“Neden?” i açıklamadan önce şöyle bir giriş yapalım isterseniz. Mâlum, gençlik önemli. Târih boyunca bu hep böyle olmuştur. Meselâ, Fâtih’in Fetih yaşı herkesin mâlumu, hep örnek veriyoruz. Meselâ, ümmetin yıldızları kahraman sâhabilerin yaşına bakarsanız ekseriyeti 10’lu, 20’li, 30’lu yaşlardadırlar.
Bu mânâda, günümüzde de, tüm siyâsî, fikrî, kültürel hareketler gençliğe büyük önem vermişlerdir. Gençlerle ilgilenmeyi ve onlara hitâbı ön plâna almışlardır.
Milletin gurûru, ümmetin ümîdi Recep Tayyip Erdoğan da gençliğinde siyâseten Merhum Erbakan, aksiyon olarak ta Necip Fâzıl Üstâdın rahle-i tedrisinden geçmiştir.
Reis bu gün, o günlerden bu yana, Üstad’ın;
USTADA KALIRSA BU ÖKSÜZ YAPI
ONU SÜRDÜRMEYEN ÇIRAK UTANSIN!
hitâbının muhâtabı olmanın gereğini yapmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda âile ve sülâle boyu, tüm arkadaş ve gönüldaş grubuyla berâber, Yeniden Büyük Türkiye ideâlinin tahakkuku için, kefen cepte, kelle koltukta, gece-gündüz koşuşturmaktadır. Allâh (CC) yardımcısı olsun.
Bu cümleden olarak, gençliğe verilen önem bağlamında kurulan Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA)’nın Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilâl ERDOĞAN geçtiğimiz hafta sonu, 2013’den sonra 2. kez olmak üzere Ordu’daydı. Her ikisinde de, kendilerini dâvet ederek bizlerle buluşturan, gençlerle kaynaştıran Ensar Vakfı Ordu Şûbesi’ne, özellikle de başkan Olgun KÜÇÜK Bey’e teşekkür ediyoruz.
USTALAR, ÇIRAKLAR, GENÇLER…
Program çok güzeldi. Oğlum, İstanbul Bahçelievler İHL’de okurken orayı ziyâretlerinde gördükten başka burada da kendisini dinlemiş oldu. O akşam Ensar Gençlik ve salonu dolduran üniversite ve liselerimizden öğrenciler de oldukça coşkuluydular. Bu havayı solumayı önemsiyoruz. Hepimiz buralardan geldik. Nitekim, o akşam da eski günlerimize gitmiş gibi olduk.
Orada gençlere gelecek aşısı yapıldı. Kısaca, gelecek sizsiniz, ülke sizlerin omuzlarında yükselecek denildi. Bunun için de çok okumalı, iyi yetişmelisiniz mesajı verildi. Ancak tabiî bu, sâdece gençlerin meselesi değil. Onları kendi hâline bırakmak olmaz; onlara sâhip çıkılmalı. Kitap adına, kültür adına, irfan adına bir şeyler yapılmalı.
Peki, acabâ Bilâl Erdoğan’ın, kendisini ikidir dâvet eden Ensar Vakfı’nın, 3 yıl önce, gençliğin yetişmesi, insanlarımızın buluşması gâye ve hedefleri açısından çok fonksiyonel olacağı düşüncesiyle bin ümitle ve büyük hayâllerle açılan Kitabevi’nin kapatılmak zorunda kalındığından haberi oldu mu?
28 ŞUBATTA BİLE OLMADI!
20’de 20 kazanıp ta, 20 m2’lik bir Ensar Kitabevi’ni yaşatamayan -sözümüz onlara- bir sağduyu Ordu’sunun, başta seçilmişleri olmak üzere, cümle belediye, sendika, vakıf, dernek başkanları, bürokratlar, vekiller, siyâsetçiler, iş adamları, gökdelen mâlikleri, firma sâhipleri, müteahhitler, adı büyüğe çıkmış ekâbiri, hangi gençlik, dâva ve güzel geleceğimiz adına hangi gözle görünür başarıdan söz edebileceklerdir?
