Mâlum, geçen Çarşamba, 2 Mayıs son gündü. Hattâ bu da, birkaç gün uzatılma dolayısıyla böyle olmuştu. Bir önceki gün de; MÎDE BULANDIRMASIN YETER başlıklı, seçilecek adaylardaki özellikleri anlatmaya çalışan bir manzûme yayınlamıştık. Aklımızda aday adayı olacağımız yoktu. Ancak, kimlerin adaylıklarını açıkladıklarını gün gün basında görüyor, tâkip ediyorduk.
Çoğu, çoğunluğun ilk defâ duyduğu isimlerdi. Çünkü çoğunun, tanınacak kadar yaşları yoktu. Hepsini de tebrik ediyor, heyecanlarına katılıyor, bu yaşta bir dâvâya gönül verip sorumluluk almaya çalışmalarını, medenî cesâretlerini her türlü takdîrin üstünde görüyoruz. Burası ayrı konu.
Gelgelelim, eski isimler de yıpranmış gözüküyordu. Meselâ, bu süreç ve daha öncesinde dolaştığımız yerlerde konuştuğumuz insanlar, -belki bize cemîle olsun diye,- eskilerden listede olan olursa oy vermeyeceklerini, Reis’te sıkıntı yok, ama vekil konusunda, en azından düşüneceğini söyleyen niceleri olmuştu. Dolayısıyla, eskilerin tutumlarından dolayı genel bir hoşnutsuzluk, daha doğrusu güvensizlik vardı.
Meselâ, mürâcaat sürecinde, dâirelerde evrak dolaştırırken, adaylığa başvurudan söz ettiğimiz kişiler, hemen dert dökmeye başladılar; öncelikle genel bir kibir hâlinden, küçümseme keyfiyetinden şikâyet ettiler. Gerek siyâsîlerin, onların şımarttığı âmirlerin, sendikacıların adâletsiz tutum ve icraatlarından dolayı rahatsızlıklarını dile getirdiler. Siz öyle olmayın, yine böyle aramızda olun, bizi unutmayın, tepeden bakmayın, bu bize yeter falan dediler.
Anlaşılan, ortada bir savrulma var. İmaj kayması var. Güvensizlik var. Partiyi, makâmı , elindeki her ne türden imkânı, gücü, kuvveti kendi mülkü görüp oraları madden ya da mânen suistimâl etme var, tahakküm ya da sükse aracı yapma var. Millet adına iş yapma yerine, kendi ya da birilerinin gizemli işlerini tâkip, onlar adına iş çevirme var. Bunu herkes dillendiriyor hemen hemen; ki, dâvâ, millet, memleket ve de ümmet adına, daha bu dünyâdayken çok acı sonuçları olabilecek bir durum bu.
Her neyse, listelere baktığımız geçen salının akşamında bunları düşünürken, bir de süreci izleyip te bizim gibi aynı duygu ve düşüncelere gark olan Ordu’dan bir yakınımız telefon açıp ta teşvik edince, mürâcaata karar verip o sabah yola koyulduk. Akşama da işlemleri tamamladık. Perşembe, Cuma günleri de kızımla berâber ilçeleri bir bir ziyârete gayret ettik. Yarıdan fazlasına bizzat gittik; gidemediğimiz yere telefon açtık, tanıdık ve dostları aradık. İki gün içerisinde olabileceği yapmaya çalıştık.
Diyoruz ki, bu süreç keşke daha uzun olabilseydi. Bizim insanlarımızla sohbet, muhabbet, hasbihâl çok güzel. Özellikle ilk gün, Gülyalı’dan sonra Kabadüz üzerinden Çambaşı, Zile Obası, Yeşilce’den Mesûdiye’ye doğru yol alışımız unutulacak gibi değil. Hava güzel, yayla güzel, manzara güzel, yol güzel, insanlarımız sıcak ve hasbî. Aynı güzergâhta, Gölköy, Gürgentepe, Ulubey devam ediyoruz. Öbür sabah Perşembe, Fatsa, sonrası Ünye, Kumru.
Yaprağıyle, çiçeğiyle, dokusuyla, kokusuyla burası Anadolu dostlar; her şey nasıl güzel olmaz ki; değil mi? Şimdi kısa geçtiğimiz gezi, gözlem, duygu, düşünce ve değerlendirmelerimizi ilerde daha geniş paylaşma imkânlarımız olur inşâllâh. Konuşacak çok şeyler var zîrâ.
Gel gelelim, bu bir nasip meselesi. Biz niyetimizi kurduk. Sevâbımız hazır Allâh’in izniyle. Çünkü biz büyük hayâllerle işe başladık. Büyük hayâller derken, her şeyden önce niyetimiz hâlis. Mâlum, Efendimiz (SAV) “Ameller niyetlere göredir.” buyurmuşlardır. Olursa da olmazsa da, niyetimizin büyüklüğü ve ihlâsı nispetinde mânevî bereket buluruz. Sonuçta, dâvânın temel özellikleri noktasında artılarımız varsa ve bu lnsanlarımızın dâvâmıza tereddütsüz teveccühlerine vesîle olacak boyuttaysa bu bizim sebep olarak yeter de artar bile. Mesele bu, hikâye bu sevgili dostlar; siyâsetimizin gerçeği de.
Diğer yandan, aralarında öğrencilerimizin de bulunduğu aday adaylarının çokluğunu bir fiilî duâ, bir bereket olarak görüyor, bu günlere çok şükür diyoruz. Daha düne kadar kimseler yoktu ortalıkta da, bu boşluktan yararlananlar ülkenin, hattâ ümmetin başına ne gâileler açtılar, hâlâ da açıyorlar.
Bu noktada,hele de gençlerimizin çokluğu daha da ümit verici. Rabbimiz, böyle ülkesi için samîmiyetle bir şeyler yapmak adına daha şimdiden elini taşın altına sokmak isteyen, dâvâ şuuruna sâhip gençlerimizin sayısını, daha daha çoğaltsın inşâllâh. Bu anlamda, temâyül günü delegeler oylarını kullanırken dışarıda meydanda o gençlerle tanışmak, onların heyecanını görmek te, ümit ve de kıvanç vericiydi. Rabbimiz bahtlarını açık, mutluluklarını ebedî eylesin inşâllâh. Âmin.
Daha o gün oylar Ankara’ya gitti; orada dökülüp sayılacak. Bunların direkt etkiden çok, nihâî kararda bir kriter olmak üzere değerlendirilmesi söz konusu. Şimdi biz, mülâkât için Ankara’ya çağrılma aşamasındayız. Sürenin kısalığından dolayı bu dönem STK temâyülü yapılmayacağa benziyor.
Ve de, her şeyden önemlisi, netîce îtibârıyle, 24 Hazîran 2018, 27. Dönem Milletvekilliği seçimimizin ülkemiz, gönül coğrafyamız ve de tüm dünyâ için hayırlar getirmesi, başımıza örülmek için pusuda bekletilen çorapları götürmesi dileğiyle cümleyi sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz.
Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler ves’selâm…