilse uzaklardan güğümle taşınacak. Hem şimdiki gibi pratik plâstik, hafif kaplar, bidonlar nerde. Çoğu akan güğümler, sızdıran ibrikler, çalkalandikca döken stiller.   ALAF, YULAF, SAMALLIK... O soğukta dışarı cikmak başlı başınabir mâcerâ. Hayvanlara bakmak. Uzaktaki yığın ya da samallıklardan alaf, yulaf, yonca, ot birşeyler taşımak.   SAYACA, KAVŞAK, YOKUŞDİBİ... Koyununuz varsa onlar için Sayacabaşı, Yokuşdibi, Kurşunçal, Â İnek gibi uzak yerlerden, ormanlardan bu karda-kışta, tipide yeşil defne dalları bulup budayıp getirerek önlerine vermek. Boyunuzu geçen karları çiğneyip ezerek okula gidip-gelmek.   YOL AZ, OLAN DA ÇAMUR-ÇORAK! Yâni nerden baksanız zordu.  Bir defâ, şehirle ulaşım kesilirdi. Konu-komşu, akrabâya gitmek te ancak zarûreten ve kürekleri yol aça aça olabilirdi. Şimdiki şartlarla kıyâsı kâbil değil.   KIYAS BİLE KÂBİL DEĞİL... Şimdi telefon ediyorsun, ânında yol açılıyor. Hastan varsa alınıyor. Hayvan bakma işi yok. İstediğinde her şey ayağına geliyor. O da köydeysen. Şimdi sadece karın keyfini sürmek, manzarasını seyretmek, fotoğrafını çekmek; bir de fotoğraftan başka bir şey çekmeyip edebiyatını yapmak var.   EDEB'SİZ EDEB-İYÂT OLUR MU? Onu da maalesef yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Edebiyat yapalım derken EDEB'e riâyeti unutuyoruz. Haddimiz olmayan sözler çıkıyor ağzımızdan. EDEP nedir? Haddini bilmektir. Çizgiden çıkmamaktır.   "YAĞDIR MEVLÂM SUU..." Bakınız; her sene kardan şikâyet edilirdi; yok BEYAZ ESÂRET, yok BEYAZ KÂBUS falan manşetler çekilirdi gazetelerde. Ama bu sene kar gecikince herkes tarım elden gidiyor, YAĞDIR MEVLÂM SU, AMAN Yâ Rabbi diye yalvarmaya, kar yolu gözlemeye başladı. Hemen hemen Ocak ayı boyu Konya-Gâziantep civarlarindaydim. Oralar hubûbat yatağı mâlum. Müthiş bir kar ve rahmet beklentisi vardı. Her cumâda vâizler yağmur duâsiyla bitiriyorlardı sohbetlerini. Ayrıca yağmur duâsına da çıkıyorlar. Ondan öte; oralarda gündem bu. Bizde fındık fiyatı olduğu gibi.   KARADENİZ; DERYÂ-DENİZ! Ama burası Karadeniz. İç boyları karlı dağlar, sâhil boyu deryâ-deniz. Odun derdi, köz derdi, hayvan gülesim, su problemi, elektrik sıkıntısı, ısınma kaygısı hiç bir şey yok. Tek problem problem edebiyâtı yapmak. Hani bâzen fotoğraf çekip çekip te muhabbetine diyoruz ya; - Âh âh; görüyorsunuz ya neler çekiyorum!   NESİL NELER ÇEKİYOR? Aynen öyle; biz şimdi kar safası sürerken çektiğimiz fotoğraflar üzerinden; - Görüyorsunuz ya, neler çekiyoruz! Der gibiyiz. Öyle de, lâfın nereye gittiğini iyi hesap etmek gerekir. Hele hele; Allâh CC a saygısızlık olabilecek, edepsizlik olacak bir sözü edebiyât yapıyor olduğunu zannederek sarf yoluna gitmemek gerekir.   