BAŞKAN GÜLER'İN HAYATTAN ÇIKARDIĞI ÜÇ DERS

Ordu Gündemi (Orducu) - Ordu Haber Ajansı | 24.09.2023 - 23:29, Güncelleme: 24.09.2023 - 23:37 3744+ kez okundu.
 

BAŞKAN GÜLER'İN HAYATTAN ÇIKARDIĞI ÜÇ DERS

Hürriyet Gazetesi’ne özel açıklama yapan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, hayattan çıkardığı üç dersi anlattı.
Ordu’nun uçsuz bucaksız fındık bahçelerinde tabiatla tatlı bir mücadeleyle geçen çocukluk, ODTÜ’de 1968 kuşağı öğrenciliği, TÜBİTAK ve TUSAŞ’ta milli savunmanın temellerinin atılması, İstanbul’da doğalgaza geçiş çalışmaları, AK Parti’nin kuruluşu, yedi yıllık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı… Ve ayrıldıktan 53 yıl sonra kentine belediye başkanı olarak dönüş... Karadeniz’in incisi Ordu’nun Belediye Başkanı Hilmi Güler ile eski albümleri karıştırdık... 1) Maviyle yeşilin buluştuğu muhteşem bir şehirdeyiz. Faaliyetler say say bitmiyor; sanat sergileri, cam atölyesi, çikolata markası çıkarmışlar, limanlara kruvaziyerler yanaşıyor, tekne üretiyorlar, dalgalardan enerji üretim çalışmaları yapıyorlar, fındık kabuklarını aktif karbona dönüştürüyorlar… Karadeniz’in incisi Ordu son yıllarda bir kültür ve sanayii devrimi geçirmiş. Detaylarını, şehir buluşmaları kapsamında Hürriyet Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan anlatmış, “Herkes fırsat bulur mu bilmiyorum ama Ordu’ya gelip de Hilmi Güler’le muhabbet etmemek olmaz. Hilmi Güler’in anılarını dinlemek, Ordu’da yapılacak en güzel 10 şeyden biri” demişti. AK Parti’nin kurucularından olan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler’i kamuoyu 2002-2009 yılları arasındaki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminden tanıyor. Biz sohbete daha geriden, çocukluğundan başladık… PASLI TENEKEDE MİDYE YAPARDIK Hilmi Güler, 1949 senesinde Ordu’nun Taşbaşı Mahallesi’ndeki Menekşe Sokak’ta, deniz dalgalarının yamacına vurduğu bir evde Baha Bey ile İrfan Hanım’ın iki çocuğundan biri olarak dünyaya geliyor. Çocukluğu kâh deniz kenarında kâh onlarca çeşit meyvenin olduğu bahçelerinde geçiyor. Güler, “Çok mutlu bir çocukluktu” diye başlıyor: “Sokakta bilye ve futbol turnuvaları yapar, sahilde paslı tenekelerde midye pişirirdik. AR-GE’ye ilgim de o zaman başlamıştı; zeytinyağı ve ispirto gibi maddeleri karıştırıp icatlar çıkarırdım. Okumaya da meraklıydım. Babamın hem yazar çizerliği vardı hem muhasebeciydi. Çok güzel keman çalardı. Bizim aile siyasi görüş olarak iki parçaydı; babam Demokrat Partili, amcam CHP’liydi. Sofrada normal yemek yenemezdi, masadan kalkıp kitaplar karıştırılacak kadar derin fikir tartışmaları olurdu. Mahallede cami olmadığı için teravih namazları dedemin evinde kılınırdı. Atatürk’ün ilk dönem milletvekillerinden Avukat Hamdi Şarlan Bey Amca ile tarihi sohbetler yapılırdı. Ben limonlu çay dağıtır, merakla dinlerdim.” O ZAMANLAR NE YOL VAR NE KÖPRÜ Yaz aylarını ise dedesinin Karaağaç Köyü’nde geçiriyordu. Bu günler onun hayat yolunu çizmesine vesile olmuş: “Derelerinden balık yakaladığımız, böğürtlenlerin olduğu çok güzel bir köydü. Üniversitede uykum kaçtığında aklıma hep oraları getirirdim. Tabiatla tatlı bir mücadele içindeydik. Ordu’da o zamanlar ne yol ne köprü vardı. Dedem ağaçtan köprüler yaptırır, ben çalışan işçilere yemek taşırdım. Bir gün lisede iki arkadaş