bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

GÖNÜL DAĞI, FINDIK BAĞI!...

Hatırlayacaksınız, 1 ay kadar önce burada AMAN ORMANCI, YAMAN ORMANCI!başlıklı bir yazımız yer almıştı. Orada, onun anlattıkları ekseninde eski günlere dâir hâtıra ve manzaralara yer vermiştik. O yazılanlar şimdi çok daha kıymetli. Çocukları benden o gazeteyi istediler ve merakla okudular. Muhtemelen saklayacaklar. Keşke daha fazla konuşup not alsaydık. Ve keşke, hepimizin böyle alışkanlıkları olsa da onların anlattıklarını kayda geçirsek. İnanın onlar da büyük bir hazîne teşkil edecektir. Bunu, siz okurlarımızın, çevresindeki böylesi insanları konuşturup yazmaları için söylüyorum. Sözün özü çevremizde ne romanlar, ne hikâyeler, ne efsâneler var da farkında değiliz. Başkalarının yazdığı hayâlî şeyleri tâkip etmekten yanı başımızdaki değerlerle ilgilenemiyoruz. Elden gidince fark ediyoruz, o da belki ama iş işten geçmiş oluyor. Her neyse, bu kadarını hatırlattıktan sonra asıl konumuza geçelim, Söz konusu yazıda, kendisinin çeşitli hastalıklarla mücâdele ettiğinden ve de hayâtının bir nevî KIL ÜZERİNDE gittiğinden söz etmiştik. İşte o günlerden bir ay sonra vefat haberini aldık. Hepimiz için mutlak âkibet bu. Rabbimiz hepimize de hayırlısından versin. Cümlemizin hayâtını da, memâtını da hayırlı eylesin. Evet, köyümüzün bir iyi insanı, gülen yüzü, duygulu yüreği, şefkâtle çarpan bir kâlbi daha durmuştu. Sevgi ormanımızın bir çınarı daha devrilmiş, merhamet ufkunun bir yıldızı daha sönmüştü.  ADI GİBİYDİ... Nasıl bilirsiniz sorusuna yüzlerce kişinin yürekten ve hep bir ağızdan İYİ BİLİRİZ; ALLÂH RAHMET EYLESİN! dediği gibi biz de bu yazı vesîlesiyle bunu tekrarlıyoruz. Adı gibi Halildi, dosttu yâni, yüzü güleç, eli açıktı, ganî gönüllüydü. Allâh ganî ganî rahmet eylesin… Başta, geçen gün bizi ziyâret eden oğlu Zeki Gümüşsoy olmak üzere tüm âile efrâdı ve yakınlarına da sabr-ı cemîller niyâz ediyoruz. Halil Gümüşsoy Amca, aynı zamanda Ordumuzun tanınmış esnafındandı. ORBUZ diye bilinen müessesenin kurucusu ve sâhibiydi. Buradaki marangoz ve buzdolapçı esnafının öncülerindendi. Kendisi son yıllarda, Öğretmenler Sitesi altındaki yerini kapatmış ama oğlu ve torunları İstanbul’da aynı isim altında iîmâlât ve ticâretlerini sürdürüyorlar. Hattâ, kendilerini bu iş koluna öylesine vermişlerki, bir torununu soğutma sistemleri üzerine mühendis olarak yetiştirmişler, şu an GÜLLÜOĞLU, HELVACIZÂDE, HACI BOZAN OĞULLARI gibi bir çok ünlü firmanın pastane, unlu mâmul, kumpir reyonlarını, soğuk hava depolarını, Endüstriyel Mutfak Ekipmanlarını onlar kurmuşlar, kuruyorlar. ORBUZDİZAYN olarak, işlerini daha bilimsel ve profesyonel boyuta taşımış, geliştirmiş vaziyetteler. EYMÜR'DEN TEYNELİ'YE... Geçtiğimiz hafta cenâze dolayısıyla buralardaydılar. Şimdi işlerinin başına döndüler. Ölenle ölünmüyor. Hayat devam ediyor. Artık onların her hayırlı ve başarılı çalışmalarından, bu çığırı açıp işi başlatanlara da bir pay düşüyor. Dolayısıyla, geride kalanlar, hem önden gidenler, hem de kendileri için hayırlı olanın peşinden koşmak ve başarıya odaklanmak durumundalar. Rabbimiz, bu anlamda onların,  bizlerin ve de hepimizin yardımcısı olsun inşâllâh… Aynı gün Teyneli’de