Hatırlayacağınız gibi, burada bizim Sâlih komşudan söz ediyoruz sık sık. Hani şu, MEŞHUR YAHNİCİ diye tanıttığımız, aynı zamanda, öğrenciyken burada staj yaptığı, dolayısıyla ilk göz ağrısı olması hasebiyle bir Ulubey sevdalısı da diyebileceğimiz, Depe-yi Bâlâlı Sâlih YÜKSEL. Biraz aradan sonra yine oradayız bugün köşemizde. Onların bizi hemen her gün ikram, tatlı dil ve hizmetleriyle SÂLİH’İN MEKÂNI’nda ağırladığı gibi, biz de bugün Kestâne Çiçekleri ikliminde konuk edeceğiz kendilerini.
Sabah kepenkleri açtıktan sonra bu yazı için leptopa geçtiğimde, çoğu zaman olduğu gibi yine önce karşıya bir varayım dedim. Oraya bir geçmeden, dükkânın, tezgâh arkası o daracık yerine şöyle kurulup, bir-kaç bardak çay içmeden, kendi iş yerime bedenen otursam da, rûhen oturmuş olamıyorum sanki. Bir yandan gazete, bulmaca, poaça, çikolata derken, diğer yandan da kimi zaman bizzat Sâlih Kardeş, kimi zaman da Meliha ya da okuluna gelip-giderken uğrayan Deniz Kızımız, daha tam bitmeden bardağı alıp çayları yetiştiriyorlar. Semâver nasılsa, müşteriler için hep kaynamada. Yanık gönlünün dumanını tüttürürken, bir yandan da inleyen nağmelerini seslendirmekte için için. Bizler de, hem çayından, hem de ilhamlarından istifâde ediyoruz hâliyle.
HAYAT NASIL BİR HİKÂYE?
Sizin anlayacağınız, burada çayla kaynayıp perçinleşen, Mesut Hocamız, İrfan Ağabey, Şâkir Kardeş, Yakup Öğretmen, Saatçi Hâlit gibi ilk akla gelenlerle berâber sayısı 10’a yaklaşan bir küçük muhabbet ekseni var. Son günlerde, yıllarca görev yaptığı Ankara’dan Ordu-Giresun Havaalanı’na görevli olarak atanan Sâlih Kardeş’in eniştesi, Kırşehirli Kâmil Damat da katıldı kervana. Kendisine buradan, aramıza hoş geldin derken, yeni görevi ve katılımının da hayırlı olmasını temennî ediyoruz.
Bu sabah bahtımız çileden açıldı. Çile deyince, Sâlih’in çilesi, hepimizin çilesi, daha da doğrusu, Necip Fâzıl merhumun başta milletimiz olmak üzere tüm ümmetin çilesini seslendirdiği ÇİLE adını verdiği şiir kitabı. Sâlih’in, sözünü ettiğimiz mekânının, oturup çay içtiğimiz kısmında, Semâverle yan yana, sayıları yüzleri bulan kitaplar da var. Bunlardan biri de ÇİLE. Hikâye, roman, deneme, fıkra vs. çeşitli türde kitaplar var. Biraz da bunlar çekiyor olmalı bizi buraya. Buradaki herkes de, zaman zaman bu kitaplardan bir şeyleri seslice okuyup paylaşmayı seviyorlar. Ortak zevklerimizin başında geliyor bu. Meselâ son olarak Refik Hâlit KARAY’dan hikâyeler paylaştık. Birini ben okudum, diğerini Sâlih. Fakat Mesut BAŞ Hocamız hikâyelerin ikisini de dikkâtle dinledi ve çok beğendi. Çünkü, MEMLEKET HİKÂYELERİ hepimizin hikâyeleriydi.
SANAT OKUNUR MU?
