Sevgili okurlar. Uzun olmaması adına kimi tespitlerimizi bu güne ertelediğimiz geçen haftaki Çanakkale programının tadı damağımızda. Baharla birlikte gönlümüzde de çiçekler açtıran bu program bizler için, yeter ki istensin, el ele, gönül gönüle verilsin, samîmî olunsun, Ulubey’de, mütevâzı şartlarda ve doğal hâliyle bile ne güzel şeyler yapılabileceğinin müşahhas bir örneğiydi.
Gidenler hatırlayacaklardır; programın bir yerinde Napolyon BONAPART’ın “TÜRKLER ÖLDÜRÜLEBİLİR, FAKAT MAĞLUP EDİLEMEZLER!” sözü geçmişti. Çok doğru. Yine, o günkü düşmanın özelliği ve bizim tutum ve niteliğimiz sadedinde “DÜŞMAN TEK DEĞİL, MERT DEĞİL, AMA; DERT DEĞİL!” şeklinde özet bir cümle geçmişti ki bu, o gün de böyleydi, bu gün de ve her zaman böyle olacak inşâllâh.
Nitekim, “15 Temmuz” da bunun son örneklerinden birisiydi. O programda da vurgulandığı şekliyle şehitler dizisi birbirinin devâmıdır. Sonsuzluktaki mekânları aynı çatı altında olmak üzere safâ içerisindedirler. “Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.” (Bakara 154) İnşâlâh, onlarla buluşup görüşmek bizlere de nasîp olur. Âmin…
Kadını, kızı, kızanı; millet olarak biz hep böyleyizdir elhamdülillâh. Aman ıslanmasın diyerek, yeni doğan çocuğunun kundağı üzerindeki battâniyeyi cephâne sandığının üzerine seren annenin; “EVLÂT BENİM, CEPHÂNE MİLLETİMİN; VATAN SAĞOLSUN!” sözleri Anadolu kadınımızın inanç ve gönül cevherini ortaya döken çarpıcı cümleler değil midir? Bunu en güzel şekliyle canlandırıp sergileyen ümit çiçeklerimiz gençlere buradan tekrar teşekkür ediyor, maddî-mânevî bahtlarının açık olmasını Cenâb-ı Hakk’tan niyâz ediyoruz.
“Bilmez misin ki, göklerden bir emir vardır; Analar ve çocuklar vâr oldukça, bu topraklar düşmana dardır. Vatan için koşulur, ölünür; “GÜÇ ÎMANDAN, ÖÇ DÜŞMANDAN ALINIR.” Böylelikle, Seyit Çavuşlar gibi, Ulubatlı Hasanlar gibi, Ömer Hâlisler gibi vatan için kahraman olunur… VATAN; SANA CANIM FEDÂ!”
Bizler de, Rabbimiz şehitlerimizle yakınlarını Efendimiz(SAV)in komşuluğunda buluştursun inşâllâh diye duâ etmek sûretiyle bu güzelliğe katkı vermeye çalışalım diyor ve hep berâber bizlerin de cennetle, cemâlle müşerrefiyetlerimizi fazl u keremi bol, mağfireti nihâyetsiz Rabbimizden niyâz ediyoruz. Âmin…
Ordu Gençlik Merkezi ve Anadolu Gençlik Derneği gençleriyle buluşmalarımızda vurgulamaya çalıştığımız, bu programın da ilhamlarıyle kanaatimizi perçinleştirdiği bir tespiti de burada belirtmeden geçemeyeceğiz ki o da şudur: “ÇANAKKALE OSMANLI İÇİN NEYSE, 15 TEMMUZ DA TÜRKİYE İÇİN ODUR!”
Şurası çok açıktır ki, Çananakkale’de Osmanlıyı boğup bizi tamâmen haritadan silmek istediler, 15 Temmuz’da da ülkemizin kazanımlarını dumûra uğratıp etkisiz hâle getirme, OKYANUS ÖTESİNDEN DALGALARLA KENDİ DENİZLERİNDE BOĞMA niyetlerini gerçekleştirme hamlesi yaptılar. Çok şükür ki bu hâin emeller akîm kaldı. Şimdi de top yekun ve açıktan höreleniyorlar. Burada onlara NAPOLYON’un yukarıda geçen sözünü hatırlatmakla yetiniyor, biz bize göre olan işimize devam ediyoruz.
