Önceki haftanın cumâsıydı. Akyazı Mahallesi’ne işimiz düşmüştü. Vakit gelince ezana gittik. Namaz sonrası görevli odasında hasbihâl ederken Hâlit Metin Hocamız da geldiler. Bildiğimiz kadarıyla, bizim gibi o da bu civarlarda oturmuyor. Son, Ankara’ya gittiğini duymuştuk. Burada tevâfukumuz her anlamda sürpriz ve de iyi oldu.
Arkadaşlar, bizim gibi ona da buyur edip çay ısmarladılar. Allâh râzı olsun. Mâlum, çay bahâne. Güzel sohbet oldu. Hâlit Bey Hocamızın, o her zamanki vakar ve tebessümünün yanında konuşkanlığı da üzerindeydi bugün. Neredeyse, hemen hemen o konuştu, biz dinledik.
Kelimeler ağır ağır, tâne tâne çıkıyor ağzından. Sıcak yüzü, tevâzuu, tatlı dili ve nezâketiyle mâruf hocamızın anlattıklarını paylaşmak istiyoruz sizlerle bugün. Ne yalan söyleyeyim, arkadaşız, peşinde çok namaz kıldık, içten selâmlarına, hâlisâne teveccühlerine muhâtap olduk; ama şöyle uzun boylu ortamlarımız olmadı gibi sanki.
Yalnız, 2000’li yılların Eskipazar Kır Gezilerinde fotoğraflarımız var. Hattâ, Ordu Ensar Dergisi’nde onun bir fotoğrafının altına esprili bir cümle koymuştuk. Sağolsun, latîfemize karşılığı latîf bir tebessüm olmuştu yalnızca. Belki biz de onun bu anlayışlı, dost canlısı, mütevâzı özelliğinden cesâret bulmuş olmalıyız. Her neyse…
Sözün özü, Hâlit METİN Arkadaşımız, ahlâkı, edebi, ağırbaşlılığı, hilm, takvâ ve ünsiyetiyle berâber, din göreviyle mütenâsip bir duruş ve tavırlarıyla temâyüz etmiş, özü-sözü bir, saygın bir kişilik olarak örnek bir hocadır kısaca. Allâh selâmet versin.
O gün anlattıkları da, yine görev, yâni diyânet câmiasıyla alâkalıydı. Söz nereden buraya gelmişti? Sanırız, her hâlde İmam Metin ERBAŞ Hocamızın Fâtiha’dan sonra okuduğu âyetler bağlamında, veyâ, bizim bu tür konulara merâkımızı bilmesinden olmuştur da diyebiliriz.
Her neyse, Hâlit Hocamız, bacanağı İmam-Hatip Lisesi Müdür Başyardımcısı Feridun ALBAYRAK’ın babası, Orta Câmi emekli imamlarından merhum Sâlim Hâfız’la ilgili anekdotlara yer verdi. Kendi yaşantısı gibi, verdiği örnekler de dinleyenlere bir şeyler katacak türdendi. Evet, söz Hâlit Metin’de:
MERHUM HÂFIZ SÂLİM ALBAYRAK...
"Sâlim Hâfız, taş gibi hâfız olmasına, Kur’ân’ı baştan sona Fâtiha gibi bilmesine rağmen cumâlarda hep, 1. Rekâtta Kevser(İnnâ A’taynâ), 2. Rekâtlarda İhlâs(Kul Hüvallâhü Ehad..) sûrelerini okurdu. İnsanlar iyi öğrensinler diye mi, neden bilmiyoruz, hep böyle yapardı."
Sevgili okurlar, şimdi burada araya gireceğiz. Geçtiğimiz son cumâyı da Ulu Câmi’de, hepinizin İmam-Hatip Lisesi, sonra Orta Câmi’den tanıdığınız Murat SAYLAN Hoca imâmetinde kıldık. O da o gün kıldırdığı namazda Kevser ve İhlâs’ı okudu. Hâlbuki o da iyi bir hâfız ve de, genellikle uzun sûrelerden âyetler okurdu; İmam-Hatip Câmii yıllarından hatırladığımız kadarıyla. Ona, "geçen hafta Hâlit Hocamızın sohbetinden mi etkilendin?" diye takıldım.
