bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

GEZİDEN İBRETE, İBRETTEN RAHMETE…

Allâh izin verirse bu Cumâ akşamı kılacağımız teravihle berâber rahmet ayı Ramazan’a bil’fiil adım atmış olacağız. Bu mübârek ay bizi, kendi mihmandarlığı ve arkadaşlığıyla mânevî bir yolculuğa çıkararak hayâl edemeyeceğimiz iklimlere doğru götürecek. Sonsuz güzelliklerin yolunu ve mutluluk kapılarını aralayacak. Biz şimdi önce, Recep’te, Şâban’da daha oraya varmadan, geçen günlerde arkadaş çevresiyle yaptığımız geziler ve izlenimlerden söz edelim. Mâlum, “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” diye sorarlar ve gezenin daha çok bileceğini söylemek isterler ki, genel olarak doğrudur. Aslında her ikisinin de yeri ayrıdır ama, gezmenin getirdiği bilgi, görgü, psikoloji yâni ruh, hattâ beden sağlığı bereketi de inkâr edilemez. Dolayısıyla bugün gezi bereketinin oldukça tâze diyebileceğimiz ibret ürünlerinden birkaçını paylaşacağız sizlerle. Geçen günlerde dükkânda otururken bir ağabey telefon açtı. “Cenâzeye gidiyorum, istersen birlikte gidelim” dedi. Gezme deyince, canımıza minnet. Durum müsâit olunca böylesi teklifleri reddetmem çoğunlukla. Bir de kafa dengi insanlarla şöyle bir tur bir ilaç gibi geliyor insana. Hele, kasvet bastığı dönemlerde özlenen bir şeydir de bu. Arkadaşımızın yeğeniyle berâber gittiğimiz cenaze uzak bir ilçedeydi. Ölen de, aynı meslekte akrabaları. Onların da, hayret verici bir şekilde hemen hemen her ilçemizde, her köyümüzde akrabaları çıkıyor. Ya da tanışları. Bu da ayrı bir husûsiyet ki, sizin çevrenizde de böyle insanlar ve âileler vardır. Söz sözü açıyor ve de ipin ucu biraz kaçıyor sevgili dostlar. Gezmenin böyle dezavantajları da olabiliyor! Bedenen gezenler rûhen de gezmeye başlıyorlar ve daldan dala atlamak, asıl konuyu katlamak durumunda kalabiliyorlar. Bu kadarcığını da mâzur görmenizi istirhamla, durmak yok, yola devam diyoruz! DÜNYÂYA BİR DAHA GELİNMİYOR!   Evet, her neyse, tâbii, cenâzeye varır-varmaz ilk işimiz ön tâziyeden sonra câmiye yönelmek oldu. Görevlilerle tanıştıktan sonra içli bir ezanın ardından namazı kıldık. En son, tekrar tâziyelerin ardından orada karşılaşılan diğer tanıdıklardan biri bizi ikramsız bırakmadı. Israrına dayanamadık. Hâlbuki plân farklıydı. Cenâzeye tekrar dönersek, orada birisi anlatıyor; “ Bu ölen çocuk daha genç. 50’li yaşlarda. Allâh rahmet eylesin. Bunlar çok fakirdiler. Sonra ne oldu, zenginleştiler. Ama, kaldıramadılar mı her ne olduysa, bir türlü huzurları yoktu. En son mîras konusunda da ayrılığa düştüler. Şehirde koca koca binaları var ama anlaşamadıklarından kiraya bile veremediler. Bu çocuk, hapislere düştü. Akrabalarına kızdı. Ölürsem kimse cenazeme gelmesin demiş. Bilmem ne kadar tanıyorsunuz ama, çok yakın akrabaları dahi cenazede yoklardı, belki de özellikle bulunmadılar!” Doğrudur, yanlıştır; ama benzer olaylar çok oluyor. Zenginliğin de, fakirliğin de bir imtihan olduğunu, her şeyin bir sonu gelip hesâbının verileceği düşüncesi aslâ göz ardı edilmemeli ve de dolayısıyla imtihan şuuruyla yaşamak en akıllıcası. Çünkü, dünyâya bir daha gelinmiyor! KAHVE BAHÂNE, İBRET ŞAHÂNE!... Oradan Ordu’ya döndük. Arkadaşın arabasını park ettik, iş yerlerimize geçiyoruz. “Size yemek ikram edecektim ama kısmet değilmiş, bâri kahveler benden olsun!” Tamam demeye kalmadan bir tanıdıkla karşılaştık yine. Mağazalarının arka sokakağında malzeme indiriyorlar. “Buyrun dostlar!” “Sağol, biz şöyle birlikte kahve içeceğiz, siz işlerinize bakın!” “Olur mu, çocuklara hazırlatayım, gelin kahveyi burada içelim!” Kahve bahâne. Adamın anlattıkları enteresan. Kendileri buralı değiller. 