LÜTFEN DİKKÂT; ALLÂH CC KORUSUN... Aksi hâlde, son tahlilde; güvendiğimiz tüm dağlara kar yağar ve Yüce Allâh'in rahmet olarak gönderdiği kar nîmetine tehdit gözüyle bakarsak o kar rahmetini çeker, dünyâda da, âhirette de kurak yaşar, tehdit dediğimiz kar âhirette nâr olarak başımıza yağar Allâh CC korusun.   YA SUYUNUZ ÇEKİLİVERSE?! Daha önceki yazilarda Konya civarındaki ovalar ve suya ihtiyaç bağlamında buralarda yatsidan sonra aşir olarak MÜLK SÛRESİ'nin son ayetletinin okunduğunu söylemiştik. Sûrenin son âyetinin meâli şöyle: "De ki; Söyleyin bakalım suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akarsu getirebilir? Mülk: 30.Âyet   HİÇ OLUR MU AZÎZ DOSTLAR? İlk defâ bu yıl karla ilgili ESÂRET, KÂBUS gibi başlıklar atilmayip kural bağlamında kar beklentisi had safhaya ulaşmışken TEHDİT söylemi aşırı keyifle koyverilen ve nereye yuvarlanacağı ve de söyleyenini  yuvarlayacağı meçhul bir söz oldukça hadsizlik özelliği taşıyor.   TEVBE, İSTİĞFAR GEREKTİRİR... Tevbe gerektirir, istiğfar gerektirir; gözden yaş dökmek gerektirir. Değerli okurlar. Allâh CC ın hangi lûtfu gereksiz, hangi ihsânı zararlı? Kar, günümüz insanının eğlencesi degil mi bir de? İnsanlar Özel elbiseleriyle, karsan adamlarıyla, kizaklariyla, kaymalariyla; bol bol resim çekmeleri ve pozlariyla, avlarıyla bu nîmeti değerlendirmiyorlar mı?   SÖZ ÜZÜYOR; BUNDAN UZUYOR! Söz uzuyor. Böyle sözler üzüyor. Çünkü böyle sorumsuzca söylenen sözler Îmânı zedeliyor, Allâh CC sevgisine halel getiriyor, kusurlu küsurlu amellerimizin sevapları sevaplarini alıp götürüyor. Böyle ifadelerle ne yaptığımızı zannediyoruz.   KARSIZ KIŞ, KÂRSIZ PAZAR! Kış gelecek te kar yağmayacak mı yâni? O zaman da bir şey buluruz biz. Mâşâllâh bizde edebi  olmayan hadsiz hudutsuz edebiyat var. Aslında hiçbir şey yok ta; biz ne yaptığımızı, savurduğumuz lafın nereye vardığını bilmiyoruz. Bir bilsek şu dilin sorumluluk boyutunu, doğru diye dudağa sürdüğümüz kelimeleri ne olur ne olmaz; bir daha tartmadan piyasaya sürmeyiz. Allâh CC bizi affetsin.   SÖZÜ TARTMALI, DİLİ TUTMALI... Hepimizin zaman zaman sorumsuzca sarf ettiği sözler çıkıyor ağzından. Diyelim ki kar senin için zor. Olabilir. Ama sonuçta Allâh CC dan geliyor. Baş göz üstüne. Sabredeceksin; kar'ı kâra çevireceksin.   RIZÂ DİLİ, SABIR HÂLİ... Yapacağımız şey bu. Şikâyet değil, itiraz değil, isyan hiç değil. Sözü bağlarken Yüce Mevlâ'mızdan kardır kıştir, dünyâda da sıratta da ayağımızı kaydirmamasını, zarar görünen tecellîleri bile imtihan şuuruyla göğüsleyip sabırla, sebatla berâber mânevî kârlara çevirmeyi, bizim Kendisinden, Kendisinin de bizden râzı olduğu, keremiyle bizi yanına alıp Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşturması niyâzıyla cümleye sevgiler-saygılar sunuyor, tekrar buluşmayı ümit ediyoruz wes'selâm...
Ekleme Tarihi: 02 Şubat 2023 - Perşembe

