8 Hazîran Pazar, hayâtımızın dolu dolu geçen güzel günlerinden biri oldu. Ordu Şâirler, Yazarlar ve Sanatseverler Derneği olarak 40 kişilik bir grup hâlinde, parçalı bulutlu, güneşli diyebileceğimiz bir havada, biri Fatsa grubuna âit 3 minibüsle sabah 8 suları hareket ettik.
Âilece katılan arkadaşlar da var. Yol boyu koyulaşan muhabbet, programın tuzu-biberi. Öteden beri otobüs sohbetlerini severim. Hattâ, yazar Fatma Barborosoğlu gibi, bunlarıOTOBÜSNÂME adıyla kitaplaştıranlar da var.
Geliniz görünüz ki, artık, otobüs, minibüs sohbetleri de târih oluyor. Neredeyse herkesin özel arabası var çünkü. Dolayısıyla, çok katılımlı bu gezinin bu anlamda da ayrı bir yeri oldu. Elbette kitap boyutunda olacak değil ama, hiç olmazsa birkaç anekdotu espri mâhiyetinde yansıtmaya çalışalım.
Daha Yokuşdibi’ni geçtikten sonra Kara Avu, Sarı Avu çiçekleri dikkât çekmeye başladı. Manzara karşısında her kes mest. Ünzile YamakHanım duygularını; “Tanrı öyle güzel ressam ki!”cümlesiyle ifâde etmeye çalışıyor. Elbetteki, en büyük sanatçı Allâh. Yaratıcı O. İnsanoğlunun yaptığı ise, O’nun sanatından aldığı ve O’nun verdiği ilhamla, kâbiliyeti oranında bir şeyler ortaya koymaktan ibâret.
ZİFİN GÜLÜ, KOMAR ÇİÇEĞİ!
Kâfile ve ORŞAYAB Dernek BaşkanımızTevfik Karabulut Ağabey Kara Avu dediğimiz Mor çiçeklerin adının Orman Gülü olduğunu söylüyor. Benim, tek kelimelik isim arayışım üzerine, Ünal Yıldırım ve eşi, Sarı Avu’ya ZİFİN, Kara avuya daKOMAR Çiçeği dendiğini belirtiyorlar ki, ilk defâ duyuyorum.
Yeşilce’de bizi, beldenin eski Belediye Başkanlarından, emekli öğretmen Yekta AYDIN ve yeşilceliler karşıladı. Önce kahvaltı yapıldı. Ardından program başladı.
İlk konuşmayı, doğal olarak Yekta Aydın yaparak, hoş geldiniz dedikten sonra, Kültür ve Edebiyat’ın son yıllarda Ordu’da aşama kaydettiğini vurguladı. “Ancak şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Ben buralıyım. Sâhildekiler buralarında olduğunu bilmeli ve unutmamalı. Bugün bunun örneğini görmüş olmaktan dolayı mutluyuz. Burada sizleri ağırlıyor olmamız bizim için bir şeref ve bu önemli bir olay. Teşekkür ediyor, devamını bekliyoruz. Buradan dönüşte Yeşilce’nin selâmını götürünüz.”
“SELÂM VERMEYE GELDİK!”
“Mesûdiye Belediye başkanımız Îsâ Gül burada. Kendisi öğrencimiz, ama şimdi aynı zamanda büyüğümüzdür. Bu organizasyona katkısı çok. Şimdi söz onda”
Îsâ Gül de “Hoş geldiniz” dedikten sonraYekta Aydın’ın belde başkanlığının kaldırılmasına dâir çekinceli konuşmalarına cevap mâhiyetinde her şeyin eskisinden daha güzel olacağını belirten açıklamalar yaptı. Sonra da, hocası Yekta Aydın’ın kitabından okuduğu bir şiirle konuşmasını sonlandırdı.
ORŞAYAB Başkanı Tevfik Karabulut, yol boyu yazdığı DOSTLARA BİR SELÂM VERMEYE GELDİK diyen şiirini sıcağı sıcağına okudu. Sonra sıra saza geldi. Sazda da kâbiliyeti olan Yekta Aydın bir şiirini seslendirdi. Ancak arada sarfettiği şu cümle, millet olarak hepimizin ortak özelliğini ifâde ediyordu: “Biz her şeyi yarım-yamalak yaptık!” Çok doğru. Çoğumuz çok şeyi az-çok biliriz ama hiçbir şeyi tam bilmeyiz. Aslında bu başlı başına bir konu. Millet ve devlet olarak baş problemlerimizden birinin sebebi aynı zamanda. İşlemek istediğim bir konuyu destekler ve açar mâhiyette bir tesbit. İnşâllâh önümüzdeki günlerde diyoruz.
KABAK-SIRGAN MUHABBETİ!
