bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

SARAYCIK, KUMRU; EYMÜR, ULUBEY…

Bu Pazar Kumru’daydık. Geçince, 3. Km’de Erikçeli, 6’da Balı Mahallesi var. Balı’da GÖV Âilesinin misâfiriyiz. Güzel bir mahalle. Verimli bir toprağı var. Sebze, meyve nâmına her şey mevcut. İncir, Üzüm, ceviz, armut, elma, ıhlamur ilk gözümüze çarpanlar. Buralarda mısır tarlaları hepten yok değil. Bol alaf, çıtıman ve de yığın gördük.  Tarla bereketi devam ediyor. Hattâ, patates dahî ekmişler. Şu an yemyeşil pancar deryâsı. Bunlar bizim görüp te ilk aklımıza gelenler. Sorsak daha neler söylerlerdi kim bilir. Bizim buralarda böyle tarlalar ve pancarlı, fasulyeli, zalıtlı, pezikli, hoşgıranlı hasatlar kalmadığı için, ister istemez çocukluğumuzun o bol ürünlü günlerini hatırladık bunları görünce. Fındık için onlar da geçen senekinden az diyorlar; ama, Allâh bereket versin, hazırını yemeye nasip etsin demeyi de ihmâl etmiyorlar. Şükürdeler yâni. Yakacağız, yıkacağız, fiyat ta etmiyor, lânet olsun sözleri yok. Mütevekkil insanlar. Rabbim selâmet versin. Cümleye, hepimize ve de cümle ehl-i îmâna. Âmin… Bir hoşumuza giden şey daha oldu ki, kız yeri görülmeye gidildiği için bir minibüsten fazlaydık. Onlar daha da fazlaydı tabiatıyla. Namazı en iyisi câmide kılalım, hem şöyle köyü gezelim denildiğinde dışarı çıkıldı. Meğer az yukarda bir market varmış. Alnında ÇANKAYA MARKET yazıyor. Soyadlarıymış. oKöy yerde adam marketin yanına lokal gibi bir yer, yanı başına da mescid, abdest yerleri falan yapmış. Rahatlıkla abdest tâzeledik, ellerimizi sabunladık. Kendilerine çok duâ ettik. Sonra o arkadaş minibüsüyle geçerken, sâhibi bu dediler; ona da bizzat takdir ve teşekkürlerimizi ilettik. Her neyse, yedik-içtik. İkramlar çok güzeldi. Her şeyden önce ortada bir bereket, samîmiyet, ünsiyet kendini belli ediyor. Adamlar insan yâni. Güzel kaynaşma oldu. Muhabbet kuruldu. Gocamanlarla şakalaşıldı. Onlar daha önce kızın köyüne gelmişler Saraycık’a. Biz de gitmiş olduk böylece. Her şey yolunda. İki taraf ta müspet. Çocuklar da öyle. Önümüzdeki hafta sonu kızı istemeye gelecekler. İnşâllâh hayırlısı. Darısı, sıradakilerin başına!... BALI’DAN ERİKÇELİ’YE… Artık kalkma zamânı. Bizimkiler hareket ettiler. Biz Erikçeli’de, daha önce yine burada kendisinden söz ettiğimiz, Ordu Devlet Hastânesi’ne,  ziyâret için gittiğimizde, hastamızla aynı odada bulunmaları vesîlesiyle tanıştığımız 85’lik Celâl Dinleyen amca ve eşi Nigâr Teyze’ye uğradık. Köyleri çok güzel. Okul faal. Yanında câmi. Dükkânlar. Bayağı düzlük, bolluk-bereket bir yer. Hani ne derler; âdetâ, cennetten bir köşe. Onların da bir düzine çocuklarından yanlarında bir tek Nebil isimli oğlu, gelini ve iki torunu var. Diğerleri, çelik-çocuk, hepsi gurbette. Hattâ birisinin Tekirdağ Saray’da olduğunu öğrenince hemen telefon açıp tanıştık. Çünkü biz de Lüleburgaz’da görev yaparken ve daha sonraki yıllarda âilece oralara ziyâretlere gitmiştik. Hârun Dinleyen Hocayla, biraz oralardan, ortak tanışlardan konuştuk. İkimiz de memnûniyetimizi ifâde ederek ayrıldık. İnşâllâh görüşmek te nasip olur. Sevgili okurlar. Memleketimizin her tarafı ayrı güzel. Tabiî ki, bu her yerler de güzel insanlarıyla güzel. Rabbimiz çelik-çocuklarımız başta olmak üzere, cümleyi hayırlılarla karşılaştırsın inşâllâh. Özellikle de ev kuracakları. Celal Amca da bu noktada mâruzatta bulundu bize. Bir torunum var dedi. Mâdem böyle işlerle ilgileniyorsunuz falan dedi, üzerimize yük attı. Çok haklı. Gerçekten büyük bir problemle karşı karşıyayız. Şöyle bir bakınca kız çok, oğlan da! Ama, evlendirmeye çıkıp ta aradığınızda bulamıyorsunuz! İşte burada da Allâh için yardımlaşmak şart. Münâsip evliliklerin yapılması noktasında toplum olarak bir şeyler yapılması lâzım. Aksi hâlde, uygun gibi görünen, fakat gerçekte hiç te öyle olmayan evlilikler büyük dert. Öncelikle çocuklara yazık oluyor sonuçta. İNCİR, KESTÂNE; BURSA, ORDU… Sevgili dostlar. Konuyu değiştirelim. Çünkü, bu zâten bitmez. Bir de, bir önceki Pazar köye gittiğimde bir bir dolaşıp, azdan-çoktan nasiplendiğim incirler gibi, yazdan kalma konulardan bir değini kokteyli sunmaya çalışalım. İşte incir dedik ya; bu yıl, hava şartlarından mı nedir, tad olarak öncekilere nazaran kıvâmını bulmamış olsa da yine de peşinden koştuk. Emeklerimiz de boşa çıkmadı. Hattâ, sözünü ettiğimiz 16 Ekim pazarında, akşam eve götürüp çocuklara ikram bile ettik birer ikişer de olsa. Çok şükür. Rabbimiz, Kur’anda, zeytinle birlikte adı geçen ve adına sûre olan (TÎN)incir meyvesini çocuklarımızla ve de tüm sevdiklerimizle, ehl-i îmanla berâber Cennette yemeyi de nasîp etsin cümlemize inşâllâh… Âmin… Pazardan sonra Pazartesi de gittim köye. O günün duygu, düşünce ve gözlemlerini ayrıca yazmak lâzım. Ancak şimdi şu kadarından kısaca söz edelim ki; sarp bahçelere yol açılması vesîlesiyle yıllar öncesi yürüme gittiğimiz, atla yük çektiğimiz ağaçlıklı yerlere uğradık. Bir ara pat diye önümüze bir kestâne düştüğünü görünce birden, 50 sene öncesine gitmiş gibi olduk. Hey gidi, ellerimizin kanaması pahasına kestâne kovuşturduğumuz günler! Ve hey gidi Ulubey! Sana, insanlarına ve Kestâne ağaçlarına selâm olsun! Ordumuz Boztepe ve teleferiğiyle, sen de kestâne ağaçlarınla yeşil Bursa’yı hatırlatıyorsun. İkinizin de Bursa yanının hep yaşaması, Rabbimizin bizleri bu dünyâda da, öbür dünyâda da yeşilliklerden cüdâ kılmaması niyâzıyla cümleye sevgiler, saygılar ve de sonsuz mutluluk dilekleri wes’selâm…
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2016 - Salı