60’lı yıllarda gelip yerleşmişler. Onun anlattığı da cenâze eksenli ama meselenin bir başka boyutu var: “O zaman babam falan hep berâberiz. Bir yer tutup dükkân açtık. O sıralarda, işyeri sahibimizin annesi öldü. Biz örfümüz gereği oldukça ilgilendik. Hattâ, namazı Orta Câmi’deydi. Dükkânımızı kapatıp hep birlikte gittik. Öğle namazından çıkınca ben cenâzeye doğru yöneldim namaz için. Babam, çok ciddî adamdı, beni tuttu. “Haydi!” dedi. Yönümü çevirdi. Ben de şaşırdım. Rahmetlinin üç oğlu vardı. Meğer üçü de namaza girmemişler, tabutun başında duruyorlardı. Babam bunu görünce durumu hazm’edemedi; bizi onların önünden özellikle geçirerekten, namazı da kılmadan yürüdük gittik.” Bizim burada dikkâtimizi çeken şey, Ordu’da, daha o yıllarda böyle âilelerin olması. Bugün zâten azımsanmaycak oranda anne-baba ve evlâtların durumu böyle ki, hepimiz ibret almalıyız. Rabbimiz hepimizi, âile, anne-baba, akraba, dost çevre, çelik-çocuk ve torunlar olarak nasiplilerden eylesin. KESTÂNE ÇİÇEKLERİNİN ÇAĞRISI Sevgili dostlar. Gezi bereketi köşelere sığacak gibi değil. Plânladığım 3.sünü bile yazamadım. Bunların da aralarından paragraflar ayıklamak durumunda kaldım. Ama şunu söylemek isterim ki, ekranlardaki ve çevremizdeki olumsuzlukları izlemek ve konuşmakla kalmayalım. İbret te alalım. O kadar garipsediğimiz, yanlış bulduğumuz, kınadığımız, ayıpladığımız şeyler var ki, aynısını olmasa da benzerlerini yapmaktan geri duramıyoruz. O zaman izlemenin, konuşmanın anlamı ne ola ki? Sözün özü, Rahmet Ayı Ramazan vesîlesiyle şunu söylemek isteriz ki, ibretlik olayları izlerken onlarla birlikte öncelikle kendimize de merhamet edip acıyalım. Çünkü, sonuçta bugün üstünlük ve güç  havasıyla yaptığımız şeylerin yarın Hak katında azap olarak bizi düşürüp zelîl edeceğini unutmayalım. İşin aslı bu. Bir Müslüman olarak, bulunacağımız her hâlükârda vazîfemizin ne olduğunu bilerek kulluk şuuruyla hareket edelim. Böyle düşünür ve yaparsak kişisel ya da toplumsal bütün problemlerimizi çözmüş oluruz. İşte Ramazan bu anlamda ve her anlamda bir fırsattır. Fert, âile, toplum, millet ve ümmet olarak, tüm insanlık için bir hatırlatma, hatırlama ve fırsat iklîmidir. İnşâllâh biz de her hafta bir akşam terâvihler,i şu sıralar burcu burcu kokan Kestâne Çiçekleri’nin dâvetine uyarak güzel, şirin ilçemizde kılmaya, bu mübârek iklimi sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Zerreden küreye, daha nice hareket ve bereketlere, iyiliklere, güzelliklere vesîle olacak bu sonsuz mutluluk ayı, hepimiz için hayırlı, uğurlu, mübârek olsun. Gönüllerimiz sevgi-saygı ve de önce kendimizden başlamak sûretiyle cümle mahlûkâta merhamet duygu, düşünce ve tavırlarıyla dolsun ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 24 Haziran 2014 - Salı