RESİM ÇEKEN 'KABUS' DİYOR; HASRET ÇEKEN NİMET...

Bizim oralardan bir arkadaş karşı köyün meşhur tepesi'nin duman çökmüş, yarısına kadar karlı fotoğrafını çekip üzerine şu ifâdeleri kondurarak kendince sosyâl medyanın ağzına lâyık güzel bir kompozisyon şekliyle paylaşmış:

 

"TEHDİT" UYARISI! AMAN DİKKÂT!

"Karakış köyümüzü tehdit ediyor. Hazırlanın.  Herkese sevgi ve saygılar sunuyorum."

 

Biz de bu paylaşıma şöyle bir yorum yaptık:

 

"TEHDİT" DEĞİL; TEŞRİF...

"Tehdit değil TEŞRİF demek lâzım. Çünkü bir defâ ihtiyaç var. 2.si, Rabbimiz'den gelen şey niye tehdit olsun? Çok şükür herkesin imkânı yerinde, tedbirini almıştır. Kar şimdi insanlar için bir manzara. Tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi.  Yağsa da nicesini çeksek!

 

ESKİ KIŞLAR, YENİ BAKIŞLAR!

Sözü uzatmayalım. Eski kışlarla kıyaslamaya kalksak şartlar ve sıkıntılar îtibârıyle kitap olur. Demek istediğimiz şimdiki kışlar sadece bir manzara. Millet kış sporu için nerelere gidip ne masraflar ediyor. Bizimse ayağımıza geliyor. Bizi aklığıyla paklığıyla şereflendiriyor. Siz de ak-pak olun, Siz de gittiğiniz yerlere rahmet olun diyor.

 

ZAHMET DEĞİL; RAHMET!

Kar ilk bakışta zahmet gibi gözükse de onda çok güzellikler vardır. Kisaca; zahmet değil rahmettir yâni değerli kardeş.

Aslında herkes bunu biliyor ama yine de kar üzerinden iki muhabbet yapalım derken kemiği olmayan dil, bir de işin içerisinde kar olunca kızak gibi kayıyor ve o meşhur sürç-i lisan hâdisesi meydana geliyor.

 

SÜRÇ-İ LİSAN; YER İLE YEKSAN?

Allâh CC 'la aramızı bozacak nitelikte olmasa sıkıntı değil de, aksi takdirde ihtimâli bile ürkütücü. Rabbimiz dil kaymalarımızı affedip ayak kaymalarına dönüşmekten muhâfaza buyursun; Âmin wes'selâm..."

 

MEVSİM KISA, KONU UZUN...

Evet, böyle sevgili dostlar. Burda paylaşacağımızı düşünerek yapmadığımız, zâten başka bir konuyu yazıyor olduğumuzdan kısa kesmeye çalıştık ama yine de bayağı uzun olmuş bir telefon paylaşımı için.

Diğer yandan konu bir köşe için de biraz daha açmaya muhtaç.

 

ESKİ KÖYLER, YENİ KIŞLAR...

 

Şöyle ki; eski kışlar dedik, manzara dedik, bunlar çok doğru. Eskiden insanların çoğu köydeydi; hayâtın merkezi orasıydı. Ve her evde ahır vardı ve her evin kedi, köpek, horoz, tavuk, cücük yanında en az 5 tane büyük baş hayvanı vardı. Onlara hep yiyecek ve de su verilecek; bir şekilde ilgilenilecek.

 

YAKACAK, SU; YOL-İZ...

Diğer yandan, yakacak büyük problemdi. Tüp dahî olmadığı için yemek pişirme, duş, çamaşır yıkama suyu hep sobaya bağlıydı. 50'li, 60'lı, hattâ 70'li yıllarda soba da yoktu doğru dürüst.

 

ODUN UZAK, SOBA YOK, OCAK SOĞUK...

Ocaklar odunu yutuyor, değil evi bulunduğu odayı bile ısıtmıyordu. Yüzünüzü ısıtsa sırtınız yine üşüyordu. Isınmak için zaten ocak yakılmiyordu. Ancak yemek pişerken falan siz de sokulabiliyordunuz.

Evler zâten sağlam değil her tarafından, kısırıklardan, tahta ya da tavan boşluklarindan buz gibi soğuk hava giriyordu. Adamın sırtını deliyordu âdetâ!

