Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

SÂLİH'TEN İRFAN'A, ZAMANDAN MEKÂN'A...

Nerde kalmıştık? Nerde olacak, Bizim Sâlih’in mekânında tabiîki. Biz hâlâ ve zâten buradayız da, durduk yerde sizleri de sürükledik peşimizden. İnşâllâh sıkılmıyorsunuzdur! Ama gerçekten sürüklenmeye değer bir yer burası. Hem, boşuna da dolaştırmıyoruz  sizi, ilerleyen dakîkalarda göreceğiniz gibi. Evet, geçen yazıda, “devam” demiş, müdâvimlerden bahsedeceğimizi belirtmiştik. Öyleyse, başlayalım. Bir defâ, sabah, hangi saatte gidersek gidelim Sâlih oradadır. Biz uğrarız. Sonra, eğer ilk uğradığımızda yoksa, bu defâ gittiğimizde ya da az sonrasında, öğretmen emeklisi Yâkup Bey çıkagelir sessiz-sedâsız. Sâlih ona samîmiyet ve espri diliyle YÂKÛBΠBEY der. O, ayrı bir dünyâ, ayrı bir âlemdir. Hanımı rahmetli olduğu için, oğluyla berâber yaşadığı evinin bütün işleri omuzunda. Becerikli, hamarat, işini bilen, sağlığının ve hayâtının peşinde, yalnız dünyâsını ilgi alanlarıyla zenginleştirip, kendince değerlendirmeyi bilen, nev’-i şahsına münhasır bir kişilik. Onun ilgi alanları, duygu, düşünce ve hayâlleri hep başka. Başta güvercinler ve her çeşidiyle kuşlar olmak üzere tüm hayvanlar. Dünkü saatten bu yana görüp yaşadıklarından, duyduklarından, gelirken yolda gözlemlediklerinden, öğretmenevi atmosferinden, öğrencilik ve öğretmenlik günlerinden, rüyâda görüp içine girdiği Kâbe’nin yapısal ayrıntılarından, sayısını on binlerin katlarıyla ifâde ettiği tevhid tesbihlerinden, TV’lerdeki evlendirme programlarından, borsa piyasasından, yaptığı yemeklerden, aldığı târifelerden, kendi özel tarzlarından vs. anlatacağını anlatır, dinleteceğini dinletir, güvercinlere, köpek, kedi yavrularına, martılara ya da diğer hayvanlara vermek üzere, lokanta artıklarından bir şeyler alıp elindeki diğer poşetin yanına ekleyerek sallaya sallaya şehrin derinliklerine doğru süzülür gider. YÂKÛBÎ'DEN İRFÂNÎ'YE... Derken o arada İrfan Ağabey gelir. O da sonradan ekibe katılanlardan. İrfan Ağabey Gölköylü. Zaman zaman kendisinden söz ediyoruz burada. Ben nasıl Sâlih’e uğramadan, iki muhabbetini almadan duramıyorsam o da bize uğramadan edemez. Gelip beni bulamayınca burada olduğumu öğrenip yanımıza geçerek bir kenara ilişir. İlişir değil, Sâlih zâten bırakmaz. Hemen kalkıp yer göstererek buyur eder; çayını da hemen uzatır. Böylelikle o da buranın müdâvimlerinden oldu. Nitekim, bize uğramadan direkt buraya gelmeye bile başladı son zamanlarda. O fazla kalmaz, biraz oturduktan sonra bizleri, iki sokak ötedeki, saatten daha çok, tesbih, hat, kitap, resim, para, semâver, kama, kılıç, mangal, tas, tabak, kandil, buhurdanlık gibi antik eşyâların bulunduğu, müze yavrusu diyebileceğimiz, modern donanımlı dükkânına kahve içmeye dâvet eder. Bu anlamda Serhat Saatçilik, onca küçüklüğüne rağmen Sâlih’inkinden sonra 2. Sohbet, muhabbet ve irfan mekânımızdır. Demek ki, muhabbet sınır, zaman mekân tanımayan bir