Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

PAZAR HAREKETİ, KÖY BEREKETİ…

Pazar günü sabah namazına mahalle câmiine gittim. Hatırı sayılır büyüklükte bir câmi. Yürüme 7-8 dakîka. Biraz hızlı yürürsem Yâsin okuyuşu sürede, 5-6 dakîkada varmak da mümkün. İçeri girdiğimizde farza durmuşlardı. Bir saf bile dolu değil. Hâlbuki en az 1000 kişilik bir câmi. Ama, toplum olarak namaz konusunda duyarsızlığımız had safhada. Bu vesîleyle bunu belirtmek istiyorum. Yakınımızdaki mescide bâzen hiç cemaat gelmediği için imam tek başına namaz kılıyor. Hâlbu ki etraf lüks binâlar, muhteşem sitelerle dolu. Demek ki nîmet bol fakat şükür duygusu oldukça zayıf. Bizim gibi ayda yılda bir gidenlerin de ağzı tutulmuyor işte böyle. Allâh(CC) hepimizi ıslâh etsin. KENARLARDA, KÖŞELERDE… Dönüşte, birkaç noktada, kaldırım üzerine dik olarak bırakılmış bira şişeleri dikkâtimi çekiyor. Geç saatlerde, kaldırıma oturarak içilmiş ve oraya bırakılıp gidilmiş gibi. Ne yazık ki, her köye gidişimizde de benzer şişelerle karşılaşıyoruz. Özellikle son bir aydır, sebze tarlası için gittiğimiz köyde, bel bellerken ya da kazma kazarken ocak diplerinde sık sık rastlıyoruz. Artık içki toplumun sessiz ve derin bir hastalığı. Günlük kritik olaylardan başımızı kaldırıp da ilgilenemediğimiz problemlerin başta gelenlerinden. Allâh (CC) yardımcımız olsun. Özellikle yanlış yönlendirilen, kötü örnek olunan gençlerimizin. Âmin. Burada şunu da belirteyim ki, köyümüz eski isminin hılâfına, son 20-30 yıldır ilçemizin en sâkin, huzurlu, her anlamda gözde köylerinden.Tek tük olaylar olmuyor değil. Onların da sebebi hep içki. İçki dedikse bira yâni. Rabbim, herkesi, onu felâkete sürükleyecek kötü alışkanlıklarından kurtarsın. Âmin… Evet, Pazar gün yine köydeydik. Yanımızda çocuklar ve baba anneleri de var. Uzunisa, Çavuşoğlu derken, lâf-muhabbet arası köye vardık. Önce, kapıyı-bacayı açıp içeriye yerleştikten sonra hemen etrafta genel bir yürüyüş, komşulara doğru da şöyle bir selâm uğrayışı yapıyoruz. Hasret gideriyoruz. Köyler güzel; havası, suyu, komşuluk ve de dostluklar. Çocukluk günlerimizdeki coşku, heyecan, imece, gülmece-güldürmece olmasa da, onun kırıntısı mâhiyetindekiler de bu günün özlemine kısmen de olsa cevap veriyor. Yaşasın güzellikler! Evet, gelelim işin, köy deyince ilk akla gelen iş tarafına. Geçen haftalarda telleyip bellediğimiz bahçeyi ekiyoruz. Kabak, salatalık, fasulye, mısır. O arada komşular birikiyor. Kimi yoldan doğru bizi izleyip hasbihâl ediyor. Nûriye Yenge elinde orakla, hayvanları için temren otu denenlerden biçiyor. Bol gıdâlı bir ot bu. Sırgan topluyor aynı zamanda. Onun biçtiği yerleri de biz tarlaya katıyor, kazıyor, ekiyoruz. HULUÇ-GÜLÜÇ! Asıl söylemek istediğim, Nûriye Yenge’yle bir yandan da sohbet ediyoruz. Lâf geliyor, yengemiz güzel bir cümle sarf ediyor: -          Bizim bir yengemiz vardı, şöyle derdi: “Saklayıp da huluç olacağıma, söyler gülüç olurum!”             Derdini anlatıp, yâni paylaşıp da rahatlamak gibi bir şey bu. Hep demiyor muyuz zâten; “Dertler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır!” diye. İşte bunun, halk diliyle bir başka veciz ifâdesi. Sıkıntılı geçen şu dönemlerde, kimileri için ilaç gibi gelecek bir söz gibi görünüyor. FINDIK, VAR-YOK ARASI MI?             Fındık konusunda da bir şey söyleyerek sözü bağlayalım. Değişik bahçeleri dolaştım. Sonuç;ÇAKILDAKTA BİRAZ VAR GİBİ, TÜM DİĞERLERİNDE YOK GİBİ. Bu, çeyrek civârında bir rekolte demek oluyor. Diğer bölgeleri bilemeyiz tabiî. Allâh (CC) herkesin rızkını takdir etmiştir. İnşâllâh hepimize de yardım edecektir.             Fındığın hâricinde sebze ve meyvelerde de yanma var. Ama çoğunluğu yanlardan patlak verip tekrar filize durmuş. Meselâ dutlar, hurmalar, cevizler. Fındıkta da bu anlamda bir canlanma olur mu?Olursa sonuç verir mi? Yoksa mevcutların bir kısmıyla berâber onlar da yarı yolda dökülür mü? Bunu elbette zaman gösterecek. Haktan hayırlısı. Rabbim, kendsini ve kendimizi kaybettirmesin de, gerisinin bir kolayı bulunur evelallâh. BİRAZ DA KENDİMİZ…             Sevgili okurlar. Yarın, rahmet ve bereket iklîmi, gönüllerin ilk baharı Üç Aylar’a giriyoruz. Recep, Şâban ve Ramazan. Biraz da bu isimlerle haşır-neşir olalım. Onlarla sıkı-fıkı olalım. Asıl kalıcı dostluklar onlarla olanlarıdır. İnşâllâh, siyâsetin bizi kendi tekeline hapsettiği hengâmede unutulan asıl değerlerimize ve kendimize dönmemize vesîle olur.             Gün geçtikçe, mânen  zenginleşme kaygısıyla da gayretlerimizi çoğaltmamız ve bunda tüm sevdiklerimizle berâber muvaffak olmamız dilek, arzu ve temennîsiyle Allâh’a emânet olunuz diyor, Üç Aylarınızı tebrikle berâber hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 28 April 2014 - Monday

