Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

PARTİMİZ HUYUMUZ; OYUMUZ BOYUMUZ!

Memleketin, şu an köyden kente, sokaktan caddeye, kenardan merkeze, direkten duvara her yanlarını donatan bayrak ve afişlere, ekranlara, çarşıya-pazara, ev-bark ya da kahvehâne, çay ocağı sohbetlerine bakıyoruz da, “biz bu dünyâya siyâset için mi geldik?” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.   Öyle ya; bu uğurda kendimizi bile unutuyoruz âdetâ. Öyle değil mi? Keşke, siyâset bizim için bu kadar önemli olmasaydı? İşimize-gücümüze baksaydık yalnızca. Evimizle-barkımızla, çelik-çocuğumuzla, kişisel tutku, hobi ve meşgâlelerimizle geçirseydik günlerimizi. Ama, nerde? Maalesef, siyâseti önemsemek durumundayız. Ülkemiz ve de dünyâ gerçekleri bizi buna mecbur ediyor. Nitekim, tamâmen bu minvâl ve anlamda olmasa da, ülkemizde siyâset genelde ölüm-kalım savaşının diğer adı gibi. Yâni, bir nevî istiklâl savaşı sanki. Burada, kişilerin değerlendirme çerçeve ve boyutları farklı, çapları dar ya da geniş olsa da sonuçta olay çok önemseniyor ve kıyasıya bir yarış yaşanıyor. Doğrusu ve de savunduğumuz da bu. Nitekim, söyleyeceklerimiz de bu meyanda bugün. Aslında, siyâset denince, ilk başta, görüntüde partiler var gibi yalnızca. Bu da normâl. Siyâsetin özneleri, sistemin vazgeçilmezleri onlar çünkü. Bu taraf var, şu taraf var, öte taraf var. İktidar var, muhâlefet var. Sağ var, sol var, liberal var, radikal var, marjinal var vs. İşte, işin aslı şu ki, gerçek yalnızca bundan ibâret değil. İşte seçimler yaklaştı. İki hafta gibi bir zaman kaldı. Sandığa yaklaştık. 3-5 aydır atıp-tutuluyor. Vuran vurana, kıran kırana bir mücâdele. Ağız dalaşından öteye geçmiyor bu belki ama, konuşmalar gönül kırıcı boyutlara da varabiliyor zaman zaman. TERCİHİN RENGİ, RENKLERİN CENGİ… Siyâseti çok önemsediğimizi ve de siyâsetin görünenin dışında, partiler ötesi boyutlarının da var olduğunu söylemek istiyoruz. Meramımız bu. Yâni siyâset, birbirimize karşı kavgasını verdiğimiz sıradan bir cihangirlik dâvâsı olmayıp, en az onun kadar, dışarıya karşı duruşun bir öznesidir de aynı zamanda. Bundan dolayı, işin asıl bu tarafını da hesaba katmak gerekiyor tercihler yapılırken. Bu açıdan, sandıktan kimin çıkacağından çok daha önemlisi, seçimden sonra nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımızdır. Hangi sonuç çıkarsa dostlar sevinir ve de düşmanlar üzülür? Bu çok önemlidir. Meseleye buradan bakınca, iç manzaradan çok dış manzaranın önemli olduğu anlaşılır.  Eğer benim vereceğim oylar sonucunda Sûriye’deki yetim, Kerkük’teki gardaş, Kırım’daki kardeş sevinecekse, dünyâdaki çâresizler ümitlenecekse, ülkemdeki işler de daha iyi olup yoluna girecek demektir.  Çünkü, düşmanların kıs kıs gülerek bile olsa sevinmesi benim iyiliğimden dolayı olamaz. Dolayısıyla bizler olaya yalnızca, bizim takım, kendi partimiz kazanacak gözüyle bakabiliriz belki ama, bu geçici bir sevinçten öteye geçemez. Biz büyük milletiz, köklü bir devletiz. Bu seçim, sonuçları, etki ve yankıları îtibârıyle yalnızca bizim seçimimiz değildir. Öyle bir seçimdir ki, sonucunda eğer, yeryüzündeki kardeşlerimiz hayâl kırıklığına uğrayacaksa ve yatağına, ümitsizliğe düşmüş olarak üzüntü ve kahırla yatacaksa, senin de son tahlilde, kendi memleketin adına ümitlenmen için çok sebep yok demektir. Kazandığını vehmettiğin zafer aslında seraptan başka bir şey değildir. OYUMUZ BOYUMUZDUR Velhâsıl OYUMUZ BOYUMUZDUR. Yâni, yaptığımız, yapacağımız tercihler, politik olarak kemikleşen yerel huyumuzdan daha çok küresel boyumuzdur. Dolayısıyla, boyumuz bağlamında huylarımızı gözden geçirmek durumundayız. Bizi doğruya götürmeyecek huy ve alışkanlıklarımızdan sarf-ı nazar edebilmeliyiz. Gerçek vatanseverlik bunu gerektirir. Şu bir gerçek ki, bu seçimde bunun daha bir görünür olduğu ortada. İçte-dışta tüm gözler üzerimizde. Bu anlamda, bu seçimin târihî bir seçim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Her seçim târihîydi mutlakâ. Ancak, hiç biri bu kadar belirgin ve de iddialı değildi. Daha doğrusu, oy verenler de, yaptıkları işin bu kadar boyutlu olduğunu belki bu seçimde daha çok hesaba katacak. Onu söylemek istiyoruz. Bu defâ, olaya biraz da, hattâ bütünüyle bu açıdan bakmak olmazsa olmazımız olmalıdır. Konu, Ali-Veli, Hasan-Hüseyin, Orhan-Burhan meselesi değil. Bunların hepsi de kardeş isimler. Mesele, bu isimlerin barış içerisinde, huzurla yaşadığı kardeşlerin ülkesinin dirliği-düzenliği, enderlik ve önderliği, dosta-düşmana karşı gücü-kuvveti, kudret ve iktidârı. Vereceğimiz oylar, mevcut şartlara bakarak, bunu sağlayacak olabilirse daha isâbetli tercih yapmış olduğumuzu düşünebiliriz. Aksi takdirde, ülkemizin zaafa düşmesi, bizi bölgede etken durumdan, edilgenliğe doğru geriletecek, bu da ne bizlerin, ne de kardeşlerin hayrına olacaktır. Velhâsıl, tüm adaylar bizden ve de kardeşimiz. Hiç birini ayırmadan hepsini de aynı sıcaklıkla kucaklıyoruz. Ancak, içlerinden sâdece birini seçebilmek söz konusu olunca, tüm bu yakın ve uzak açıları dikkâte almak durumundayız.  Rabbimiz bizlere gerek burada, gerekse her konuda basîretli ve ferâsetli olmayı, isâbetli kararlar verebilmeyi, tercihler yapmayı nasîp eylesin.  Millet için, memleket için koşmaya, dağlar-taşlar aşmaya devam; başta sizler olmak üzere, ülkemizi seven ve de hayrımıza duâ eden tüm kardeşlere de selâmlar, sevgiler ve de saygılar ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 10 March 2014 - Monday

