Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

MEKÂNDI, MEYDÂNDI DERKEN…

Mekândı, meydandı derken, bu defâ biz, kendimiz mekân değiştirdik. 7-8 yıldır ikâmet ettiğimiz Karşıyaka Mahallesi’nden Şâhincili Mahallesi Doğakent’e taşındık. Gerçi, biz gittiğimiz yıllarda, kaldığımız binânın tapusunda da mahalle olarak Şâhincili yazıyordu. Hem de Adliye’ye yakın bir yer burası. Biz de şaşırmıştık. Öyle ya, bir mahalle olarak Şâhincili neresi, burası nere? Demekki, Karşıyaka olmadan önce tâ buralar bile Şâhincili’ye bağlıydı. DÜNYÂ’DA MEKÂN, ÂHİRET’TE ÎMAN… Her neyse, şimdi kendi ilçemiz ve köyümüzün yolu üzerinde bir yere gelmiş olduk. Daha önce de Pamukkent’te kalmıştık. Oraya da yakın. Onun hemen alt tarafı gibi. Sitenin, Çakalçıkmaz Muharrem Câmii’ne yakın kısmındayız. Bu da bizim için bir avantaj. Zîrâ, biliyorsunuz bu câmi hâriç tutulursa, İmam-Hatip Câmii’nden tâ ORSAN’a, oradan tâ yukarıya, Şâhincili Tepesi’ne kadar, o üçgen arasında câmi yok. Hâlbuki, DOĞAKENT başlıbaşına bir ilçe kadar var. 600 konut, 5’le çarpsan 3 bin ediyor. Kaldı ki o çevre hep site. Ama gel gör ki câmi yok. İşin garibi, bunu düşünen de yok; olmamış da sanki! Bu, bunun hak katında hesabı da olmayacak anlamına gelmez gibi geliyor bana… Bilmem sizler nasıl düşünürsünüz? Oralarda yeni yeni ne muhteşem siteler yapılıyor. Tek yapılmayan şey câmi. Demek ki bu toplum ona ihtiyâç hissetmiyor. Peki, cemaatle namaz kılmak, insan yüzü görüp iki muhabbet etmek isteyen, özellikle yaşlılar nereye gidecekler? Nerelerde vakit geçirecekler? Âhir ömürlerinin son demlerini nerelerde tamamlayacaklar? Ya gençler? Onlar daha da önemli. Geleceğimiz, biricik ümitlerimiz, göz nurlarımız, hep sokağın, televizyonun, bilgisayarın, sorumsuz çevrenin insafına mı terk edilecek? Bu toplum, bu câmisizliğin, dolayısıyla işin dînî boyutunu önemsememenin hesâbını daha bu dünyâda ödemeye başlamayacak mıdır? Belki başlamıştır bile ama farkında değildir. Rabbimiz, özellikle çocuklarımız başta olmak üzere cümlemizin sonunu hayırlı eylesin. Âmin… SABAH’TAN AKŞAM’A, YATSI’DAN SABÂH’A… Daha taşınmadan bir gün öncesi denk geldiğim bir arkadaşa; “İnşâllâh komşu oluyoruz. Yarın şuraya taşınıyoruz.”dedim. oldukça mülâyim ve de dervişâne ve bir o kadar da düşündürücü cevâbı gecikmedi:  “Deseneki bundan sonra hiç olmazsa sabah ve yatsıda câmide görüşebileceğiz!” Arkadaşımız , Efendimiz(SAV)in, Buhârî, Müslim ve Tirmizî’de geçen "İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka câmiye, cemaate gelirlerdi."hadîsine atfen bun u söylüyordu elbette. Çok haklı. Allâh(CC) râzı olsun. Böylesi dostları toplumdan eksik etmesin. Zîrâ, aynı hadîsin Ebû Dâvûd, Nesâi ve İbni Mâce’de de yer alan bir başka rivâyeti ise çok daha dikkât çekici: "Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi." Biz arkadaşımıza “İnşâllâh!” demekle yetindik o an için. Bu mümkün de nitekim. Çünkü, sitenin câmiye en yakın noktasındayız. Bunu hep bir avantaj olarak değerlendirdik konuşmalarımızda. Bunun gereğini yerine getirmek hem dînî, hem de toplumsal anlamda bizim hayrımıza olur. Rabbimizin müyesser kılmasını niyâz ediyoruz tüm kâlbimizle. Ez cümle, dünyâ bir gelip gitme, geçip göçme dünyâsı. Bu kaçıncı evimiz çocukluktan bu yana kim bilir. En son evimiz belli. Oraya varana kadar, daha kaç durağımız var, bilemiyoruz. Hepimiz bulunduğumuz yerlerde emânetiz. Sâhip olan Allâh. Öbür evden gelirken hep sonları yaşadık. Son evimize giderken de yaşayacağız ama, son neresi? Her adımımızı son şuuruyla atabilsek yolumuz hem daha kolay, varışımız da daha mübârek olabilecek ama nerede o hissiyât? Rabbimiz kimselere kendini unutturmasın. Âmin… ULUBEY’E CÂMİ… Konu ağırlık olarak câmiye doğru kaydı. İster istemez de aklımıza yine Ulubey, daha doğrusu yeni meydana yapılması düşünülen câmi geldi. Yeri, durağı belli mi, bilemiyoruz ama, câmi yapacağız derken meydanı daraltmayalım derim. İyi ölçülüp tartılsın derim. Herkese sorulsun da, geçen kent konseyi sanat-kültür grubu toplantısında da söylediğim gibi, şair, ressam ve yazar-çizer takımının da görüşleri alınsın derim. Çünkü şehir demek sâdece binâ demek değildir. Onun da bir estetik yönü ve de rûhu vardır. Biraz da araştırdıktan sonra, Ulubey’in câmi konusunu ayrıca yazacağız inşâllâh. Bugünlük de bu kadar diyor, her adım ve işlerimizin hayr’üzre olması dilek, arzu ve temennîsiyle berâber hepinizi Allâh’a emânet ediyor, cümleye sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm….
Ekleme Tarihi: 16 December 2014 - Tuesday