PAZAR HAREKETİ, KÖY BEREKETİ…

Pazar günü sabah namazına mahalle câmiine gittim. Hatırı sayılır büyüklükte bir câmi. Yürüme 7-8 dakîka. Biraz hızlı yürürsem Yâsin okuyuşu sürede, 5-6 dakîkada varmak da mümkün.

İçeri girdiğimizde farza durmuşlardı. Bir saf bile dolu değil. Hâlbuki en az 1000 kişilik bir câmi. Ama, toplum olarak namaz konusunda duyarsızlığımız had safhada. Bu vesîleyle bunu belirtmek istiyorum. Yakınımızdaki mescide bâzen hiç cemaat gelmediği için imam tek başına namaz kılıyor.

Hâlbu ki etraf lüks binâlar, muhteşem sitelerle dolu. Demek ki nîmet bol fakat şükür duygusu oldukça zayıf. Bizim gibi ayda yılda bir gidenlerin de ağzı tutulmuyor işte böyle. Allâh(CC) hepimizi ıslâh etsin.

KENARLARDA, KÖŞELERDE…

Dönüşte, birkaç noktada, kaldırım üzerine dik olarak bırakılmış bira şişeleri dikkâtimi çekiyor. Geç saatlerde, kaldırıma oturarak içilmiş ve oraya bırakılıp gidilmiş gibi.

Ne yazık ki, her köye gidişimizde de benzer şişelerle karşılaşıyoruz. Özellikle son bir aydır, sebze tarlası için gittiğimiz köyde, bel bellerken ya da kazma kazarken ocak diplerinde sık sık rastlıyoruz. Artık içki toplumun sessiz ve derin bir hastalığı. Günlük kritik olaylardan başımızı kaldırıp da ilgilenemediğimiz problemlerin başta gelenlerinden. Allâh (CC) yardımcımız olsun. Özellikle yanlış yönlendirilen, kötü örnek olunan gençlerimizin. Âmin.