aynı soruyu çözdük. Öğretmenimiz birimize sekiz, diğerimize 10 verdi. Sebebini de; ‘Kısa yoldan yapana 10 verdim’ diye açıkladı. Karadenizlilerin zor doğa şartlarıyla mücadele biçimi de en kısa yoldan sonuca varmaktır. Fındık bahçelerinde tek vasıta olan kamyonu kaçırırsanız, kestirmeden gitmek için araba yolunu kullanmaz, bahçeden yan yan aşağı inersiniz. Cumhurbaşkanımızla çalışırken, o da Karadenizli yaşam biçimine uygun ‘Direkt kaleye, top çevirme, yan pas yok!’ der (gülüyor). Köylerde elektrik de yoktu. İhtiyaçlar üzerine mühendis olmaya karar verdim.” 2) 68 HAREKETİ DALGA DALGA YAYILIRKEN... Disiplinli bir öğrenciydi. İlk tercihi ODTÜ olmuştu. Tıp dahil her yeri kazanmıştı. Tercihini Malzeme ve Metalurji Mühendisliği’nden yana kullandı. Sene 1960’ların sonu… Onu okulda sadece bilim eğitimi değil dönemin ruhuna uygun entelektüel tartışmaların olduğu bir ortam karşılıyor. Şikâyetçi olmuyor çünkü hem evden alışık hem de okulda münazara ve bilgi yarışmalarının gediklisi! Hilmi Bey anlatıyor: “1968 öğrenci hareketi Türkiye’de de dalga dalga yayılmıştı. Ben sol görüşün karşısındaki Hür Düşünce Fikir Kulübü’ne girdim. Hasan Celal Güzel’lerin, Karayalçın’ların, İlhan Kesici’nin olduğu dönemdi. Biz solu da takip ederdik. Mesela Sinan Cemgil dikkat çekerdi. Onlar hayatta olsaydı Türk solu belki daha farklı olurdu. Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır; şimdi bakınca iki grubun da ne kadar manipüle edildiğini görüyorum. Herkes ülkenin kurtuluşu için samimiydi. O dönemden itibaren uzlaşma kültürünün eksikliğini nelere mal olduğunu gördüm ve ‘uyum içinde çeşitlilik’ kavramını ilke edindim.” 3) TEKNOLOJİ VERİLMEZ ALINIR ODTÜ’de doktorasını tamamladıktan sonra alanını bu tartışmalar belirlemiş. Hilmi Bey: “İşin temelinin enerji ve savunma olduğunu gördüm. Teknoloji verilmez, alınır. Kendiniz yapacaksınız. Vietnam Savaşları, ABD’nin başını çektiği Batı Bloku ve Demir Perde ülkelerinin lideri Rusya, Çin de giderek ağırlığını koyuyordu. Kıbrıs ambargosunu da yaşamıştık. Sözde adalet de önemli ama dünyada çıkara dayalı güç konuşuyordu ve bizim de güçlü olmamız gerekiyordu. O dönemde gerek İslam gerek Türk dünyasının özellikle geri bırakıldığını düşündüm. Solun argümanlarını da izliyorduk. Milli ve yerli teknolojiyi geliştirmenin uygun olduğuna inandık. Erbakan Hoca’nın ağır sanayi hamlesi gündemdeydi. Tercihimi uçak sanayisine doğru yaptım.” 4) GECE DÜRBÜNÜNÜN BAŞINA GELENLER 1976’da TUSAŞ’a girerek yerli uçak çalışmalarına katıldı. Güler, “Seçtiğimiz uçak projesinin anlaşması nedense tam imzalanacağı gün iptal edildi” diye devam ediyor: “Biz de boş durmayalım diye insansız hava aracı, o zamanki RPV üzerine çalıştık. Yönetim bundan da hoşnut kalmayınca TÜBİTAK’a geçtik. Orada roket ve malzeme çalışmaları yaptık. Gece görüş dürbünü yaptık, ağır diye almadılar. Hafifini yaptık yine almadılar! TÜBİTAK’ta başkan yardımcılığına kadar yükseldim. Yurtdışına çok sayıda öğrenci gönderdik. Bugünlerin temelini attık. Hepsi çok idealist, çalışkan kurumlardı ama değişen yöneticilerle projelerin devamı gelemiyordu. Yaşananlardan ders aldık. ‘Kötü komşu ev sahibi yapar’ derler; Cumhurbaşkanımızın ‘Dünya beşten büyüktür’ dediği ülkeler kuralları koyuyordu. Kendimize güvendik. Bu özgüvenle güzel sonuçlar aldık.” 