PARTİMİZ HUYUMUZ; OYUMUZ BOYUMUZ!

Memleketin, şu an köyden kente, sokaktan caddeye, kenardan merkeze, direkten duvara her yanlarını donatan bayrak ve afişlere, ekranlara, çarşıya-pazara, ev-bark ya da kahvehâne, çay ocağı sohbetlerine bakıyoruz da, “biz bu dünyâya siyâset için mi geldik?” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.  

Öyle ya; bu uğurda kendimizi bile unutuyoruz âdetâ. Öyle değil mi? Keşke, siyâset bizim için bu kadar önemli olmasaydı? İşimize-gücümüze baksaydık yalnızca. Evimizle-barkımızla, çelik-çocuğumuzla, kişisel tutku, hobi ve meşgâlelerimizle geçirseydik günlerimizi.

Ama, nerde? Maalesef, siyâseti önemsemek durumundayız. Ülkemiz ve de dünyâ gerçekleri bizi buna mecbur ediyor. Nitekim, tamâmen bu minvâl ve anlamda olmasa da, ülkemizde siyâset genelde ölüm-kalım savaşının diğer adı gibi. Yâni, bir nevî istiklâl savaşı sanki. Burada, kişilerin değerlendirme çerçeve ve boyutları farklı, çapları dar ya da geniş olsa da sonuçta olay çok önemseniyor ve kıyasıya bir yarış yaşanıyor. Doğrusu ve de savunduğumuz da bu. Nitekim, söyleyeceklerimiz de bu meyanda bugün.

Aslında, siyâset denince, ilk başta, görüntüde partiler var gibi yalnızca. Bu da normâl. Siyâsetin özneleri, sistemin vazgeçilmezleri onlar çünkü. Bu taraf var, şu taraf var, öte taraf var. İktidar var, muhâlefet var. Sağ var, sol var, liberal var, radikal var, marjinal var vs. İşte, işin aslı şu ki, gerçek yalnızca bundan ibâret değil.

İşte seçimler yaklaştı. İki hafta gibi bir zaman kaldı. Sandığa yaklaştık. 3-5 aydır atıp-tutuluyor. Vuran vurana, kıran kırana bir mücâdele. Ağız dalaşından öteye geçmiyor bu belki ama, konuşmalar gönül kırıcı boyutlara da varabiliyor zaman zaman.