GEZİDEN İBRETE, İBRETTEN RAHMETE…

Allâh izin verirse bu Cumâ akşamı kılacağımız teravihle berâber rahmet ayı Ramazan’a bil’fiil adım atmış olacağız. Bu mübârek ay bizi, kendi mihmandarlığı ve arkadaşlığıyla mânevî bir yolculuğa çıkararak hayâl edemeyeceğimiz iklimlere doğru götürecek. Sonsuz güzelliklerin yolunu ve mutluluk kapılarını aralayacak. Biz şimdi önce, Recep’te, Şâban’da daha oraya varmadan, geçen günlerde arkadaş çevresiyle yaptığımız geziler ve izlenimlerden söz edelim.

Mâlum, “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” diye sorarlar ve gezenin daha çok bileceğini söylemek isterler ki, genel olarak doğrudur. Aslında her ikisinin de yeri ayrıdır ama, gezmenin getirdiği bilgi, görgü, psikoloji yâni ruh, hattâ beden sağlığı bereketi de inkâr edilemez. Dolayısıyla bugün gezi bereketinin oldukça tâze diyebileceğimiz ibret ürünlerinden birkaçını paylaşacağız sizlerle.

Geçen günlerde dükkânda otururken bir ağabey telefon açtı. “Cenâzeye gidiyorum, istersen birlikte gidelim” dedi. Gezme deyince, canımıza minnet. Durum müsâit olunca böylesi teklifleri reddetmem çoğunlukla. Bir de kafa dengi insanlarla şöyle bir tur bir ilaç gibi geliyor insana. Hele, kasvet bastığı dönemlerde özlenen bir şeydir de bu.

Arkadaşımızın yeğeniyle berâber gittiğimiz cenaze uzak bir ilçedeydi. Ölen de, aynı meslekte akrabaları. Onların da, hayret verici bir şekilde hemen hemen her ilçemizde, her köyümüzde akrabaları çıkıyor. Ya da tanışları. Bu da ayrı bir husûsiyet ki, sizin çevrenizde de böyle insanlar ve âileler vardır.

Söz sözü açıyor ve de ipin ucu biraz kaçıyor sevgili dostlar. Gezmenin böyle dezavantajları da olabiliyor! Bedenen gezenler rûhen de gezmeye başlıyorlar ve daldan dala atlamak, asıl konuyu katlamak durumunda kalabiliyorlar. Bu kadarcığını da mâzur görmenizi istirhamla, durmak yok, yola devam diyoruz!

DÜNYÂYA BİR DAHA GELİNMİYOR!

 

Evet, her neyse, tâbii, cenâzeye varır-varmaz ilk işimiz ön tâziyeden sonra câmiye yönelmek oldu. Görevlilerle tanıştıktan sonra içli bir ezanın ardından namazı kıldık. En son, tekrar tâziyelerin ardından orada karşılaşılan diğer tanıdıklardan biri bizi ikramsız bırakmadı. Israrına dayanamadık. Hâlbuki plân farklıydı.

Cenâzeye tekrar dönersek, orada birisi anlatıyor; “ Bu ölen çocuk daha genç. 50’li yaşlarda. Allâh rahmet eylesin. Bunlar çok fakirdiler. Sonra ne oldu, zenginleştiler. Ama, kaldıramadılar mı her ne olduysa, bir türlü huzurları yoktu. En son mîras konusunda da ayrılığa düştüler. Şehirde koca koca binaları var ama anlaşamadıklarından kiraya bile veremediler. Bu çocuk, hapislere düştü. Akrabalarına kızdı. Ölürsem kimse cenazeme gelmesin demiş. Bilmem ne kadar tanıyorsunuz ama, çok yakın akrabaları dahi cenazede yoklardı, belki de özellikle bulunmadılar!”

Doğrudur, yanlıştır; ama benzer olaylar çok oluyor. Zenginliğin de, fakirliğin de bir imtihan olduğunu, her şeyin bir sonu gelip hesâbının verileceği düşüncesi aslâ göz ardı edilmemeli ve de dolayısıyla imtihan şuuruyla yaşamak en akıllıcası. Çünkü, dünyâya bir daha gelinmiyor!

KAHVE BAHÂNE, İBRET ŞAHÂNE!...