5) ‘1994 RUHU’ Güler’in enerji konusuna geçişi 1994’te İstanbul’a transferiyle olmuş: “Cumhurbaşkanımız İstanbul’da seçimi kazanınca İGDAŞ’a geçtim. Biz kendisini zaten öncesinden de tanıyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımız gençlik kollarından itibaren parlayan bir yıldız olarak tanınıyordu. Hem yetişme tarzlarımız benzerdi hem de aynı kaynaklardan su içmişiz. O dönem şehirler hava kirliliğinden kırılıyordu. Müthiş bir çalışma arzumuz vardı. Buna ‘94 ruhu’ diyorduk. Her şeyden önce dert edineceksiniz. İstanbul’un hava kirliliğini bu ruhla çözdük. Cumhurbaşkanımızı Pınarhisar’a götürürken otobüste benden bir AR-GE birimi kurmamı istedi. O dönem daha ortada parti yoktu ama gelecekteki yapılanmanın ayak sesleri hissedilmişti. Etibank Genel Müdürü olduğum dönemde Erbakan Hocamızın üretimden sorumlu Başbakan Başdanışmanı görevini de yürüttüm.” BİZDE SİSTEM FUTBOL DEĞİL BASKETBOL GİBİDİR Hilmi Güler, AK Parti’nin kurucu üyelerinden biri. 22 yılda neler değişti? Yanıtı: “AK Parti toplumun ihtiyaçlarından doğmuştu: Adalet ve Kalkınma. Yeni partilerse kendi içlerindeki reaksiyondan doğuyor. Biri reaksiyon diğeri aksiyon. Hayat termodinamik ve kinetiktir! Yoksa kaos teorisi çalışır. Muhafazakâr demokratız ama yanlışları muhafaza etmiyoruz. Bizdeki takımdan çıkarışlar futbol değil, basketboldaki gibidir Dinleniyorsun, geri geliyorsun. Onun için küsmek yok! Cumhurbaşkanımız iyi bir sporcudur; bakıyor, aksayan olursa değiştiriyor.” DOĞALGAZ SİLAH GİBİ Güler, 2002-2009 arasında AK Parti hükümetinin ilk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’ydı. Halen enerji konularıyla çok ilgili. Diyor ki: “Savaşların çoğu hammadde ve enerji savaşı. Özellikle doğalgaz silah gibi kullanılıyor. Biz enerji bağımlılığından kurtulabilmek için temel yasaları çıkardık, enerji diplomasisi, enerji güvenliği, enerji hukuku kavramları derslerde okutuluyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ismindeki ‘tabii kaynaklar’ı öne alarak bakanlığın ismini Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı yaptık! Ne kadar yenilenebilir enerji kullanırsanız dışarıdan doğalgaz bağımlılığını o kadar azaltırsınız.” ÇEVRE Mİ İHTİYAÇLAR MI? Çocukluğu Karadeniz’in muhteşem doğasında geçmiş… Enerji ihtiyacıyla doğa tahribatı ikileminde nerede duruyor? Yanıtı: “Gençliğimde köylerde elektrik yoktu, su yoktu. Düşünürdüm bu kadar su akıyor millet niye gaz lambasında oturur diye… Barajlar yaptık, elektriği ürettik. Karadeniz HES’leri konusunda Ordu’da daha toleranslı davranıldı çünkü su sıkıntısı vardı. Çevreyle ihtiyaçların çok dengeli götürülmesi, daha titiz olunması lazım. Yasası bizim dönemde çıkan nükleer enerji de mutlaka olmalı çünkü bu sadece bir enerji olayı değil. Nükleer teknolojiye sahip olmamız lazım. Vazgeçmek gözümüzü gerçeklere kapatmaktır.” ÜÇ DERS Mühendis gözüyle hayattan çıkardığı dersler: 1- Bir şey olmaya çalışmayacaksınız, bir şey yapmaya çalışacaksınız. 2- Zaman yönetimi çok önemli. Allah herkese 24 saati eşit vermiş, onu kim daha iyi kullanırsa o başarılı olur. 3- Şans, hazırlıklı beyinlere yardım eder. Önceden hazırlık yapacak, çalışacak ve gidişatı takip edeceksiniz.
Hürriyet Gazetesi’ne özel açıklama yapan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, hayattan çıkardığı üç dersi anlattı.