Burada, kitap, gazete, dergi ya da köşe yazıları gibi okuduklarımız üzerine de yazmak istiyoruz ama, çoğu zaman siyâset ya da güncel, günübirlik gelişmeler bizi alıp günlük dedikodularla meşgûl ediyor. İnsan bâzen, bunları yazmanın ne anlamı var bile diyor. Çünkü, yazdıklarınıza olumlu ya da olumsuz, hatırı sayılır bir tepki gelmediği gibi, sonuç îtibârıyle gidişâta bir etki de söz konusu olmuyor. Sâdece fikirlerimizi söyleyip vebâli üstümüzden atmaya çalışıyoruz o kadar! Bu da bir çeşit bencillik mi acabâ? Diye aklımızdan geçmiyor da değil. Bunu da bilemiyoruz! Bilmeyiz sizler ne dersiniz? Tabiî ki siyâsetsiz olmaz. Adaylar belli oldu. İlçemiz, ilimiz, memleketimiz, tüm partiler ve de milletimiz, ümmet ve insanlık için hayırlı olsun. Şimdi bundan sonrasına bakacağız. Elbette her şey kaldığı yerden devam edecek; duygu ve düşüncelerimizi hayırlısıyla paylaşacağız inşâllâh. Ama bugün konumuz yalnızca ÇİLE gibi.
Her neyse, evet, bu gün bahtımıza ÇİLE düştü mâdem, biz yine oradan devam edelim: Kitabı elime alıyorum; 20.09.1997 târihi atılmış tükenmez kalemle üzerine ve altında da imzayla beraber: “Salih Abime Sevgilerimle. Yeğenin Sedat”yazıyor. Sedat Kardeş her kimse, selâm olsun ve de Rabbimiz kendisinden râzı olsun diyoruz. İşte, Necip Fâzıl Üstad’la hemen hemen her gün görüşmemize vesîle olmuş oluyor. Sevapsa, onun da payı var. Mübârek olsun. Rabbimiz şu veyâ bu şekilde hep hayır yapan, o yolda yürüyen, ya da vesîle olup da sevapları çok olanlardan eylesin cümlemizi. Âmin.
Büyük Doğu yayınlarının 5. Kitabı olan eser 27. Defâ olarak Mayıs 1996’da basılmış. Üstad’ın el yazısıyla; “Sevgili ebediyet eşim Neslihan’a Mart 1977”şekliyle, ithafen imza edilmiş.
ÇİLE'NİN ÇİLESİ!
Sâlih’in kitaplığında en çileli kitap ÇİLE. Cilt de, sayfalar da yıpranmış. Çünkü okunmuş. Sâlih, her sıkıştıkça ona başvurup bir ya da bir-kaç şiir okuyor rasgele sayfalardan. Bugün de okudu. Hattâ takıldım:
- Sâlih, kitabın adı ÇİLE diye niye bu kadar çile çektiriyorsun şu kitaba?diye!
Tabiî bu işin esprisi. Yıpranmamış kitap okunmamış kitaptır. Bende çok. Hem de çoğu naylonla kaplanmıştır. Ancak, esas olan okunmuş olmasıdır. Hem okunmuş, hem de korunmuş olması daha güzel elbette ama, ikisi bir arada pek de olmuyor.
Gelelim, Sâlih Kardeş’in bugün okuduğu şiire. Kısa fakat uzun boylu ve de enli anlamları olan bir şiir. Üzerine ne kadar konuşulsa az. Günümüz hakîkâten, sitelerle, apartmanlarla, gökdelenlerle dağdan-taştan, yurt içi, yurt dışı bir sürü insan topluyor, bir araya getiriyor ama, madde bağımlısı diyebileceğimiz insan topluluklarını kâlben bir araya getiremiyor. Yoruma ve de açık oturuma oldukça müsâit, çok irdelenmeye muhtaç ve de hazır bir konu.
Meseleyi dikkâtlerinize arz edip sizleri duygu, düşünce ve yorumlarınızla baş başa bırakırken, hepinize sevgiler ve de saygılar sunuyor, üstad Necip Fâzıl başta olmak üzere cümle ölmüşlerimize Yüce Mevlâdan rahmetler diliyoruz. Ve de sizleri, anlamı boyundan ve adından çok çok, hattâ gökdelen ve rezidanslardan da büyük şiirle baş başa bırakıyor, yine görüşebilmek dilek, arzu ve de temennîsiyle berâber Allâh'a emânet olunuz diyoruz ves’selâm:
APARTMAN
Sır vermeye alışkan
Pencereler aydınlık.
Duvara şüphe çakan
Gölgelerde şaşkınlık.
Üst üste insan türü,
Bu ne hayat, götürü!
Yakınlıktan ötürü
Kaçıp gitmiş yakınlık…
(1973