- Evet, her hâlde, gâlibâ! diye cevap verdi tebessüm ederek.
Hâlit Hoca’nın sohbetine kaldığı yerden devam ediyoruz. Araya azıcık girdikten sonra, söz yine onda:
HİÇ EMEKLİLİK OLUR MU?
"- Mâdem Sâlim Hâfız’dan söz açtık. Onun bir şeyini daha anlatayım: Sâlim Hâfız emekli olmuştur. Evi Boztepe yolunda, Selimiye Câmii’nin bayağı ilerisinde bir yerdedir. Buraya yakın sayılmaz. Ama, sabah namazlarında hep Orta Câmi’dedir yine. Bir böyle, iki böyle, ay geçer, seneler geçer. Bir gün imam odasında hoca arkadaşlarından birisi sormadan edemez:
- Hocam, artık emeklisiniz. Mâşâllâh, hiç te emekli olmuş gibi değilsiniz. Hep buradasınız!
- Oğlum, biz görevden emekli olduk. Namazdan değil ya! Mâlum, onun emeklisi olmaz!"
Bu iki güzel, anekdottan sonra, Hâlit Hocamıza Ankara ve tahlillerinin sonucu, daha doğrusu durumu soruldu. Çok iyi olduğunu, yalnız bağışıklıkta biraz problem yaşadığını söyledi.
Nitekim, geçtiğimiz Perşembe akşamı, Ordu İmam-Hatip Lisesi Öğretmen ve öğrencilerinin, İmam-Hatip Câmii’nde düzenledikleri merhum öğretmenler ve cümle emeği geçenler için Yâsin tilâveti programında, kayın birâderi Abdurrahman MURTAZAOĞLU da aynı şeyleri söyleyip, bundan dolayı zaman zaman kan takviyesi yapıldığını belirtti. Şu an evinde istirahat ediyor. Geçmiş olsun diyor, din-îman selâmeti üzere sıhhat ve âfiyetler diliyoruz.
GEÇMİŞTEN GELECEĞE...
Biz burada ayrıca, Hâlit Metin’e teşekkür etmek istiyoruz. Bize tekrar bizi ve görevlerimizi hatırlattığı için. Bu vesîleyle söylemek ne kadar doğru olacak bilmiyoruz ama, bunların devâmı gelmeli. Bunları yazacak yerler olmalı; dergiler, gazeteler, bültenler, kitaplar gibi. Ordu, bu anlamda oldukça zayıf.
Eskiden dernek yoktu, para yoktu, imkân yoktu. Biz, gazete köşelerinde yapmaya çalışıyorduk bunu. Mehmet Çelenk’le, Mehmet Murtazaoğlu gibi değerlerimizle konuşup sayfalara taşıyorduk anlattıklarını. Şimdi bol bol sendika, siyâset, bürokrat, âmir, genel müdür, vekil vs. her şey var da; yukarda dediğimiz gibi DERT yok. Her kes, her kesim bir âlem. Bilmem, haksız mı söylüyoruz?
Sevgili dostlar! Bu yazımız, bu noktada yazacaklarımızın ve de hep birlikte yapacaklarımızın bir başlangıcı olsun inşâllâh. Başta, Hâlit Metin’in başka anlatacaklarını yazacağımız gibi, sizlerin de ekleyeceklerinizi, derleyeceklerinizi seve seve paylaşır, gelecek nesillerin tensiplerine sunarız. Ola ki, bizler, sizler, söz konusu edilenler için duâ ve niyâzda bulunurlar da onların da, bizlerin de hayrına olur..
Bu duygu ve düşüncelerle huzûrunuzdan ayrılırken, hayırlısıyla tekrar buluşmak ümîdiyle Allâh’a emânet olunuz diyor, cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz saâdet dileklerimizi sunuyoruz ves’selâm…