Ordu’nun uçsuz bucaksız fındık bahçelerinde tabiatla tatlı bir mücadeleyle geçen çocukluk, ODTÜ’de 1968 kuşağı öğrenciliği, TÜBİTAK ve TUSAŞ’ta milli savunmanın temellerinin atılması, İstanbul’da doğalgaza geçiş çalışmaları, AK Parti’nin kuruluşu, yedi yıllık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı… Ve ayrıldıktan 53 yıl sonra kentine belediye başkanı olarak dönüş... Karadeniz’in incisi Ordu’nun Belediye Başkanı Hilmi Güler ile eski albümleri karıştırdık...

1) Maviyle yeşilin buluştuğu muhteşem bir şehirdeyiz. Faaliyetler say say bitmiyor; sanat sergileri, cam atölyesi, çikolata markası çıkarmışlar, limanlara kruvaziyerler yanaşıyor, tekne üretiyorlar, dalgalardan enerji üretim çalışmaları yapıyorlar, fındık kabuklarını aktif karbona dönüştürüyorlar… Karadeniz’in incisi Ordu son yıllarda bir kültür ve sanayii devrimi geçirmiş. Detaylarını, şehir buluşmaları kapsamında Hürriyet Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan anlatmış, “Herkes fırsat bulur mu bilmiyorum ama Ordu’ya gelip de Hilmi Güler’le muhabbet etmemek olmaz. Hilmi Güler’in anılarını dinlemek, Ordu’da yapılacak en güzel 10 şeyden biri” demişti. AK Parti’nin kurucularından olan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler’i kamuoyu 2002-2009 yılları arasındaki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminden tanıyor. Biz sohbete daha geriden, çocukluğundan başladık…

PASLI TENEKEDE MİDYE YAPARDIK

Hilmi Güler, 1949 senesinde Ordu’nun Taşbaşı Mahallesi’ndeki Menekşe Sokak’ta, deniz dalgalarının yamacına vurduğu bir evde Baha Bey ile İrfan Hanım’ın iki çocuğundan biri olarak dünyaya geliyor. Çocukluğu kâh deniz kenarında kâh onlarca çeşit meyvenin olduğu bahçelerinde geçiyor. Güler, “Çok mutlu bir çocukluktu” diye başlıyor: “Sokakta bilye ve futbol turnuvaları yapar, sahilde paslı tenekelerde midye pişirirdik. AR-GE’ye ilgim de o zaman başlamıştı; zeytinyağı ve ispirto gibi maddeleri karıştırıp icatlar çıkarırdım. Okumaya da meraklıydım. Babamın hem yazar çizerliği vardı hem muhasebeciydi. Çok güzel keman çalardı. Bizim aile siyasi görüş olarak iki parçaydı; babam Demokrat Partili, amcam CHP’liydi. Sofrada normal yemek yenemezdi, masadan kalkıp kitaplar karıştırılacak kadar derin fikir tartışmaları olurdu. Mahallede cami olmadığı için teravih namazları dedemin evinde kılınırdı. Atatürk’ün ilk dönem milletvekillerinden Avukat Hamdi Şarlan Bey Amca ile tarihi sohbetler yapılırdı. Ben limonlu çay dağıtır, merakla dinlerdim.”

O ZAMANLAR NE YOL VAR NE KÖPRÜ

Yaz aylarını ise dedesinin Karaağaç Köyü’nde geçiriyordu. Bu günler onun hayat yolunu çizmesine vesile olmuş: “Derelerinden balık yakaladığımız, böğürtlenlerin olduğu çok güzel bir köydü. Üniversitede uykum kaçtığında aklıma hep oraları getirirdim. Tabiatla tatlı bir mücadele içindeydik. Ordu’da o zamanlar ne yol ne köprü vardı. Dedem ağaçtan köprüler yaptırır, ben çalışan işçilere yemek taşırdım. Bir gün lisede iki arkadaş aynı soruyu çözdük. Öğretmenimiz birimize sekiz, diğerimize 10 verdi. Sebebini de; ‘Kısa yoldan yapana 10 verdim’ diye açıkladı. Karadenizlilerin zor doğa şartlarıyla mücadele biçimi de en kısa yoldan sonuca varmaktır. Fındık bahçelerinde tek vasıta olan kamyonu kaçırırsanız, kestirmeden gitmek için araba yolunu kullanmaz, bahçeden yan yan aşağı inersiniz. Cumhurbaşkanımızla çalışırken, o da Karadenizli yaşam biçimine uygun ‘Direkt kaleye, top çevirme, yan pas yok!’ der (gülüyor). Köylerde elektrik de yoktu. İhtiyaçlar üzerine mühendis olmaya karar verdim.”