Sevgili okurlar. Burada hep gündemimiz olagelen, program öncesi ve sonrası normâl ölümlerden söz edelim biraz da. Hep ölüm diyoruz ama, hayâtı anlamlandıran da ölüm sonuçta. Ölümün güzel olması hayâtın güzelliği ve özelliğine bağlı değil mi? O zaman ölüm, gerçekte gerçek hayâttır. Yâni ÖLÜM, ÖLÜMLÜ HAYÂTIN ÖLÜMSÜZ PARÇASIDIR.
ÇÖMLEKÇİ'DEN FINDIKLI'YA...
Her neyse, kısa geçelim. Önceki cumâ, 90’larda 4-5 yıl Ulubey BEKİR BAYKAL ÖZEL ORMANI’nın mesul müdürlüğünü de yapmış olan, Orman Mühendisi Ali Bâki ÖZDEMİR Amcamızı YARAŞLI’da toprağa verdik. Ondan 5 gün önce de ablası, eski KALAFAT OTOBÜSLERİ İstanbul işletmecisi Hüseyin ÖZÜDOĞRU’nun eşi Hacer (Nefîre) İstanbul Feriköy’de toprağa verilmişti. Dolayısıyla, Kayınpeder 5 gün içerisinde ablasını 91, ağabeyini de 90 yaşında ebediyete uğurlamış oldu.Ölenlere rahmet, kalanlara sabırlar diliyoruz.
Bizim asıl üzerinde duracağımız şey, salâ metni yazılırken, ÇÖMLEKÇİOĞULLARINDAN diye başlanıldı. Hâlbu ki, soyadları böyle değil. Ama, sülâle ünvânı çok güzel. Büyükleri Gümüşhâne’den gelme ve çömlekçilikle uğraşıyorlarmış. Ne güzel! Güzel de, neden ÇÖMLEKÇİ soy ismi almamışlar. Daha anlamlı ve orijinâl değil mi?
Nitekim, biz orada bunu söyleyince amcamızın oğlu, Belediyeden Emekli Oktay Özdemir, ben değiştireceğim dedi. Hâlbu ki, daha önceleri bu ve benzeri özelliklerle anılmak hoşlarına gitmiyormuş insanların. Kendilerini daha iyi tanımladığı hâlde böyle soyadlar almaktan imtinâ ediyorlarmış. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. Yeni isimler verirken, çocuğumuza ad koyarken göz önünde bulundurulması adına bunları söylüyoruz. İnşâllâh lüzumsuzluk etmiyoruzdur.
Geçtiğimiz Pazartesi günü de ULU CÂMİ’de, Durak Köyümüzden Mehmet Âkif, Ahmet(Hoca), Nedim (Mâhir), Mewlüt ŞİMŞEK’lerin anneleri, Sezgin-Fatma DEMİRÖZ’ün babaanneleri FATMA Hanım Teyze’nin namazını kıldık. 1957’de, 30 yaşında dul kalıp 9 çocuğunu yetiştiren ve 94 yaşında ebediyete göçen Anadolumuzun sessiz gerçek kahramanlarının örneklerinden olan anamıza Rabbimizden sonsuz mağfiretler, yakınlarına da sabr-ı cemîller diliyoruz.
Bir tâziye de, Pazar gün Akyazı Câmii’nde namazını kıldığımız, Mustafa ÖZATA Kardeşimizin annesi, Tewfik Amca’nın eşi Zeynep Hanım(84) Teyze’ye. Asıl söylemek istediğimiz, helâlleştirmeyi yapan Erol AKÇAY Bey Hoca’nın onu anlatışıydı. Kendilerinin, İmam-Hatip’te okurken ona yakın bir yerde durduklarını, çocukları ve yeğenlerinden önce, onlara ne yeyip ne içtiklerini sorduğunu, yememişsek mutlakâ sofraya çağırdığını ya da yemek getirdiğini, yengelikten öte abla, anne olduğunu söyledi ki, o da bir sessiz kahramanmış demek ki. Rabbimiz örnek almayı nasîp eyleyip sayılarını çoğaltsın inşâllâh. Peygâmberimizin (SAV) müjdesi peşin: “CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR.”
Sevgili dostlar, bu arada, biraz sonra, akşam vefat haberini aldığımız, Fındıklı’dan TOPÇUOĞLU İBRÂHİM AMCA’nın eşi Güllü Hanım (90) Teyze'nin cenâzesine gideceğiz. Rabbimiz onu ve bizleri, cümle geçmişlerimizi rahmetiyle karşılasın inşâllâh. Geride bıraktıklarının cümlesine sabırlar ihsân eyleyip Cennetinde buluştursun duâ ve niyâzlarıyla berâber cümlenize içten sevgiler, saygılar sunuyoruz wesselâm…