TERCİHİN RENGİ, RENKLERİN CENGİ…

Siyâseti çok önemsediğimizi ve de siyâsetin görünenin dışında, partiler ötesi boyutlarının da var olduğunu söylemek istiyoruz. Meramımız bu. Yâni siyâset, birbirimize karşı kavgasını verdiğimiz sıradan bir cihangirlik dâvâsı olmayıp, en az onun kadar, dışarıya karşı duruşun bir öznesidir de aynı zamanda. Bundan dolayı, işin asıl bu tarafını da hesaba katmak gerekiyor tercihler yapılırken.

Bu açıdan, sandıktan kimin çıkacağından çok daha önemlisi, seçimden sonra nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımızdır. Hangi sonuç çıkarsa dostlar sevinir ve de düşmanlar üzülür? Bu çok önemlidir. Meseleye buradan bakınca, iç manzaradan çok dış manzaranın önemli olduğu anlaşılır. 

Eğer benim vereceğim oylar sonucunda Sûriye’deki yetim, Kerkük’teki gardaş, Kırım’daki kardeş sevinecekse, dünyâdaki çâresizler ümitlenecekse, ülkemdeki işler de daha iyi olup yoluna girecek demektir.  Çünkü, düşmanların kıs kıs gülerek bile olsa sevinmesi benim iyiliğimden dolayı olamaz.

Dolayısıyla bizler olaya yalnızca, bizim takım, kendi partimiz kazanacak gözüyle bakabiliriz belki ama, bu geçici bir sevinçten öteye geçemez. Biz büyük milletiz, köklü bir devletiz. Bu seçim, sonuçları, etki ve yankıları îtibârıyle yalnızca bizim seçimimiz değildir. Öyle bir seçimdir ki, sonucunda eğer, yeryüzündeki kardeşlerimiz hayâl kırıklığına uğrayacaksa ve yatağına, ümitsizliğe düşmüş olarak üzüntü ve kahırla yatacaksa, senin de son tahlilde, kendi memleketin adına ümitlenmen için çok sebep yok demektir. Kazandığını vehmettiğin zafer aslında seraptan başka bir şey değildir.

OYUMUZ BOYUMUZDUR

Velhâsıl OYUMUZ BOYUMUZDUR. Yâni, yaptığımız, yapacağımız tercihler, politik olarak kemikleşen yerel huyumuzdan daha çok küresel boyumuzdur. Dolayısıyla, boyumuz bağlamında huylarımızı gözden geçirmek durumundayız. Bizi doğruya götürmeyecek huy ve alışkanlıklarımızdan sarf-ı nazar edebilmeliyiz. Gerçek vatanseverlik bunu gerektirir.

Şu bir gerçek ki, bu seçimde bunun daha bir görünür olduğu ortada. İçte-dışta tüm gözler üzerimizde. Bu anlamda, bu seçimin târihî bir seçim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Her seçim târihîydi mutlakâ. Ancak, hiç biri bu kadar belirgin ve de iddialı değildi. Daha doğrusu, oy verenler de, yaptıkları işin bu kadar boyutlu olduğunu belki bu seçimde daha çok hesaba katacak. Onu söylemek istiyoruz. Bu defâ, olaya biraz da, hattâ bütünüyle bu açıdan bakmak olmazsa olmazımız olmalıdır.

Konu, Ali-Veli, Hasan-Hüseyin, Orhan-Burhan meselesi değil. Bunların hepsi de kardeş isimler. Mesele, bu isimlerin barış içerisinde, huzurla yaşadığı kardeşlerin ülkesinin dirliği-düzenliği, enderlik ve önderliği, dosta-düşmana karşı gücü-kuvveti, kudret ve iktidârı. Vereceğimiz oylar, mevcut şartlara bakarak, bunu sağlayacak olabilirse daha isâbetli tercih yapmış olduğumuzu düşünebiliriz. Aksi takdirde, ülkemizin zaafa düşmesi, bizi bölgede etken durumdan, edilgenliğe doğru geriletecek, bu da ne bizlerin, ne de kardeşlerin hayrına olacaktır.

Velhâsıl, tüm adaylar bizden ve de kardeşimiz. Hiç birini ayırmadan hepsini de aynı sıcaklıkla kucaklıyoruz. Ancak, içlerinden sâdece birini seçebilmek söz konusu olunca, tüm bu yakın ve uzak açıları dikkâte almak durumundayız.  Rabbimiz bizlere gerek burada, gerekse her konuda basîretli ve ferâsetli olmayı, isâbetli kararlar verebilmeyi, tercihler yapmayı nasîp eylesin. 

Millet için, memleket için koşmaya, dağlar-taşlar aşmaya devam;

başta sizler olmak üzere, ülkemizi seven ve de hayrımıza duâ eden

tüm kardeşlere de selâmlar, sevgiler ve de saygılar ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.