2) 68 HAREKETİ DALGA DALGA YAYILIRKEN...

Disiplinli bir öğrenciydi. İlk tercihi ODTÜ olmuştu. Tıp dahil her yeri kazanmıştı. Tercihini Malzeme ve Metalurji Mühendisliği’nden yana kullandı. Sene 1960’ların sonu… Onu okulda sadece bilim eğitimi değil dönemin ruhuna uygun entelektüel tartışmaların olduğu bir ortam karşılıyor. Şikâyetçi olmuyor çünkü hem evden alışık hem de okulda münazara ve bilgi yarışmalarının gediklisi! Hilmi Bey anlatıyor: “1968 öğrenci hareketi Türkiye’de de dalga dalga yayılmıştı. Ben sol görüşün karşısındaki Hür Düşünce Fikir Kulübü’ne girdim. Hasan Celal Güzel’lerin, Karayalçın’ların, İlhan Kesici’nin olduğu dönemdi. Biz solu da takip ederdik. Mesela Sinan Cemgil dikkat çekerdi. Onlar hayatta olsaydı Türk solu belki daha farklı olurdu. Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır; şimdi bakınca iki grubun da ne kadar manipüle edildiğini görüyorum. Herkes ülkenin kurtuluşu için samimiydi. O dönemden itibaren uzlaşma kültürünün eksikliğini nelere mal olduğunu gördüm ve ‘uyum içinde çeşitlilik’ kavramını ilke edindim.”

3) TEKNOLOJİ VERİLMEZ ALINIR

ODTÜ’de doktorasını tamamladıktan sonra alanını bu tartışmalar belirlemiş. Hilmi Bey: “İşin temelinin enerji ve savunma olduğunu gördüm. Teknoloji verilmez, alınır. Kendiniz yapacaksınız. Vietnam Savaşları, ABD’nin başını çektiği Batı Bloku ve Demir Perde ülkelerinin lideri Rusya, Çin de giderek ağırlığını koyuyordu. Kıbrıs ambargosunu da yaşamıştık. Sözde adalet de önemli ama dünyada çıkara dayalı güç konuşuyordu ve bizim de güçlü olmamız gerekiyordu. O dönemde gerek İslam gerek Türk dünyasının özellikle geri bırakıldığını düşündüm. Solun argümanlarını da izliyorduk. Milli ve yerli teknolojiyi geliştirmenin uygun olduğuna inandık. Erbakan Hoca’nın ağır sanayi hamlesi gündemdeydi. Tercihimi uçak sanayisine doğru yaptım.”

4) GECE DÜRBÜNÜNÜN BAŞINA GELENLER

1976’da TUSAŞ’a girerek yerli uçak çalışmalarına katıldı. Güler, “Seçtiğimiz uçak projesinin anlaşması nedense tam imzalanacağı gün iptal edildi” diye devam ediyor: “Biz de boş durmayalım diye insansız hava aracı, o zamanki RPV üzerine çalıştık. Yönetim bundan da hoşnut kalmayınca TÜBİTAK’a geçtik. Orada roket ve malzeme çalışmaları yaptık. Gece görüş dürbünü yaptık, ağır diye almadılar. Hafifini yaptık yine almadılar! TÜBİTAK’ta başkan yardımcılığına kadar yükseldim. Yurtdışına çok sayıda öğrenci gönderdik. Bugünlerin temelini attık. Hepsi çok idealist, çalışkan kurumlardı ama değişen yöneticilerle projelerin devamı gelemiyordu. Yaşananlardan ders aldık. ‘Kötü komşu ev sahibi yapar’ derler; Cumhurbaşkanımızın ‘Dünya beşten büyüktür’ dediği ülkeler kuralları koyuyordu. Kendimize güvendik. Bu özgüvenle güzel sonuçlar aldık.”

