bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ŞUAYİP ÇAYIRI’NDAN, ULUBEY MEYDANI’NA…

        Daha öncesi de var da biz Cumadan başlayalım. O günü Şuayip’te cenâze vardı. Annemin, “bize en az annemiz kadar şefkât gösterdi, çok merhametli ve ilgili davrandı, bizde çok emeği var, mekânı cennet olsun” deyip sitâyişle andığı 2. annesinin yeğeni; sevgisi, sempatisi, tebessüm ve sıcaklığıyla herkesin kendine yakın hissettiği, candan biri olarak kabul ettiği, dolayısıyla adını kısaca İBİCAN diye anarak muhabbet kültürümüze hediye ettiği, yaşı asra yaklaşan Küpüçoğlu İbrâhim Dede ölmüştü. İstanbul’daki küçük oğlu Yılmaz Bey, karşı komşumuz Sâlih’in yakın arkadaşı olup o da oraya gidiyor olunca, birlikte çıktık yola. Kafa denkliği de olunca çok güzel bir yolculuk yaptık ve dostlarla güzel saatleri, muhabbetli dakîkaları birlikte paylaştık. ÇAYIRDAN KÖPRÜYE... Sâlih, daha başta, girişte, Şuayip Çayırı’na bayıldı. Arabasını kuyunun yanına park etti. Güzel, tatlı bir tepenin eteğinde dümdüz bir çayır. Hele bir yazın gelip de orada oynayan gençleri, koşuşturan çocukları görse hepten mest olur. Bir de, eskiden burada kurulan panayırlar, yapılan etkinlik ve eğlenceler var ki tamâmen araştırma konusu. Şuayip zâten, fırını, sağlık ocağı, kahve ve dükkânlarıyla öteden beri bir kasaba hüviyetinde. Bu özelliği hâlâ da devam ediyor ve de daha da artacak. Zîra, tekrar güreş organizeleri başladı. Dereyolu hemen karşısından geçiyor. Bir de Eymür’le araya, o hep konuşulagelen köprü yapılırsa, her iki taraftan öte Ulubey için de çok iyi olacak. Çatalkaya’nın oralara, plânlanan 2. Organize Sanâyi Bölgesi de yapılınca Şuayib’in popülaritesi daha da artacak mutlakâ. BURASI EYMÜR MÜYDÜ? Her neyse, câmiye girdik. Hoca hutbeye çıktı. Baktım en önde sağ yanda eski Eymür muhtarımız Haşmet Durmuş Ağabey’i de görünce bir an kendimi Eymür’de hissettim. İmam Ergun Köse  hocamız da, 20 yılı aşkın Eymür’de görev yaptıktan sonra geçen aylarda rotasyonla buraya geldi. Şuayib’in görevlisi ve aynı zamanda dâmâdı  olan Çanakkaleli Nazif Hoca da Eymür’e gitti. Yeni görevleri tekrar, hem kendileri, âileleri, hem de cemaatleri ve de yöreleri, hepimiz için hayırlı olsun. Bizim Sâlih, hutbeyi ve Hocayı çok beğenmiş. “Hutbe çok güzeldi. Az ve özdü. Mesaj çok çarpıcıydı” diyor ve her fırsatta tekrarlıyor. Yolda olduğu kadar, Ordu’ya geldiğimizde, mekânında sohbet ederken de çevresindekilerle bir-kaç kez paylaştı. Hadis şöyle: “Bir kimse, Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” Diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir?!” (Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’I-Kur’ân, 3) CEVİZLİK, FINDIKLI DERKEN… Cumâ’dan çıkışta, İbrâhim Yüksel Hoca’nın kıldırdığı cenâze namazının ardından Cevizlik, Fındıklı üzerinden Ulubey’e çıktık. İkimizi de buraya çeken Ulubey sevgisiyle sokakları arşınladık. İlk merakımız meydandı tabiî ki. Proje bitmiş değil, lâkin şu hâliyle bile çok güzel bir eser ortaya çıkacağı belli oluyor. Hele, Ziraat Odası’na doğru, Arnavut taşı stili o tatlı yol meydana ayrı bir hava katmış. Park tarafı inşaat hâlinde. Şunu da belirtmek gerekir ki, hani, kamyonların kasalarında bir yerlerde; “Geç kaldı desinler, geçmiş olsun demesinler!” diye bir şoför edebiyatı vardır ya; aynen onun gibi. Demek istediğimiz, proje biraz gecikiyor gibi belki ama, meydan hakîkâten güzel oluyor. Heyecanlanmamak elde değil. Hele bir de yazın, kestâne çiçeklerinin havaya ve manzaraya kattığı letâfetle birlikte orada volta atmanın, çay yudumlamanın keyfine doyum olmayacaktır. Bir de bu meydanın dolup taştığını, yanlarında güzel yerler, bereketli mağazalar, cezb’eden şık mekânların cıvıl cıvıl olduğunu düşününüz. Bu duygularımızı ve aklımıza takılanları sayın başkan ve yardımcısıyla paylaşmak istedik lâkin, toplantıya gitmiş bulunmaları dolayısıyla nasip olmadı. Tebriklerimizi şimdilik buradan iletiyoruz. İnşâllâh bitince birlikte, mutluluğu paylaşarak, muhabbetle dolaşmanın hazzını yaşayacağızdır. Ziraat Odası ve gazetemize uğradık. Buralarda hasbihâl ettik. Yemek sonrası, Yavuz Kardeş’in çayını içtik. İkindiyi Eski Câmi’de kıldık. Bizim, gittiği yerde bir ezan okumak hevesimizi bilen Rahmi Hocamız sağolsun, "niye gelmedin?" dedi. Merkezî ezanın, öğlede olduğu gibi yeni câmide okunacağını düşünmüş olduğumuzdan, ona bakmadan direk içeriye geçtiğimize biz de hayıflandık ama, bunu, Ordu’da, yolcu uğurlamak için gittiğimiz garajın ordaki Ulu Câmi’de yatsıyla tevâfukan telâfi ettik elhamdülillâh… DERGİ OKUMAK CÂİZ Mİ?! Karıştırdığımız dergileri, çevirdiğimiz gazete sayfalarını, oralardan aldığımız ve sizlerle paylaşmayı çok istediğimiz diğer hususları mecbûren bir yana bırakıyoruz. Dünyâda neler var neler?! Allâh, bunca olumsuzlukların olduğu bir dünyâda olumluluklar için yeterince çabası olmayan bizlere acısın da intibah nasip eylesin. Cümlemizin bu anlamda yardımcısı olsun. Zîra, böyle yaşanan bir dünyânın âkıbet ve özellikle âhiretinden çok korkup titremek ve de kendine dönmek gerekir diye düşünüyoruz.   Sevgili okurlar; baharın habercisi güzel havaların insanı dışarıya, bağlara-bahçelere, köylere koşturduğu, fındık başta olmak üzere bütün nebâtatı coşturduğu Cumartesi, Pazar ve köydeki dolapta bu defâ tekrar elime geçip de takıldığım, rahmetli babamın ta askerlik zamânı cep ajandasında tuttuğu notlardan bölümlerle berâber Eymür seyri konusunu bir başka defâya, meselâ sene-i devriyeye bırakarak bu günkü yazıyı da hayırlısıyla bağlayalım inşâllâh. Her şeyin hayırlısı olması dilek, arzu ve temennîsiyle sağ ve esen kalınız ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2015 - Salı

