Seçimin şakaya gelir yanı yok;
Süreç stratejik, hâl bıçak sırtı
Güzel vatanımda gözü olan çok;
Boşa değil, hiç bitmeyen patırtı…
Başı ışımadı bildim bileli
Hep çileli geldi, gider çileli
Biraz rahatladı Tayyip geleli
Lâkin, derlendikçe arttı zırıltı!...
Zorlarına gitti kendin oluşun
Biraz nefes alıp, azcık gülüşün
Zincirleri kırıp, rehâ buluşun
Zîrâ, senin bahtın, ona yıkıntı!...
Şimdi daha da bir zıtlar ülkeme
Teslim ol isterler; ‘ben benim’ deme!
Uyan ey kardeşim, hiç küçümseme
Kimi kusurları yapma takıntı!...
Derler; insan oğlu çiğ süt emmiştir;
Bâzen görmüş; bâzen, gözü yummuştur
Şeytana aldanmış, çıkar ummuştur;
Su misâli, kaba göre akıntı!...
Çok sinmese de taş bas bağrına
Gitse de birçok şeyler ağrına
Yine de inan, dâvânın uğruna
Öbürleri; hepten sefil, döküntü!...
Kervan yürümeli, durmamalıdır
Her şeyi kötüye yormamalıdır
Çürüğü genele vurmamalıdır;
Daha da hızlanır sonra çöküntü!
Ders vereyim derken sınıfta kalma
Şu mazlum ümmetin âhını alma
Gayrıya yönelip hayâle dalma
Onlar hep terâne, kuru gürültü!...
Elbet adaydırlar; tabiî, normâl
Lâkin, hedef yıkmak; yok başka hayâl!
Ne plân var, ne proje; hep maval!
Takoz için, hepsi birer çıkıntı!...
Aralıklar, GEZİ, Temmuz boşa mı?
AKŞENER prenses, İNCE paşa mı?
TEMEL REİS, KILIÇDAR’a maşa mı?
Söylemler yabancı; eylem çakıntı!...
Her ne söylense de, mesele hassas
Binâ yıkılırsa ne hamam, ne tas!?
Huzûru bir oya eyleme takas
Hepimizi ezer yoksa yıkıntı!...
Olmasın bir “7 Hazîran!” daha
Küresel iştahlar kalkmasın şâha
Havâle edip sonucu Allâh’a
Sıkı duralım, sızmasın SIZINTI!...
Nûrânî; gam çekme, güven millete
Bu topraklar geçit vermez zillete
Yâ Rabbi Sen acı mazlum ümmete
Ümitler çoğalsın, gitsin sıkıntı!...