5) ‘1994 RUHU’

Güler’in enerji konusuna geçişi 1994’te İstanbul’a transferiyle olmuş: “Cumhurbaşkanımız İstanbul’da seçimi kazanınca İGDAŞ’a geçtim. Biz kendisini zaten öncesinden de tanıyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımız gençlik kollarından itibaren parlayan bir yıldız olarak tanınıyordu. Hem yetişme tarzlarımız benzerdi hem de aynı kaynaklardan su içmişiz. O dönem şehirler hava kirliliğinden kırılıyordu. Müthiş bir çalışma arzumuz vardı. Buna ‘94 ruhu’ diyorduk. Her şeyden önce dert edineceksiniz. İstanbul’un hava kirliliğini bu ruhla çözdük. Cumhurbaşkanımızı Pınarhisar’a götürürken otobüste benden bir AR-GE birimi kurmamı istedi. O dönem daha ortada parti yoktu ama gelecekteki yapılanmanın ayak sesleri hissedilmişti. Etibank Genel Müdürü olduğum dönemde Erbakan Hocamızın üretimden sorumlu Başbakan Başdanışmanı görevini de yürüttüm.”

BİZDE SİSTEM FUTBOL DEĞİL BASKETBOL GİBİDİR

Hilmi Güler, AK Parti’nin kurucu üyelerinden biri. 22 yılda neler değişti? Yanıtı: “AK Parti toplumun ihtiyaçlarından doğmuştu: Adalet ve Kalkınma. Yeni partilerse kendi içlerindeki reaksiyondan doğuyor. Biri reaksiyon diğeri aksiyon. Hayat termodinamik ve kinetiktir! Yoksa kaos teorisi çalışır. Muhafazakâr demokratız ama yanlışları muhafaza etmiyoruz. Bizdeki takımdan çıkarışlar futbol değil, basketboldaki gibidir Dinleniyorsun, geri geliyorsun. Onun için küsmek yok! Cumhurbaşkanımız iyi bir sporcudur; bakıyor, aksayan olursa değiştiriyor.”

DOĞALGAZ SİLAH GİBİ

Güler, 2002-2009 arasında AK Parti hükümetinin ilk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’ydı. Halen enerji konularıyla çok ilgili. Diyor ki: “Savaşların çoğu hammadde ve enerji savaşı. Özellikle doğalgaz silah gibi kullanılıyor. Biz enerji bağımlılığından kurtulabilmek için temel yasaları çıkardık, enerji diplomasisi, enerji güvenliği, enerji hukuku kavramları derslerde okutuluyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ismindeki ‘tabii kaynaklar’ı öne alarak bakanlığın ismini Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı yaptık! Ne kadar yenilenebilir enerji kullanırsanız dışarıdan doğalgaz bağımlılığını o kadar azaltırsınız.”

ÇEVRE Mİ İHTİYAÇLAR MI?

Çocukluğu Karadeniz’in muhteşem doğasında geçmiş… Enerji ihtiyacıyla doğa tahribatı ikileminde nerede duruyor? Yanıtı: “Gençliğimde köylerde elektrik yoktu, su yoktu. Düşünürdüm bu kadar su akıyor millet niye gaz lambasında oturur diye… Barajlar yaptık, elektriği ürettik. Karadeniz HES’leri konusunda Ordu’da daha toleranslı davranıldı çünkü su sıkıntısı vardı. Çevreyle ihtiyaçların çok dengeli götürülmesi, daha titiz olunması lazım. Yasası bizim dönemde çıkan nükleer enerji de mutlaka olmalı çünkü bu sadece bir enerji olayı değil. Nükleer teknolojiye sahip olmamız lazım. Vazgeçmek gözümüzü gerçeklere kapatmaktır.”

ÜÇ DERS

Mühendis gözüyle hayattan çıkardığı dersler:

1- Bir şey olmaya çalışmayacaksınız, bir şey yapmaya çalışacaksınız.

2- Zaman yönetimi çok önemli. Allah herkese 24 saati eşit vermiş, onu kim daha iyi kullanırsa o başarılı olur.

3- Şans, hazırlıklı beyinlere yardım eder. Önceden hazırlık yapacak, çalışacak ve gidişatı takip edeceksiniz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.