ŞUAYİP ÇAYIRI’NDAN, ULUBEY MEYDANI’NA…

        Daha öncesi de var da biz Cumadan başlayalım. O günü Şuayip’te cenâze vardı. Annemin, “bize en az annemiz kadar şefkât gösterdi, çok merhametli ve ilgili davrandı, bizde çok emeği var, mekânı cennet olsun” deyip sitâyişle andığı 2. annesinin yeğeni; sevgisi, sempatisi, tebessüm ve sıcaklığıyla herkesin kendine yakın hissettiği, candan biri olarak kabul ettiği, dolayısıyla adını kısaca İBİCAN diye anarak muhabbet kültürümüze hediye ettiği, yaşı asra yaklaşan Küpüçoğlu İbrâhim Dede ölmüştü. İstanbul’daki küçük oğlu Yılmaz Bey, karşı komşumuz Sâlih’in yakın arkadaşı olup o da oraya gidiyor olunca, birlikte çıktık yola. Kafa denkliği de olunca çok güzel bir yolculuk yaptık ve dostlarla güzel saatleri, muhabbetli dakîkaları birlikte paylaştık.

ÇAYIRDAN KÖPRÜYE...

Sâlih, daha başta, girişte, Şuayip Çayırı’na bayıldı. Arabasını kuyunun yanına park etti. Güzel, tatlı bir tepenin eteğinde dümdüz bir çayır. Hele bir yazın gelip de orada oynayan gençleri, koşuşturan çocukları görse hepten mest olur. Bir de, eskiden burada kurulan panayırlar, yapılan etkinlik ve eğlenceler var ki tamâmen araştırma konusu. Şuayip zâten, fırını, sağlık ocağı, kahve ve dükkânlarıyla öteden beri bir kasaba hüviyetinde. Bu özelliği hâlâ da devam ediyor ve de daha da artacak. Zîra, tekrar güreş organizeleri başladı. Dereyolu hemen karşısından geçiyor. Bir de Eymür’le araya, o hep konuşulagelen köprü yapılırsa, her iki taraftan öte Ulubey için de çok iyi olacak. Çatalkaya’nın oralara, plânlanan 2. Organize Sanâyi Bölgesi de yapılınca Şuayib’in popülaritesi daha da artacak mutlakâ.

BURASI EYMÜR MÜYDÜ?