 

ÇEŞME, İBRİK, GÜĞÜM...

Su hep problemdi. Yakınlarında çesme olanlar şanslıydı nispeten; değilse uzaklardan güğümle taşınacak.

Hem şimdiki gibi pratik plâstik, hafif kaplar, bidonlar nerde. Çoğu akan güğümler, sızdıran ibrikler, çalkalandikca döken stiller.

 

ALAF, YULAF, SAMALLIK...

O soğukta dışarı cikmak başlı başınabir mâcerâ. Hayvanlara bakmak. Uzaktaki yığın ya da samallıklardan alaf, yulaf, yonca, ot birşeyler taşımak.

 

SAYACA, KAVŞAK, YOKUŞDİBİ...

Koyununuz varsa onlar için Sayacabaşı, Yokuşdibi, Kurşunçal, Â İnek gibi uzak yerlerden, ormanlardan bu karda-kışta, tipide yeşil defne dalları bulup budayıp getirerek önlerine vermek.

Boyunuzu geçen karları çiğneyip ezerek okula gidip-gelmek.

 

YOL AZ, OLAN DA ÇAMUR-ÇORAK!

Yâni nerden baksanız zordu.  Bir defâ, şehirle ulaşım kesilirdi. Konu-komşu, akrabâya gitmek te ancak zarûreten ve kürekleri yol aça aça olabilirdi.

Şimdiki şartlarla kıyâsı kâbil değil.

 

KIYAS BİLE KÂBİL DEĞİL...

Şimdi telefon ediyorsun, ânında yol açılıyor. Hastan varsa alınıyor. Hayvan bakma işi yok. İstediğinde her şey ayağına geliyor. O da köydeysen. Şimdi sadece karın keyfini sürmek, manzarasını seyretmek, fotoğrafını çekmek; bir de fotoğraftan başka bir şey çekmeyip edebiyatını yapmak var.

 

EDEB'SİZ EDEB-İYÂT OLUR MU?

Onu da maalesef yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Edebiyat yapalım derken EDEB'e riâyeti unutuyoruz. Haddimiz olmayan sözler çıkıyor ağzımızdan. EDEP nedir? Haddini bilmektir. Çizgiden çıkmamaktır.

 

"YAĞDIR MEVLÂM SUU..."

Bakınız; her sene kardan şikâyet edilirdi; yok BEYAZ ESÂRET, yok BEYAZ KÂBUS falan manşetler çekilirdi gazetelerde. Ama bu sene kar gecikince herkes tarım elden gidiyor, YAĞDIR MEVLÂM SU, AMAN Yâ Rabbi diye yalvarmaya, kar yolu gözlemeye başladı.

Hemen hemen Ocak ayı boyu Konya-Gâziantep civarlarindaydim. Oralar hubûbat yatağı mâlum. Müthiş bir kar ve rahmet beklentisi vardı. Her cumâda vâizler yağmur duâsiyla bitiriyorlardı sohbetlerini. Ayrıca yağmur duâsına da çıkıyorlar. Ondan öte; oralarda gündem bu. Bizde fındık fiyatı olduğu gibi.

 

KARADENİZ; DERYÂ-DENİZ!

Ama burası Karadeniz. İç boyları karlı dağlar, sâhil boyu deryâ-deniz. Odun derdi, köz derdi, hayvan gülesim, su problemi, elektrik sıkıntısı, ısınma kaygısı hiç bir şey yok. Tek problem problem edebiyâtı yapmak.

Hani bâzen fotoğraf çekip çekip te muhabbetine diyoruz ya;

- Âh âh; görüyorsunuz ya neler çekiyorum!

 

NESİL NELER ÇEKİYOR?

Aynen öyle; biz şimdi kar safası sürerken çektiğimiz fotoğraflar üzerinden;

- Görüyorsunuz ya, neler çekiyoruz! Der gibiyiz.

Öyle de, lâfın nereye gittiğini iyi hesap etmek gerekir. Hele hele; Allâh CC a saygısızlık olabilecek, edepsizlik olacak bir sözü edebiyât yapıyor olduğunu zannederek sarf yoluna gitmemek gerekir.