SARAYCIK, KUMRU; EYMÜR, ULUBEY…

Bu Pazar Kumru’daydık. Geçince, 3. Km’de Erikçeli, 6’da Balı Mahallesi var. Balı’da GÖV Âilesinin misâfiriyiz. Güzel bir mahalle. Verimli bir toprağı var. Sebze, meyve nâmına her şey mevcut. İncir, Üzüm, ceviz, armut, elma, ıhlamur ilk gözümüze çarpanlar. Buralarda mısır tarlaları hepten yok değil. Bol alaf, çıtıman ve de yığın gördük.  Tarla bereketi devam ediyor. Hattâ, patates dahî ekmişler. Şu an yemyeşil pancar deryâsı.

Bunlar bizim görüp te ilk aklımıza gelenler. Sorsak daha neler söylerlerdi kim bilir. Bizim buralarda böyle tarlalar ve pancarlı, fasulyeli, zalıtlı, pezikli, hoşgıranlı hasatlar kalmadığı için, ister istemez çocukluğumuzun o bol ürünlü günlerini hatırladık bunları görünce.

Fındık için onlar da geçen senekinden az diyorlar; ama, Allâh bereket versin, hazırını yemeye nasip etsin demeyi de ihmâl etmiyorlar. Şükürdeler yâni. Yakacağız, yıkacağız, fiyat ta etmiyor, lânet olsun sözleri yok. Mütevekkil insanlar. Rabbim selâmet versin. Cümleye, hepimize ve de cümle ehl-i îmâna. Âmin…

Bir hoşumuza giden şey daha oldu ki, kız yeri görülmeye gidildiği için bir minibüsten fazlaydık. Onlar daha da fazlaydı tabiatıyla. Namazı en iyisi câmide kılalım, hem şöyle köyü gezelim denildiğinde dışarı çıkıldı. Meğer az yukarda bir market varmış. Alnında ÇANKAYA MARKET yazıyor. Soyadlarıymış. oKöy yerde adam marketin yanına lokal gibi bir yer, yanı başına da mescid, abdest yerleri falan yapmış. Rahatlıkla abdest tâzeledik, ellerimizi sabunladık. Kendilerine çok duâ ettik. Sonra o arkadaş minibüsüyle geçerken, sâhibi bu dediler; ona da bizzat takdir ve teşekkürlerimizi ilettik.