Oradan Ordu’ya döndük. Arkadaşın arabasını park ettik, iş yerlerimize geçiyoruz. “Size yemek ikram edecektim ama kısmet değilmiş, bâri kahveler benden olsun!” Tamam demeye kalmadan bir tanıdıkla karşılaştık yine. Mağazalarının arka sokakağında malzeme indiriyorlar.

“Buyrun dostlar!”

“Sağol, biz şöyle birlikte kahve içeceğiz, siz işlerinize bakın!”

“Olur mu, çocuklara hazırlatayım, gelin kahveyi burada içelim!”

Kahve bahâne. Adamın anlattıkları enteresan. Kendileri buralı değiller. 60’lı yıllarda gelip yerleşmişler. Onun anlattığı da cenâze eksenli ama meselenin bir başka boyutu var:

“O zaman babam falan hep berâberiz. Bir yer tutup dükkân açtık. O sıralarda, işyeri sahibimizin annesi öldü. Biz örfümüz gereği oldukça ilgilendik. Hattâ, namazı Orta Câmi’deydi. Dükkânımızı kapatıp hep birlikte gittik. Öğle namazından çıkınca ben cenâzeye doğru yöneldim namaz için. Babam, çok ciddî adamdı, beni tuttu. “Haydi!” dedi. Yönümü çevirdi. Ben de şaşırdım. Rahmetlinin üç oğlu vardı. Meğer üçü de namaza girmemişler, tabutun başında duruyorlardı. Babam bunu görünce durumu hazm’edemedi; bizi onların önünden özellikle geçirerekten, namazı da kılmadan yürüdük gittik.”

Bizim burada dikkâtimizi çeken şey, Ordu’da, daha o yıllarda böyle âilelerin olması. Bugün zâten azımsanmaycak oranda anne-baba ve evlâtların durumu böyle ki, hepimiz ibret almalıyız. Rabbimiz hepimizi, âile, anne-baba, akraba, dost çevre, çelik-çocuk ve torunlar olarak nasiplilerden eylesin.

KESTÂNE ÇİÇEKLERİNİN ÇAĞRISI

Sevgili dostlar. Gezi bereketi köşelere sığacak gibi değil. Plânladığım 3.sünü bile yazamadım. Bunların da aralarından paragraflar ayıklamak durumunda kaldım. Ama şunu söylemek isterim ki, ekranlardaki ve çevremizdeki olumsuzlukları izlemek ve konuşmakla kalmayalım. İbret te alalım. O kadar garipsediğimiz, yanlış bulduğumuz, kınadığımız, ayıpladığımız şeyler var ki, aynısını olmasa da benzerlerini yapmaktan geri duramıyoruz. O zaman izlemenin, konuşmanın anlamı ne ola ki?

Sözün özü, Rahmet Ayı Ramazan vesîlesiyle şunu söylemek isteriz ki, ibretlik olayları izlerken onlarla birlikte öncelikle kendimize de merhamet edip acıyalım. Çünkü, sonuçta bugün üstünlük ve güç  havasıyla yaptığımız şeylerin yarın Hak katında azap olarak bizi düşürüp zelîl edeceğini unutmayalım. İşin aslı bu.

Bir Müslüman olarak, bulunacağımız her hâlükârda vazîfemizin ne olduğunu bilerek kulluk şuuruyla hareket edelim. Böyle düşünür ve yaparsak kişisel ya da toplumsal bütün problemlerimizi çözmüş oluruz.

İşte Ramazan bu anlamda ve her anlamda bir fırsattır. Fert, âile, toplum, millet ve ümmet olarak, tüm insanlık için bir hatırlatma, hatırlama ve fırsat iklîmidir. İnşâllâh biz de her hafta bir akşam terâvihler,i şu sıralar burcu burcu kokan Kestâne Çiçekleri’nin dâvetine uyarak güzel, şirin ilçemizde kılmaya, bu mübârek iklimi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Zerreden küreye, daha nice hareket ve bereketlere, iyiliklere, güzelliklere vesîle olacak bu sonsuz mutluluk ayı, hepimiz için hayırlı, uğurlu, mübârek olsun. Gönüllerimiz sevgi-saygı ve de önce kendimizden başlamak sûretiyle cümle mahlûkâta merhamet duygu, düşünce ve tavırlarıyla dolsun ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.