MEKÂNDI, MEYDÂNDI DERKEN…

Mekândı, meydandı derken, bu defâ biz, kendimiz mekân değiştirdik. 7-8 yıldır ikâmet ettiğimiz Karşıyaka Mahallesi’nden Şâhincili Mahallesi Doğakent’e taşındık. Gerçi, biz gittiğimiz yıllarda, kaldığımız binânın tapusunda da mahalle olarak Şâhincili yazıyordu. Hem de Adliye’ye yakın bir yer burası. Biz de şaşırmıştık. Öyle ya, bir mahalle olarak Şâhincili neresi, burası nere? Demekki, Karşıyaka olmadan önce tâ buralar bile Şâhincili’ye bağlıydı.

DÜNYÂ’DA MEKÂN, ÂHİRET’TE ÎMAN…

Her neyse, şimdi kendi ilçemiz ve köyümüzün yolu üzerinde bir yere gelmiş olduk. Daha önce de Pamukkent’te kalmıştık. Oraya da yakın. Onun hemen alt tarafı gibi. Sitenin, Çakalçıkmaz Muharrem Câmii’ne yakın kısmındayız. Bu da bizim için bir avantaj. Zîrâ, biliyorsunuz bu câmi hâriç tutulursa, İmam-Hatip Câmii’nden tâ ORSAN’a, oradan tâ yukarıya, Şâhincili Tepesi’ne kadar, o üçgen arasında câmi yok. Hâlbuki, DOĞAKENT başlıbaşına bir ilçe kadar var. 600 konut, 5’le çarpsan 3 bin ediyor. Kaldı ki o çevre hep site. Ama gel gör ki câmi yok. İşin garibi, bunu düşünen de yok; olmamış da sanki! Bu, bunun hak katında hesabı da olmayacak anlamına gelmez gibi geliyor bana…

Bilmem sizler nasıl düşünürsünüz? Oralarda yeni yeni ne muhteşem siteler yapılıyor. Tek yapılmayan şey câmi. Demek ki bu toplum ona ihtiyâç hissetmiyor. Peki, cemaatle namaz kılmak, insan yüzü görüp iki muhabbet etmek isteyen, özellikle yaşlılar nereye gidecekler? Nerelerde vakit geçirecekler? Âhir ömürlerinin son demlerini nerelerde tamamlayacaklar?