şey ve de sanki böyle dar yerlere özgü gibi. Bu dükkân da Sâlih’inki gibi ayrı bir dünyâ ama burayla çok ilgilenme imkânımız yok. Ancak, antika eksenli bu dükkâna da toplumun, kıyıda-köşede kalanlar, yayla kırlarında dolaşanlar veyâ civâr iller ve yerleşimlerden gelen nâdir yolcular dâhil, çok farklı renkleri uğrar ki, her biri ayrı birer hikâyedir. Biraz eşelense filimlere konu olacak ilginç mâcerâlar bile çıkar ortaya ama onları dinlemek, değerlendirmek farklı bir alan ki, bizim sınırımızın ötesinde… DENİZ'DEN KARAYA... Her neyse; sevgili okurlar. Dükkânlarımızın hemen ilerisinde mescid var. Büyük nîmet. Namazlarımızı vaktinde ve cemaatle kılma avantajını sağlıyor bize. Orası da buluşturur bizi, Sâlih ve İrfan Ağabey’le. Bâzen birlikte gider ya da döneriz. Bir de bakarız ki, Deniz kızımız gelmiş. Deniz kızımız deyince Deniz Kızı anlamayın; adı Deniz sâdece! Mekânın müdâvimlerinden. Sâlih’in babası Necâti Ağabeylerin Dağ Gocaman’ı diye tâbir ettikleri amcalarının torunuymuş. Okula gelip-giderken uğrayanlardan. Lise 3 talebesiymiş. Sâlih onun velîsi gibi. Öğretmenler gününde bana Süleymâniye Câmii figürü hediye getirmişti.Geçende örtündü, namaza başladı. Hayırlı, mübârek olsun. Meliha kızımız var bir de. O, zâten örtülü. Ufak-tefek, minyon, hanım hanımcık, hamarat, hizmet ehli, yöndem, dürüst bir kızımız. Allâh selâmet versin. Okumaya, kültüre de meraklı. Bizim tavsiyemizle ajanda tutuyor. Güzel sözler, şiirler ve fıkralardan seçtiklerini yazıyor. Bunları zaman zaman bizlerle paylaşıyor. O da buralı sizin anlayacağınız. Sabah erken geliyor. Saraycık’tan. Babası da kızı bağlamında sık sık uğruyor. Meliha kızımız, pek cürümlü görünmese de, evin yükü onda; sigara parasına kadar o ilgileniyor. Kızlarımızın her ikisi de, evlerindeki anlaşmazlık ve huzursuzluklara rağmen iyi birer âile çocukları. Rabbimiz yardımcıları olsun; yollarını ve de bahtlarını açık etsin. Tüm çocuklarımızı olduğu gibi, onları da hayırlılarla karşılaştırsın inşâllâh... KARADAN ULUBEY'E... Bir de Mesut Hocamız var. O da ekibin as ve haslarından. Nevzat Şâhin, son günlerde takılmaya başladı. Yusuf Kerem’i de unutmayalım. Tabiî, Sâlih'in Ankara'daki Ağabeyi Gökhan Yüksel'i de! Ancak, bu nasıl oluyor derseniz, daha da uzatarak sabırları ve de sınırları zorlamamak adına onları anlatmayı, tüm bunların Ulubey’le alâkası ve de merâmımızın ne olduğu husûsunu arz’etmeyi, inşâllâh diyerek bir başka zamâna erteliyoruz. Bu arada, Vakıflar Haftamız hayırlı olsun. Vakıf rûhunun gelişmesi ve kendisini milletinin, memleketinin ve tüm insanlığın mutluluğuna adamış vakıf insanların çoğalmasına vesîle teşkil etsin inşâllâh. Sevgili okurlar; daha güzel günlerde, mutluluk ve muhabbet üzre tekrar tekrar buluşmak dileğiyle, sizlere ve cümle dostlara sevgiler, saygılar sunarak sözü bağlıyoruz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 01 December 2014 - Monday

SÂLİH'TEN İRFAN'A, ZAMANDAN MEKÂN'A...