Her neyse, yedik-içtik. İkramlar çok güzeldi. Her şeyden önce ortada bir bereket, samîmiyet, ünsiyet kendini belli ediyor. Adamlar insan yâni. Güzel kaynaşma oldu. Muhabbet kuruldu. Gocamanlarla şakalaşıldı. Onlar daha önce kızın köyüne gelmişler Saraycık’a. Biz de gitmiş olduk böylece.

Her şey yolunda. İki taraf ta müspet. Çocuklar da öyle. Önümüzdeki hafta sonu kızı istemeye gelecekler. İnşâllâh hayırlısı. Darısı, sıradakilerin başına!...

BALI’DAN ERİKÇELİ’YE…

Artık kalkma zamânı. Bizimkiler hareket ettiler. Biz Erikçeli’de, daha önce yine burada kendisinden söz ettiğimiz, Ordu Devlet Hastânesi’ne,  ziyâret için gittiğimizde, hastamızla aynı odada bulunmaları vesîlesiyle tanıştığımız 85’lik Celâl Dinleyen amca ve eşi Nigâr Teyze’ye uğradık.

Köyleri çok güzel. Okul faal. Yanında câmi. Dükkânlar. Bayağı düzlük, bolluk-bereket bir yer. Hani ne derler; âdetâ, cennetten bir köşe.

Onların da bir düzine çocuklarından yanlarında bir tek Nebil isimli oğlu, gelini ve iki torunu var. Diğerleri, çelik-çocuk, hepsi gurbette. Hattâ birisinin Tekirdağ Saray’da olduğunu öğrenince hemen telefon açıp tanıştık. Çünkü biz de Lüleburgaz’da görev yaparken ve daha sonraki yıllarda âilece oralara ziyâretlere gitmiştik. Hârun Dinleyen Hocayla, biraz oralardan, ortak tanışlardan konuştuk. İkimiz de memnûniyetimizi ifâde ederek ayrıldık. İnşâllâh görüşmek te nasip olur.

Sevgili okurlar. Memleketimizin her tarafı ayrı güzel. Tabiî ki, bu her yerler de güzel insanlarıyla güzel. Rabbimiz çelik-çocuklarımız başta olmak üzere, cümleyi hayırlılarla karşılaştırsın inşâllâh.

Özellikle de ev kuracakları. Celal Amca da bu noktada mâruzatta bulundu bize. Bir torunum var dedi. Mâdem böyle işlerle ilgileniyorsunuz falan dedi, üzerimize yük attı.

Çok haklı. Gerçekten büyük bir problemle karşı karşıyayız. Şöyle bir bakınca kız çok, oğlan da! Ama, evlendirmeye çıkıp ta aradığınızda bulamıyorsunuz! İşte burada da Allâh için yardımlaşmak şart. Münâsip evliliklerin yapılması noktasında toplum olarak bir şeyler yapılması lâzım. Aksi hâlde, uygun gibi görünen, fakat gerçekte hiç te öyle olmayan evlilikler büyük dert. Öncelikle çocuklara yazık oluyor sonuçta.

İNCİR, KESTÂNE; BURSA, ORDU…

Sevgili dostlar. Konuyu değiştirelim. Çünkü, bu zâten bitmez. Bir de, bir önceki Pazar köye gittiğimde bir bir dolaşıp, azdan-çoktan nasiplendiğim incirler gibi, yazdan kalma konulardan bir değini kokteyli sunmaya çalışalım.

İşte incir dedik ya; bu yıl, hava şartlarından mı nedir, tad olarak öncekilere nazaran kıvâmını bulmamış olsa da yine de peşinden koştuk. Emeklerimiz de boşa çıkmadı. Hattâ, sözünü ettiğimiz 16 Ekim pazarında, akşam eve götürüp çocuklara ikram bile ettik birer ikişer de olsa. Çok şükür. Rabbimiz, Kur’anda, zeytinle birlikte adı geçen ve adına sûre olan (TÎN)incir meyvesini çocuklarımızla ve de tüm sevdiklerimizle, ehl-i îmanla berâber Cennette yemeyi de nasîp etsin cümlemize inşâllâh… Âmin…

Pazardan sonra Pazartesi de gittim köye. O günün duygu, düşünce ve gözlemlerini ayrıca yazmak lâzım. Ancak şimdi şu kadarından kısaca söz edelim ki; sarp bahçelere yol açılması vesîlesiyle yıllar öncesi yürüme gittiğimiz, atla yük çektiğimiz ağaçlıklı yerlere uğradık. Bir ara pat diye önümüze bir kestâne düştüğünü görünce birden, 50 sene öncesine gitmiş gibi olduk. Hey gidi, ellerimizin kanaması pahasına kestâne kovuşturduğumuz günler!

Ve hey gidi Ulubey! Sana, insanlarına ve Kestâne ağaçlarına selâm olsun! Ordumuz Boztepe ve teleferiğiyle, sen de kestâne ağaçlarınla yeşil Bursa’yı hatırlatıyorsun. İkinizin de Bursa yanının hep yaşaması, Rabbimizin bizleri bu dünyâda da, öbür dünyâda da yeşilliklerden cüdâ kılmaması niyâzıyla cümleye sevgiler, saygılar ve de sonsuz mutluluk dilekleri wes’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.