Her neyse, câmiye girdik. Hoca hutbeye çıktı. Baktım en önde sağ yanda eski Eymür muhtarımız Haşmet Durmuş Ağabey’i de görünce bir an kendimi Eymür’de hissettim. İmam Ergun Köse  hocamız da, 20 yılı aşkın Eymür’de görev yaptıktan sonra geçen aylarda rotasyonla buraya geldi. Şuayib’in görevlisi ve aynı zamanda dâmâdı  olan Çanakkaleli Nazif Hoca da Eymür’e gitti. Yeni görevleri tekrar, hem kendileri, âileleri, hem de cemaatleri ve de yöreleri, hepimiz için hayırlı olsun.

Bizim Sâlih, hutbeyi ve Hocayı çok beğenmiş. “Hutbe çok güzeldi. Az ve özdü. Mesaj çok çarpıcıydı” diyor ve her fırsatta tekrarlıyor. Yolda olduğu kadar, Ordu’ya geldiğimizde, mekânında sohbet ederken de çevresindekilerle bir-kaç kez paylaştı. Hadis şöyle: “Bir kimse, Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” Diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir?!” (Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’I-Kur’ân, 3)

CEVİZLİK, FINDIKLI DERKEN…

Cumâ’dan çıkışta, İbrâhim Yüksel Hoca’nın kıldırdığı cenâze namazının ardından Cevizlik, Fındıklı üzerinden Ulubey’e çıktık. İkimizi de buraya çeken Ulubey sevgisiyle sokakları arşınladık. İlk merakımız meydandı tabiî ki. Proje bitmiş değil, lâkin şu hâliyle bile çok güzel bir eser ortaya çıkacağı belli oluyor. Hele, Ziraat Odası’na doğru, Arnavut taşı stili o tatlı yol meydana ayrı bir hava katmış. Park tarafı inşaat hâlinde.

Şunu da belirtmek gerekir ki, hani, kamyonların kasalarında bir yerlerde; “Geç kaldı desinler, geçmiş olsun demesinler!” diye bir şoför edebiyatı vardır ya; aynen onun gibi. Demek istediğimiz, proje biraz gecikiyor gibi belki ama, meydan hakîkâten güzel oluyor. Heyecanlanmamak elde değil. Hele bir de yazın, kestâne çiçeklerinin havaya ve manzaraya kattığı letâfetle birlikte orada volta atmanın, çay yudumlamanın keyfine doyum olmayacaktır.

Bir de bu meydanın dolup taştığını, yanlarında güzel yerler, bereketli mağazalar, cezb’eden şık mekânların cıvıl cıvıl olduğunu düşününüz. Bu duygularımızı ve aklımıza takılanları sayın başkan ve yardımcısıyla paylaşmak istedik lâkin, toplantıya gitmiş bulunmaları dolayısıyla nasip olmadı. Tebriklerimizi şimdilik buradan iletiyoruz. İnşâllâh bitince birlikte, mutluluğu paylaşarak, muhabbetle dolaşmanın hazzını yaşayacağızdır.

Ziraat Odası ve gazetemize uğradık. Buralarda hasbihâl ettik. Yemek sonrası, Yavuz Kardeş’in çayını içtik. İkindiyi Eski Câmi’de kıldık. Bizim, gittiği yerde bir ezan okumak hevesimizi bilen Rahmi Hocamız sağolsun, "niye gelmedin?" dedi. Merkezî ezanın, öğlede olduğu gibi yeni câmide okunacağını düşünmüş olduğumuzdan, ona bakmadan direk içeriye geçtiğimize biz de hayıflandık ama, bunu, Ordu’da, yolcu uğurlamak için gittiğimiz garajın ordaki Ulu Câmi’de yatsıyla tevâfukan telâfi ettik elhamdülillâh…

DERGİ OKUMAK CÂİZ Mİ?!

Karıştırdığımız dergileri, çevirdiğimiz gazete sayfalarını, oralardan aldığımız ve sizlerle paylaşmayı çok istediğimiz diğer hususları mecbûren bir yana bırakıyoruz. Dünyâda neler var neler?! Allâh, bunca olumsuzlukların olduğu bir dünyâda olumluluklar için yeterince çabası olmayan bizlere acısın da intibah nasip eylesin. Cümlemizin bu anlamda yardımcısı olsun. Zîra, böyle yaşanan bir dünyânın âkıbet ve özellikle âhiretinden çok korkup titremek ve de kendine dönmek gerekir diye düşünüyoruz.

 

Sevgili okurlar; baharın habercisi güzel havaların insanı dışarıya, bağlara-bahçelere, köylere koşturduğu, fındık başta olmak üzere bütün nebâtatı coşturduğu Cumartesi, Pazar ve köydeki dolapta bu defâ tekrar elime geçip de takıldığım, rahmetli babamın ta askerlik zamânı cep ajandasında tuttuğu notlardan bölümlerle berâber Eymür seyri konusunu bir başka defâya, meselâ sene-i devriyeye bırakarak bu günkü yazıyı da hayırlısıyla bağlayalım inşâllâh. Her şeyin hayırlısı olması dilek, arzu ve temennîsiyle sağ ve esen kalınız ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.