Nerde kalmıştık? Nerde olacak, Bizim Sâlih’in mekânında tabiîki. Biz hâlâ ve zâten buradayız da, durduk yerde sizleri de sürükledik peşimizden. İnşâllâh sıkılmıyorsunuzdur! Ama gerçekten sürüklenmeye değer bir yer burası. Hem, boşuna da dolaştırmıyoruz  sizi, ilerleyen dakîkalarda göreceğiniz gibi.

Evet, geçen yazıda, “devam” demiş, müdâvimlerden bahsedeceğimizi belirtmiştik. Öyleyse, başlayalım. Bir defâ, sabah, hangi saatte gidersek gidelim Sâlih oradadır. Biz uğrarız. Sonra, eğer ilk uğradığımızda yoksa, bu defâ gittiğimizde ya da az sonrasında, öğretmen emeklisi Yâkup Bey çıkagelir sessiz-sedâsız. Sâlih ona samîmiyet ve espri diliyle YÂKÛBΠBEY der.

O, ayrı bir dünyâ, ayrı bir âlemdir. Hanımı rahmetli olduğu için, oğluyla berâber yaşadığı evinin bütün işleri omuzunda. Becerikli, hamarat, işini bilen, sağlığının ve hayâtının peşinde, yalnız dünyâsını ilgi alanlarıyla zenginleştirip, kendince değerlendirmeyi bilen, nev’-i şahsına münhasır bir kişilik.

Onun ilgi alanları, duygu, düşünce ve hayâlleri hep başka. Başta güvercinler ve her çeşidiyle kuşlar olmak üzere tüm hayvanlar. Dünkü saatten bu yana görüp yaşadıklarından, duyduklarından, gelirken yolda gözlemlediklerinden, öğretmenevi atmosferinden, öğrencilik ve öğretmenlik günlerinden, rüyâda görüp içine girdiği Kâbe’nin yapısal ayrıntılarından, sayısını on binlerin katlarıyla ifâde ettiği tevhid tesbihlerinden, TV’lerdeki evlendirme programlarından, borsa piyasasından, yaptığı yemeklerden, aldığı târifelerden, kendi özel tarzlarından vs. anlatacağını anlatır, dinleteceğini dinletir, güvercinlere, köpek, kedi yavrularına, martılara ya da diğer hayvanlara vermek üzere, lokanta artıklarından bir şeyler alıp elindeki diğer poşetin yanına ekleyerek sallaya sallaya şehrin derinliklerine doğru süzülür gider.

YÂKÛBÎ'DEN İRFÂNÎ'YE...

Derken o arada İrfan Ağabey gelir. O da sonradan ekibe katılanlardan. İrfan Ağabey Gölköylü. Zaman zaman kendisinden söz ediyoruz burada. Ben nasıl Sâlih’e uğramadan, iki muhabbetini almadan duramıyorsam o da bize uğramadan edemez. Gelip beni bulamayınca burada olduğumu öğrenip yanımıza geçerek bir kenara ilişir. İlişir değil, Sâlih zâten bırakmaz. Hemen kalkıp yer göstererek buyur eder; çayını da hemen uzatır. Böylelikle o da buranın müdâvimlerinden oldu. Nitekim, bize uğramadan direkt buraya gelmeye bile başladı son zamanlarda.

O fazla kalmaz, biraz oturduktan sonra bizleri, iki sokak ötedeki, saatten daha çok, tesbih, hat, kitap, resim, para, semâver, kama, kılıç, mangal, tas, tabak, kandil, buhurdanlık gibi antik eşyâların bulunduğu, müze yavrusu diyebileceğimiz, modern donanımlı dükkânına kahve içmeye dâvet eder. Bu anlamda Serhat Saatçilik, onca küçüklüğüne rağmen Sâlih’inkinden sonra 2. Sohbet, muhabbet ve irfan mekânımızdır. Demek ki, muhabbet sınır, zaman mekân tanımayan bir şey ve de sanki böyle dar yerlere özgü gibi.