 

LÜTFEN DİKKÂT; ALLÂH CC KORUSUN...

Aksi hâlde, son tahlilde; güvendiğimiz tüm dağlara kar yağar ve Yüce Allâh'in rahmet olarak gönderdiği kar nîmetine tehdit gözüyle bakarsak o kar rahmetini çeker, dünyâda da, âhirette de kurak yaşar, tehdit dediğimiz kar âhirette nâr olarak başımıza yağar Allâh CC korusun.

 

YA SUYUNUZ ÇEKİLİVERSE?!

Daha önceki yazilarda Konya civarındaki ovalar ve suya ihtiyaç bağlamında buralarda yatsidan sonra aşir olarak MÜLK SÛRESİ'nin son ayetletinin okunduğunu söylemiştik. Sûrenin son âyetinin meâli şöyle:

"De ki; Söyleyin bakalım suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akarsu getirebilir? Mülk: 30.Âyet

 

HİÇ OLUR MU AZÎZ DOSTLAR?

İlk defâ bu yıl karla ilgili ESÂRET, KÂBUS gibi başlıklar atilmayip kural bağlamında kar beklentisi had safhaya ulaşmışken TEHDİT söylemi aşırı keyifle koyverilen ve nereye yuvarlanacağı ve de söyleyenini  yuvarlayacağı meçhul bir söz oldukça hadsizlik özelliği taşıyor.

 

TEVBE, İSTİĞFAR GEREKTİRİR...

Tevbe gerektirir, istiğfar gerektirir; gözden yaş dökmek gerektirir.

Değerli okurlar. Allâh CC ın hangi lûtfu gereksiz, hangi ihsânı zararlı?

Kar, günümüz insanının eğlencesi degil mi bir de? İnsanlar Özel elbiseleriyle, karsan adamlarıyla, kizaklariyla, kaymalariyla; bol bol resim çekmeleri ve pozlariyla, avlarıyla bu nîmeti değerlendirmiyorlar mı?

 

SÖZ ÜZÜYOR; BUNDAN UZUYOR!

Söz uzuyor. Böyle sözler üzüyor. Çünkü böyle sorumsuzca söylenen sözler Îmânı zedeliyor, Allâh CC sevgisine halel getiriyor, kusurlu küsurlu amellerimizin sevapları sevaplarini alıp götürüyor.

Böyle ifadelerle ne yaptığımızı zannediyoruz.

 

KARSIZ KIŞ, KÂRSIZ PAZAR!

Kış gelecek te kar yağmayacak mı yâni? O zaman da bir şey buluruz biz. Mâşâllâh bizde edebi  olmayan hadsiz hudutsuz edebiyat var.

Aslında hiçbir şey yok ta; biz ne yaptığımızı, savurduğumuz lafın nereye vardığını bilmiyoruz. Bir bilsek şu dilin sorumluluk boyutunu, doğru diye dudağa sürdüğümüz kelimeleri ne olur ne olmaz; bir daha tartmadan piyasaya sürmeyiz.

Allâh CC bizi affetsin.

 

SÖZÜ TARTMALI, DİLİ TUTMALI...

Hepimizin zaman zaman sorumsuzca sarf ettiği sözler çıkıyor ağzından. Diyelim ki kar senin için zor. Olabilir. Ama sonuçta Allâh CC dan geliyor. Baş göz üstüne. Sabredeceksin; kar'ı kâra çevireceksin.

 

RIZÂ DİLİ, SABIR HÂLİ...

Yapacağımız şey bu. Şikâyet değil, itiraz değil, isyan hiç değil. Sözü bağlarken Yüce Mevlâ'mızdan kardır kıştir, dünyâda da sıratta da ayağımızı kaydirmamasını, zarar görünen tecellîleri bile imtihan şuuruyla göğüsleyip sabırla, sebatla berâber mânevî kârlara çevirmeyi, bizim Kendisinden, Kendisinin de bizden râzı olduğu, keremiyle bizi yanına alıp Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşturması niyâzıyla cümleye sevgiler-saygılar sunuyor, tekrar buluşmayı ümit ediyoruz wes'selâm...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.