bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

GEÇTİĞİMİZ ÇARŞAMBA

Dünden aramışlardı. Bir kaç kez konuşmuş, sonra ses çıkmamıştı. Bu sabah 8:30 gibi aradılar. Büyük tünele doğru geliyoruz diye. Saat 9:00 gibi buradaydılar. Ulubey’e gidecektik. Mesele şu; Hasan Serdaroğlu Kardeş ve Recep Dündar Amca bizim hacı arkadaşlarımız. Seçim sürecinde televizyonda Îsâ Türkcan’ı dinlemişler; projelerini ve samîmiyetini beğenmişler. İçleri ısınmış. Bana, adayınız hoş adam, ne mutlu, inşâllâh kazanır falan demişlerdi. Sağolsunlar, kutsal topraklarda tanıştık, irtibatımız canlı bir şekilde devam ediyor. Nitekim düğünümüze de geldiler. İşte orada ben onlarla Îsâ başkanı görüştürmüştüm. Kazanınca tutturdular, ille tebriğe gidelim diye. Aralarında da böyle bir muhabbet olmuşmuş daha önce. O sözü yerine getirmek adına bugün buradalar. Karşımızdaki meşhur yahnici Sâlih Yüksel kardeşe de teklif ettim. O da bir Ulubey sevdalısı. Ticâret Lisesinde okuduğu yıllarda burada staj yapmış. Ulubey ilk göz ağrısı. O da bizimle geldi. Gezi ve ziyâret mutluluğumuz katlandı. Yola çıktık. Muhabbet o biçim. Her yolculuk insanın içini açıyor. Duygularını coşturuyor; Yar yolunu kolladım Beyaz mendil salladım Ona çiçek yolladım Akasyalar açarken… Gel gör ki, akasya çiçekleri var-yok arası. Büyük çapta dökülmüş. Geçen hafta daha çoktu. Gün gün dökülüp çekiliyor artık. Bizlerin hayat çiçekleri gibi. Acabâ, gelecek senenin akasya çiçeklerini görebilecek miyiz dersiniz sevgili dostlar? İnsanın aklına geliyor işte. Bugün varsın, yarın yoksun, bâzen açsın, bâzen toksun. Bir mâcerâ sürüp gidiyor. Rabbimiz sonlarımızı hayırlı eylesin. Âmin. Akpınar-Fındıklı giderken, daha önce kupkuru gördüğümüz dallar yandan patlak verip yeşillenmiş. Ancak, fındık doğuşu yok. Yine de dalların yaprak açması gelecek yıllar için ümit verici. Millet, kurudu, daha canlanmaz falan diyorlardı. Yeşerme bile başlı başına bir güzellik sonuçta. Rabbimizin emrine çok şükür. Akasyalardan Kestâne Çiçeklerine doğru gidiyoruz. Biz Ulubey’e girerken kalabalık bir resmî araba konvoyuyla geçiştik. Vâlilik arabası da vardı gâlibâ. Atanan vâlimiz vedâ turunda olmalı diye düşündük. Dolayısıyla başkan Îsâ Türkcankaymakam beylerle birlikte olduğu için biz bunu fırsat bilerek diğer dostlara uğradık. Başta, yine hacta tanıştığımız ortak arkadaşımız Yavuz Tekir’in çayını içtik. Bizi, kendisinin işlettiği Yüksek Okul kantinine götürdü. Hepimiz tertip ve düzenine hayran kaldık. Tebrik ettik. Ulubey için çok nezih bir mekân ve şans olduğunu söyledik. Başkan aradı. Biz de kalkıp makâmına doğru yöneldik. Bizimle birlikte bir yaşlı amcayı daha içeri aldılar. Konuşma tarzı bizi gayr-i ihtiyârîRecep Dündar Amca’ya baktırdı. Onlar da hemen kontağa geçip kucaklaştılar. Anlaştılar, kaynaştılar, hattâ akrabâ çıktılar. Ama Refâhiye’li bu amcanın aksânı kendini daha çabuk ele veriyordu. Biz de Recep Amca’ya; -          Sen asimile olmuşsun!  