Bu dükkân da Sâlih’inki gibi ayrı bir dünyâ ama burayla çok ilgilenme imkânımız yok. Ancak, antika eksenli bu dükkâna da toplumun, kıyıda-köşede kalanlar, yayla kırlarında dolaşanlar veyâ civâr iller ve yerleşimlerden gelen nâdir yolcular dâhil, çok farklı renkleri uğrar ki, her biri ayrı birer hikâyedir. Biraz eşelense filimlere konu olacak ilginç mâcerâlar bile çıkar ortaya ama onları dinlemek, değerlendirmek farklı bir alan ki, bizim sınırımızın ötesinde…

DENİZ'DEN KARAYA...

Her neyse; sevgili okurlar. Dükkânlarımızın hemen ilerisinde mescid var. Büyük nîmet. Namazlarımızı vaktinde ve cemaatle kılma avantajını sağlıyor bize. Orası da buluşturur bizi, Sâlih ve İrfan Ağabey’le. Bâzen birlikte gider ya da döneriz.

Bir de bakarız ki, Deniz kızımız gelmiş. Deniz kızımız deyince Deniz Kızı anlamayın; adı Deniz sâdece! Mekânın müdâvimlerinden. Sâlih’in babası Necâti Ağabeylerin Dağ Gocaman’ı diye tâbir ettikleri amcalarının torunuymuş. Okula gelip-giderken uğrayanlardan. Lise 3 talebesiymiş. Sâlih onun velîsi gibi. Öğretmenler gününde bana Süleymâniye Câmii figürü hediye getirmişti.Geçende örtündü, namaza başladı. Hayırlı, mübârek olsun.

Meliha kızımız var bir de. O, zâten örtülü. Ufak-tefek, minyon, hanım hanımcık, hamarat, hizmet ehli, yöndem, dürüst bir kızımız. Allâh selâmet versin. Okumaya, kültüre de meraklı. Bizim tavsiyemizle ajanda tutuyor. Güzel sözler, şiirler ve fıkralardan seçtiklerini yazıyor. Bunları zaman zaman bizlerle paylaşıyor. O da buralı sizin anlayacağınız. Sabah erken geliyor. Saraycık’tan. Babası da kızı bağlamında sık sık uğruyor. Meliha kızımız, pek cürümlü görünmese de, evin yükü onda; sigara parasına kadar o ilgileniyor.

Kızlarımızın her ikisi de, evlerindeki anlaşmazlık ve huzursuzluklara rağmen iyi birer âile çocukları. Rabbimiz yardımcıları olsun; yollarını ve de bahtlarını açık etsin. Tüm çocuklarımızı olduğu gibi, onları da hayırlılarla karşılaştırsın inşâllâh...

KARADAN ULUBEY'E...

Bir de Mesut Hocamız var. O da ekibin as ve haslarından. Nevzat Şâhin, son günlerde takılmaya başladı. Yusuf Kerem’i de unutmayalım. Tabiî, Sâlih'in Ankara'daki Ağabeyi Gökhan Yüksel'i de! Ancak, bu nasıl oluyor derseniz, daha da uzatarak sabırları ve de sınırları zorlamamak adına onları anlatmayı, tüm bunların Ulubey’le alâkası ve de merâmımızın ne olduğu husûsunu arz’etmeyi, inşâllâh diyerek bir başka zamâna erteliyoruz.

Bu arada, Vakıflar Haftamız hayırlı olsun. Vakıf rûhunun gelişmesi ve kendisini milletinin, memleketinin ve tüm insanlığın mutluluğuna adamış vakıf insanların çoğalmasına vesîle teşkil etsin inşâllâh.

Sevgili okurlar; daha güzel günlerde, mutluluk ve muhabbet üzre tekrar tekrar buluşmak dileğiyle, sizlere ve cümle dostlara sevgiler, saygılar sunarak sözü bağlıyoruz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.