Burada şunu da belirteyim ki, köyümüz eski isminin hılâfına, son 20-30 yıldır ilçemizin en sâkin, huzurlu, her anlamda gözde köylerinden.Tek tük olaylar olmuyor değil. Onların da sebebi hep içki. İçki dedikse bira yâni. Rabbim, herkesi, onu felâkete sürükleyecek kötü alışkanlıklarından kurtarsın. Âmin…

Evet, Pazar gün yine köydeydik. Yanımızda çocuklar ve baba anneleri de var. Uzunisa, Çavuşoğlu derken, lâf-muhabbet arası köye vardık. Önce, kapıyı-bacayı açıp içeriye yerleştikten sonra hemen etrafta genel bir yürüyüş, komşulara doğru da şöyle bir selâm uğrayışı yapıyoruz. Hasret gideriyoruz. Köyler güzel; havası, suyu, komşuluk ve de dostluklar.

Çocukluk günlerimizdeki coşku, heyecan, imece, gülmece-güldürmece olmasa da, onun kırıntısı mâhiyetindekiler de bu günün özlemine kısmen de olsa cevap veriyor. Yaşasın güzellikler!

Evet, gelelim işin, köy deyince ilk akla gelen iş tarafına. Geçen haftalarda telleyip bellediğimiz bahçeyi ekiyoruz. Kabak, salatalık, fasulye, mısır. O arada komşular birikiyor. Kimi yoldan doğru bizi izleyip hasbihâl ediyor. Nûriye Yenge elinde orakla, hayvanları için temren otu denenlerden biçiyor. Bol gıdâlı bir ot bu. Sırgan topluyor aynı zamanda. Onun biçtiği yerleri de biz tarlaya katıyor, kazıyor, ekiyoruz.

HULUÇ-GÜLÜÇ!

Asıl söylemek istediğim, Nûriye Yenge’yle bir yandan da sohbet ediyoruz. Lâf geliyor, yengemiz güzel bir cümle sarf ediyor:

-          Bizim bir yengemiz vardı, şöyle derdi:

“Saklayıp da huluç olacağıma, söyler gülüç olurum!”

            Derdini anlatıp, yâni paylaşıp da rahatlamak gibi bir şey bu. Hep demiyor muyuz zâten; “Dertler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır!” diye. İşte bunun, halk diliyle bir başka veciz ifâdesi. Sıkıntılı geçen şu dönemlerde, kimileri için ilaç gibi gelecek bir söz gibi görünüyor.

FINDIK, VAR-YOK ARASI MI?

            Fındık konusunda da bir şey söyleyerek sözü bağlayalım. Değişik bahçeleri dolaştım. Sonuç;ÇAKILDAKTA BİRAZ VAR GİBİ, TÜM DİĞERLERİNDE YOK GİBİ. Bu, çeyrek civârında bir rekolte demek oluyor. Diğer bölgeleri bilemeyiz tabiî. Allâh (CC) herkesin rızkını takdir etmiştir. İnşâllâh hepimize de yardım edecektir.

            Fındığın hâricinde sebze ve meyvelerde de yanma var. Ama çoğunluğu yanlardan patlak verip tekrar filize durmuş. Meselâ dutlar, hurmalar, cevizler. Fındıkta da bu anlamda bir canlanma olur mu?Olursa sonuç verir mi? Yoksa mevcutların bir kısmıyla berâber onlar da yarı yolda dökülür mü? Bunu elbette zaman gösterecek. Haktan hayırlısı. Rabbim, kendsini ve kendimizi kaybettirmesin de, gerisinin bir kolayı bulunur evelallâh.

BİRAZ DA KENDİMİZ…

            Sevgili okurlar. Yarın, rahmet ve bereket iklîmi, gönüllerin ilk baharı Üç Aylar’a giriyoruz. Recep, Şâban ve Ramazan. Biraz da bu isimlerle haşır-neşir olalım. Onlarla sıkı-fıkı olalım. Asıl kalıcı dostluklar onlarla olanlarıdır. İnşâllâh, siyâsetin bizi kendi tekeline hapsettiği hengâmede unutulan asıl değerlerimize ve kendimize dönmemize vesîle olur.

            Gün geçtikçe, mânen  zenginleşme kaygısıyla da gayretlerimizi çoğaltmamız ve bunda tüm sevdiklerimizle berâber muvaffak olmamız dilek, arzu ve temennîsiyle Allâh’a emânet olunuz diyor, Üç Aylarınızı tebrikle berâber hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.