diye takıldık. Sağolsun, Recep Amca 80’nin üzerinde yaşıyla Hac’da bizlere taş çıkarttı. Hiçbir yerde geri kalmadığı gibi bizi coşturan da çoğu zaman o oldu. Döndükten sonra da ameliyatlar geçirdi, ziyâret ettik, gittik-geldik; irtibatlar düzenli ve sıcak bir şekilde devam ediyor. Şakası, muhabbeti, dostluğu özlenen bir amca. Rabbim selâmet versin.             Biz başkana muhabbete geldik ama, Refâhiyeli Ârif Süzen Amca’nın söyleyecekleri varmış. Bir bir sıraladı. Yol problemini hatırlattı. Arada bir de; “Sen bizi yordun, biz de seni yoracağız!” demeyi de ihmâl etmiyor. Tabiî, not aldığımız bir de tavsiyeleri var;             “DÜRÜSTLÜKTEN AYRILMA, YALAN SÖYLEME, İŞİNE HARAM KATMA!” Ârif Amca bu sözleri hepimiz adına söylüyor gibiydi. O arada Temel Sarı Bey geldi. O da Ordu İmam-Hatip’ten arkadaşımız olduğu gibi, hacda da berâberdik. Böylelikle 2011 yılı dönemi 5 hacı arkadaşı bir araya gelmiş olduk. Başkana başarılar diledik, duâlar ettik ve oradan ayrıldık. Başkan’ı çok heyecanlı gördük. Âcil 4 projeden bahsetti. Kıpır kıpırdı. Hizmet coşkusuyla yerinde duramıyor âdetâ. Mevcut şehir parkı, Pazar yeri, oto park meselesi ve uçuk bölgeyle ilgili plânlardan, yapılacak yeni sitelerden söz etti. İnşâllâh gelecek yazılarda detaylandırıp, düşüncelerimizi de sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Ziyâretten sonra dışarıda parkta çay içtik. Orada ayrılmaya karar verdik. Temel Sarı Bey,Fatsa’dan gelen misâfirlerimizi, dere-tepe gezdirmek ve köyünde ağırlamak üzere alarak götürdü. Sâlih’le biz birer esnaf olarak affımızı istedik. Onlarla ayrılmış olduk. Sonradan öğrendiğimize göre çok güzel bir gün geçirmişler.Rabbimiz bizleri iyilikten, güzellikten, muhabbetten, dostluktan ayırmasın. Hayat ünsiyetle, insanlıkla, vefâ ve dostlukla güzel. Öğle vakti yakındı. Alelacele bir abdestle berâber ezana yetiştim. Bu günkü muhabbet ve güzelliğin coşkusuyla içli bir ezanın ardından dolmuşla Ordu’ya döndük. Sâlih Kardeş ezanı çok beğenmiş. Arada bir, o ne ezandı öyle diyor. Sağolsun. Bizim de, hobimiz mi diyelim, tutkumuz mu, sevdâmız mı, ne diyelim; bizimki de bu. Nitekim, bu Cumartesi gün bir iş vesîlesiyle yine birlikte gittiğimiz Gölköy’de de aynı şeyi yaptım. İnşâllâh, öbür dünyâda, Efendimizin(SAV) beyânıyla, ezanımızı duyan dağ-taş, her şey îmânımıza şehâdet edecek ve Hz. Bilâl Efendimize komşuluğun kapıları açılacak. İnşâllâh, hepimiz için, herkesin kâbiliyet ve imkânlarına göre, ortaya koyacağı, isterse mutlakâ bulup yapabileceği güzellikler diliyor, herkes için dünyâyı boşa çiğnememeyi temennî ediyoruz. Cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluklar ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 02 Haziran 2014 - Pazartesi