Ya gençler? Onlar daha da önemli. Geleceğimiz, biricik ümitlerimiz, göz nurlarımız, hep sokağın, televizyonun, bilgisayarın, sorumsuz çevrenin insafına mı terk edilecek? Bu toplum, bu câmisizliğin, dolayısıyla işin dînî boyutunu önemsememenin hesâbını daha bu dünyâda ödemeye başlamayacak mıdır? Belki başlamıştır bile ama farkında değildir. Rabbimiz, özellikle çocuklarımız başta olmak üzere cümlemizin sonunu hayırlı eylesin. Âmin…

SABAH’TAN AKŞAM’A, YATSI’DAN SABÂH’A…

Daha taşınmadan bir gün öncesi denk geldiğim bir arkadaşa; “İnşâllâh komşu oluyoruz. Yarın şuraya taşınıyoruz.”dedim. oldukça mülâyim ve de dervişâne ve bir o kadar da düşündürücü cevâbı gecikmedi:  “Deseneki bundan sonra hiç olmazsa sabah ve yatsıda câmide görüşebileceğiz!”

Arkadaşımız , Efendimiz(SAV)in, Buhârî, Müslim ve Tirmizî’de geçen "İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka câmiye, cemaate gelirlerdi."hadîsine atfen bun u söylüyordu elbette. Çok haklı. Allâh(CC) râzı olsun. Böylesi dostları toplumdan eksik etmesin. Zîrâ, aynı hadîsin Ebû Dâvûd, Nesâi ve İbni Mâce’de de yer alan bir başka rivâyeti ise çok daha dikkât çekici:

"Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi."

Biz arkadaşımıza “İnşâllâh!” demekle yetindik o an için. Bu mümkün de nitekim. Çünkü, sitenin câmiye en yakın noktasındayız. Bunu hep bir avantaj olarak değerlendirdik konuşmalarımızda. Bunun gereğini yerine getirmek hem dînî, hem de toplumsal anlamda bizim hayrımıza olur. Rabbimizin müyesser kılmasını niyâz ediyoruz tüm kâlbimizle.

Ez cümle, dünyâ bir gelip gitme, geçip göçme dünyâsı. Bu kaçıncı evimiz çocukluktan bu yana kim bilir. En son evimiz belli. Oraya varana kadar, daha kaç durağımız var, bilemiyoruz. Hepimiz bulunduğumuz yerlerde emânetiz. Sâhip olan Allâh. Öbür evden gelirken hep sonları yaşadık. Son evimize giderken de yaşayacağız ama, son neresi? Her adımımızı son şuuruyla atabilsek yolumuz hem daha kolay, varışımız da daha mübârek olabilecek ama nerede o hissiyât? Rabbimiz kimselere kendini unutturmasın. Âmin…

ULUBEY’E CÂMİ…

Konu ağırlık olarak câmiye doğru kaydı. İster istemez de aklımıza yine Ulubey, daha doğrusu yeni meydana yapılması düşünülen câmi geldi. Yeri, durağı belli mi, bilemiyoruz ama, câmi yapacağız derken meydanı daraltmayalım derim. İyi ölçülüp tartılsın derim. Herkese sorulsun da, geçen kent konseyi sanat-kültür grubu toplantısında da söylediğim gibi, şair, ressam ve yazar-çizer takımının da görüşleri alınsın derim. Çünkü şehir demek sâdece binâ demek değildir. Onun da bir estetik yönü ve de rûhu vardır. Biraz da araştırdıktan sonra, Ulubey’in câmi konusunu ayrıca yazacağız inşâllâh.

Bugünlük de bu kadar diyor, her adım ve işlerimizin hayr’üzre olması dilek, arzu ve temennîsiyle berâber hepinizi Allâh’a emânet ediyor, cümleye sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.