Her neyse, şimdi başka bir sanatçı, başka bir enstrümandayız. KABAK KEMÂNE. Daha yolda arabaya yerleştirilirken başlamıştı muhabbet.“Bakınız işte, kabak kemâne var ama SIRGAN KEMÂNE yok. Giresunlulardan farklı bir yanımız daha çıktı ortaya!” diye espri yaptık.
Ama, KEMENÇE pek âlâ ince, titrek ve de yakıcı yönüyle bir SIRGAN KEMÂNE olarak değerlendirilebilir! Şaka, şaka; hiç öyle şey olur mu, değil mi sevgili dostlar?! Lâf olsun, torba dolsun kabîlinden bir şey işte. Gün, muhabbet günü ya; sırf bu yüzden bu savurmalar ve de savrulmalar… Rabbimiz, -her anlamda- şarampole gitmekten muhâfaza buyursun cümlemizi… Âmin…
Program bittikten sonra Yeşilce’yi dolaşıyoruz. Kimimiz, manzarayı daha iyi izlemek adına ortadaki MAL TEPESİ’ne çıkıyoruz. Yağmur tam bindirmek üzereyken minibüslere yöneliyoruz. Kapıya vardığımızda bir de ne görelim; en önde oturup, yol boyu hiç konuşmayan Sâlih Kalyoncu kapının ağzını kesmiş. Elinde de para demeti. Anlaşılan muâvinliğe soyunmuş, paraları topluyor.
- Âbi, hayırdır. Yâni tam da yeri ve zamânı. Dışarıda yağmur başladı. Kendimizi içeri atmaktan başka çâremiz yok. Ticâreti burada da konuşturuyorsun!diye espri yapmaktan kendimizi alamadık.
14:15 gibi Yeşilce’den ayrıldık. Gelirken kıvrıla kıvrıla indiğimiz yokuşları, döne döne çıktık. Havanın çiseye dönüşmesi ve de 16.00’daGILİGILİ’de olunması durumu sebebiyle dönüşte de Çambaşı’nı teğet geçiyoruz. Orada bizi Kabadüz Belediye Başkanımız Yener KAYA Bey karşılayıp ağırlıyor. 2 saate yakın eğleştikten sonra Ordu’ya hareket ediyoruz.
ÖNEMLİ MESAJ!
Allâh’a şükür, dostlar sâyesinde güzel insanlarla berâber muhabbetli bir gün geçirdikten sonra sağlık ve âfiyetle evlerimize döndük. Oğlum Yûsuf Kerem kapıdan girer girmez boynuma atıldı. “Sana önemli bir mesaj gelmiş. E-mail’ini aç!” dedi. Açtım; bir de ne göreyim:
“ Yusuf Kerem KAHRAMAN (yusufordu2002@hotmail.com) 09:28
Kime: nurikahraman52@hotmail.com Sevgili ve Canım babacığım,
Seni çok seviyorum. Canımsın, güzelimsin. Babaların doğum günleri nedense hep neşeli ve bereketli geçiyor ve bana ayrı güzellikler katıyor. sen çok iyi bir babasın senin sayende şiirler, kitaplar ve Kuranlar ezberledim. Benim üzerimde Çok emeğin var. Hakkını helal et. Yaptığım kötü davranışlarım varsa çok özür dilerim. Allah'ım işlerinde sana güzel kapılar açsın. Seni hayırlı kullarına katsın. Seni sevdiklerinle daima beraber etsin. 57.yaşın hayırlı ve bereketli olsun. Allah hayırlı uzun ömürler versin. Esselamu Aleyküm”
İşte böyle. Doğrusu, bu gibi ithal ürünü şeylere pek ilgim olmadığından arkadaşlara da söylememiştim. Bu anlamda kızım ve dâmâdım aramıştı Yeşilce’deyken. Bir de bir iki bankadan mesaj gelmişti. Bunlar için kötü şeyler diyemiyorum ama, insanın ilgi kod ve eksenlerini değiştirerek fark edemeyeceğimiz ince de olsa kaymalara sebep olacağı kaygısıyla ihtiyatla yaklaşıyorum. Bilmem sizler ne dersiniz?
YEŞİLCE GÖRÜLMELİ, YAŞANMALI…
Sevgili dostlar. Gerek programda, gerekse minibüsteki saz ve söz kısmına, evlere, damlara, duvarlara, caddelere, pazaryeri, köyler, insanlar, ezan ve câmiye, cemaate hiç değinmeyip, oldukça kısa geçmeye çalıştığım izlenimler yine de köşenin boyutunu aştı. Her konuda olduğu gibi, burada da hem Hakk’a, hem de halka karşı haddi aşmamaya çalışmak boynumuzun borcu.
Tüm günlerimizin böyle neşeli ve güzel geçmesi,
gönüllerimizde her dâim güller açması,
hepimizin sonuçta uçmaklara uçması
dilek, arzu ve temennîsiyle
Allâh’a emânet olunuz ves’selâm…