GEÇTİĞİMİZ ÇARŞAMBA

Dünden aramışlardı. Bir kaç kez konuşmuş, sonra ses çıkmamıştı. Bu sabah 8:30 gibi aradılar. Büyük tünele doğru geliyoruz diye. Saat 9:00 gibi buradaydılar. Ulubey’e gidecektik. Mesele şu; Hasan Serdaroğlu Kardeş ve Recep Dündar Amca bizim hacı arkadaşlarımız. Seçim sürecinde televizyonda Îsâ Türkcan’ı dinlemişler; projelerini ve samîmiyetini beğenmişler. İçleri ısınmış. Bana, adayınız hoş adam, ne mutlu, inşâllâh kazanır falan demişlerdi. Sağolsunlar, kutsal topraklarda tanıştık, irtibatımız canlı bir şekilde devam ediyor. Nitekim düğünümüze de geldiler.

İşte orada ben onlarla Îsâ başkanı görüştürmüştüm. Kazanınca tutturdular, ille tebriğe gidelim diye. Aralarında da böyle bir muhabbet olmuşmuş daha önce. O sözü yerine getirmek adına bugün buradalar. Karşımızdaki meşhur yahnici Sâlih Yüksel kardeşe de teklif ettim. O da bir Ulubey sevdalısı. Ticâret Lisesinde okuduğu yıllarda burada staj yapmış. Ulubey ilk göz ağrısı. O da bizimle geldi. Gezi ve ziyâret mutluluğumuz katlandı.

Yola çıktık. Muhabbet o biçim. Her yolculuk insanın içini açıyor. Duygularını coşturuyor;

Yar yolunu kolladım

Beyaz mendil salladım

Ona çiçek yolladım

Akasyalar açarken…

Gel gör ki, akasya çiçekleri var-yok arası. Büyük çapta dökülmüş. Geçen hafta daha çoktu. Gün gün dökülüp çekiliyor artık. Bizlerin hayat çiçekleri gibi. Acabâ, gelecek senenin akasya çiçeklerini görebilecek miyiz dersiniz sevgili dostlar? İnsanın aklına geliyor işte. Bugün varsın, yarın yoksun, bâzen açsın, bâzen toksun. Bir mâcerâ sürüp gidiyor. Rabbimiz sonlarımızı hayırlı eylesin. Âmin.

Akpınar-Fındıklı giderken, daha önce kupkuru gördüğümüz dallar yandan patlak verip yeşillenmiş. Ancak, fındık doğuşu yok. Yine de dalların yaprak açması gelecek yıllar için ümit verici. Millet, kurudu, daha canlanmaz falan diyorlardı. Yeşerme bile başlı başına bir güzellik sonuçta. Rabbimizin emrine çok şükür.

Akasyalardan Kestâne Çiçeklerine doğru gidiyoruz. Biz Ulubey’e girerken kalabalık bir resmî araba konvoyuyla geçiştik. Vâlilik arabası da vardı gâlibâ. Atanan vâlimiz vedâ turunda olmalı diye düşündük. Dolayısıyla başkan Îsâ Türkcankaymakam beylerle birlikte olduğu için biz bunu fırsat bilerek diğer dostlara uğradık. Başta, yine hacta tanıştığımız ortak arkadaşımız Yavuz Tekir’in çayını içtik. Bizi, kendisinin işlettiği Yüksek Okul kantinine götürdü. Hepimiz tertip ve düzenine hayran kaldık. Tebrik ettik. Ulubey için çok nezih bir mekân ve şans olduğunu söyledik.