Kimse alınmasın. Ortada bir vebâl var ve bu hepimizin boynunda. 28 Şubatta bile kapatılmayan Ensar’ın, şu dönemde kılına zarar gelmesine gönlümüz râzı değil. Sağduyu adına yetkili ve sorumlu olanların da bu noktada duyarlılıkları bulunmalı.
HEM AYIP, HEM KAYIP!
Kusura bakmasınlar. Bizim için şu kadarcık kitabevinin kapanmış olması, her anlamda ekâbir ve rüesâmız, dolayısıyla hepimiz için bir züldür. Ayıptır. Ve de, bizim dâvâ hassâsiyetimiz, okuma azmimiz, kültür tutkumuz, gençliğe karşı görevimiz, hele hele bizleri yetiştirenlere, seçenlere, emânete, ecdâda, târihe, coğrayaya, misyonumuza vefâmız noktasında büyük bir kayıptır.
Kim ne derse desin, ortada büyük bir dertsizlik var. Bu anlamda dertsizlik te bir toplum ve grup için, insan olan insan için en büyük derttir. Ve diyoruz ki, bu gamsızlıkla bizim ya da sorumluların, gençliğe sâhip çıkmaktan söz etmeleri ne derece gerçekçi olabilir? Çünkü mesele ortada. Gösterge net! Allâh bilir ya, haberleri de yoktur. Çünkü yolları düşmemiştir hiç oraya. Problem de burada ya zâten.
GÖKDELENLER SÜNGÜ, AVM’LER MİĞFER!
Evet, yolda, köprüde, gökdelende, hes’te, (siyâsette, kitapla, kültürle, eğitim, kültür ve diyânetle ilgili olanlar da dâhil ve başta olmak üzere) sendikalarda iktidardayız. Lâkin kitapta, kültürde, edebiyâtta yerlerde sürünüyoruz. Ne olur biraz da mânevî kaygı, sorumluluk ve de dertlerimiz olsa? Oralarda da gözle görülür bir şeyler yapılsa.
Beyler, sormak gerekmez mi; kitapsız-deftersiz, okumasız-yazmasız, kültürsüz-irfansız göğün katına, denizin yatına, yolların son hattına kapıldık gidiyoruz. İnsanlar da peşimizden. Ama, nereye? Burada, keşke bunları Bilâl Bey’le paylaşabilseydik, bu da bir görevdi aslında diye düşünüyoruz. Ama, işte bakınız, biz de bu noktada görevimizi yapmamışız. Derdimizi dökmemişiz.
Derdini söylemeyen, dermanını bulmaz derler. Ama hiç olmazsa, belki, bu yazı vesîlesiyle kültürü, irfanı, medeniyeti, kitabı ağzından düşürmeyen, yazarlara ödül ötesinde değer verip Külliye’de ağırlayan Reis’in buralardaki ileri gelen ilgili ve yetkilileri meseleyle alâkadar olurlar. İnşâllâh diyerek mevzuyu bağlayıp, faydalı olacağımızı umalım.
REFERANDUM, ÜMİT; "EVET" BEŞÂRET…
Son olarak diyoruz ki, Evet, Referanduma kilitlendik. Her şeyde olduğu gibi, tüm bu yazdıklarımız noktasında da bir ümîdimiz orada. 16 Nîsan’dan sonra her şeyin farklı olacağı, iyiliklerin çoğalıp kötülüklerin azalacağı, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı vurgulanıyor.
Referandumun, bu anlamda Ordumuz, yurdumuz, özellikle milletimiz, gençliğimiz ve tüm insanlık için daha güzel ve beşâret dolu selâmetli günlerin habercisi olması temennîsiyle cümleye içten sevgi ve de saygılar sunuyor, sonsuz mutluluklar diliyoruz ves’selâm…