Başkan aradı. Biz de kalkıp makâmına doğru yöneldik. Bizimle birlikte bir yaşlı amcayı daha içeri aldılar. Konuşma tarzı bizi gayr-i ihtiyârîRecep Dündar Amca’ya baktırdı. Onlar da hemen kontağa geçip kucaklaştılar. Anlaştılar, kaynaştılar, hattâ akrabâ çıktılar. Ama Refâhiye’li bu amcanın aksânı kendini daha çabuk ele veriyordu. Biz de Recep Amca’ya;

-          Sen asimile olmuşsun!

 diye takıldık. Sağolsun, Recep Amca 80’nin üzerinde yaşıyla Hac’da bizlere taş çıkarttı. Hiçbir yerde geri kalmadığı gibi bizi coşturan da çoğu zaman o oldu. Döndükten sonra da ameliyatlar geçirdi, ziyâret ettik, gittik-geldik; irtibatlar düzenli ve sıcak bir şekilde devam ediyor. Şakası, muhabbeti, dostluğu özlenen bir amca. Rabbim selâmet versin.

            Biz başkana muhabbete geldik ama, Refâhiyeli Ârif Süzen Amca’nın söyleyecekleri varmış. Bir bir sıraladı. Yol problemini hatırlattı. Arada bir de; “Sen bizi yordun, biz de seni yoracağız!” demeyi de ihmâl etmiyor. Tabiî, not aldığımız bir de tavsiyeleri var;

            “DÜRÜSTLÜKTEN AYRILMA, YALAN SÖYLEME, İŞİNE HARAM KATMA!”

Ârif Amca bu sözleri hepimiz adına söylüyor gibiydi. O arada Temel Sarı Bey geldi. O da Ordu İmam-Hatip’ten arkadaşımız olduğu gibi, hacda da berâberdik. Böylelikle 2011 yılı dönemi 5 hacı arkadaşı bir araya gelmiş olduk. Başkana başarılar diledik, duâlar ettik ve oradan ayrıldık.

Başkan’ı çok heyecanlı gördük. Âcil 4 projeden bahsetti. Kıpır kıpırdı. Hizmet coşkusuyla yerinde duramıyor âdetâ. Mevcut şehir parkı, Pazar yeri, oto park meselesi ve uçuk bölgeyle ilgili plânlardan, yapılacak yeni sitelerden söz etti. İnşâllâh gelecek yazılarda detaylandırıp, düşüncelerimizi de sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Ziyâretten sonra dışarıda parkta çay içtik. Orada ayrılmaya karar verdik. Temel Sarı Bey,Fatsa’dan gelen misâfirlerimizi, dere-tepe gezdirmek ve köyünde ağırlamak üzere alarak götürdü. Sâlih’le biz birer esnaf olarak affımızı istedik. Onlarla ayrılmış olduk. Sonradan öğrendiğimize göre çok güzel bir gün geçirmişler.Rabbimiz bizleri iyilikten, güzellikten, muhabbetten, dostluktan ayırmasın. Hayat ünsiyetle, insanlıkla, vefâ ve dostlukla güzel.

Öğle vakti yakındı. Alelacele bir abdestle berâber ezana yetiştim. Bu günkü muhabbet ve güzelliğin coşkusuyla içli bir ezanın ardından dolmuşla Ordu’ya döndük. Sâlih Kardeş ezanı çok beğenmiş. Arada bir, o ne ezandı öyle diyor. Sağolsun. Bizim de, hobimiz mi diyelim, tutkumuz mu, sevdâmız mı, ne diyelim; bizimki de bu. Nitekim, bu Cumartesi gün bir iş vesîlesiyle yine birlikte gittiğimiz Gölköy’de de aynı şeyi yaptım. İnşâllâh, öbür dünyâda, Efendimizin(SAV) beyânıyla, ezanımızı duyan dağ-taş, her şey îmânımıza şehâdet edecek ve Hz. Bilâl Efendimize komşuluğun kapıları açılacak.

İnşâllâh, hepimiz için, herkesin kâbiliyet ve imkânlarına göre, ortaya koyacağı, isterse mutlakâ bulup yapabileceği güzellikler diliyor, herkes için dünyâyı boşa çiğnememeyi temennî ediyoruz.

Cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluklar ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.