de bir cenâze vardı. İkindide de oradaydık. Tevâfuka bakın ki, bu cenâze de, yine aynı iş kolundan, KARAKOÇ SOĞUTMA firması sâhibi Enver Karakoç’un babasının cenâzesiydi. Prof. Dr. Yusuf Karakoç’un da ağabeyi. Geçen akşam tâziyeye gittiğimizde, halamızın dâmâdı olan oğluna, kendisini pek hatırlamadığımızı söylediğimizde, babasının 25 yıldır felçli, son iki yıldır da hiç dışarı çıkamaz durumda olduğunu, çarşıya falan da inemediğini söyledi. Herkes onun da çok iyi bir insan olduğunu söylüyor. Sağanak yağmurla berâber uğurladığımız Mustafa Amcamızın da mekânı cennet olsun. Rabbimiz, ismini taşıdığı Efendimiz(SAV)e komşu eylesin… Âmin… HEM ZİYÂRET, HEM TİCÂRET...   Bayramdan başlamak sûretiyle günlerimiz hep böyle gitmeler, gelmeler, uğramalar, ziyâretlerle geçti. Önceki Cumartesi Yılmaz Amcamızın Eymür’deki evinde Hacc Dâveti vardı. Başka hacı ziyâretleri de yaptık. Hasta ziyâretleri derken vakitler geçiyor. Düğünleri söylemeye gerek yok. Bayramdan bu yana her gün birer-ikişer devam ediyor. Nikâhta kerâmet vardır. Tüm merâsimler hem evlenen gençler, hem âileler, hem de toplum için hayırlı olsun. Onlardan, milletine-memleketine, coğrafyasına ve tüm insanlığa faydalı olma niyet ve gayretiyle çalışan nesiller meydana gelsin inşâllâh. KİM, NEYE BAĞIMLI? Mâlum, ortalığın durumu meydanda. İçimiz-dışımız, yanımız-yöremiz yangın yeri. İnsanlarımız hep paragöz. Fındık fiyatı arttıkça bencillik daha da artıyor. Bu çıkar gidişinin sonu nereye çıkar acabâ? Bu toplum değişmek zorunda. Deveyi yârdan uçuran bir tutam ottur diye bir söz var. Madde tutkusu bağımlılık hâline gelmiş. Gençlerdeki uyuşturucu mâlum. Ya yetişkinler? Onları da para tutku, kaygı ve köleliği insanlıktan çıkarıyor. Bir tek madden ölmek mi ölmektir? Ya ruh? Rûhun ölmesi, maddenin ölmesinden daha korkunç değil midir? Bir düşünelim bakalım! Doğrusu, yaza yaza bir yere geldik farkında olmadan ama, burası önemli bir yer gâlibâ. Burada biraz durup düşünelim en iyisi! Hem de iyi düşünelim. Bedenimiz ve onun düzen ve sağlığına dâir hassâsiyetlerimizin binde birini de mâneviyâtımız için gösterip göstermediğimizi gözden geçirip değerlendirelim.  FINDIK BAĞI! Sözü uzatmadan, şöyle bir soruyla işi bağlayalım: Şu an fındık umulmadık bir fiyata ulaştığı hâlde ve bir kesimde de hiç yokken, fiyatın değil 1 lira, 5 kuruş düşmesine üzüldüğümüz, iç geçirdiğimiz kadar, mânevî bir kaybımızdan dolayı hayıflanıyor muyuz acabâ? Bir teneke bile fındığı olmayanların hâli hiç aklımızdan geçiyor mu? Yoksa, Allâh bize veriyor, onlara vermiyor; demek ki bizim bir özelliğimiz ve de güzelliğimiz var havasında mıyız? Bundan bir de kendimize gurur payı çıkarma modunda mıyız? Sevgili okurlar; Hangi mânevî kayıp, maddî olandan daha önemsizdir? Oysa, nasıl fındık harmanı bir harmansa, dünyâ hayâtı da bir harmandır. Onun da bir hasadı vardır. Sonra da pazarı. Ürünü olmak var, sonra dalda yanmak, ya da harmanda çürümek.  Yüce Rabbimiz cümlemizi hayat tarlasından, hasat harmanından ve dolayısıyla dünyâ pazarından, kazâya, belâya uğramadan kârla ayrılıp sonsuz düğün ve bayramlara kavuşanlardan eylesin ves’selâm….
Ekleme Tarihi: 21 Ekim 2014 - Salı

GÖNÜL DAĞI, FINDIK BAĞI!...

Hatırlayacaksınız, 1 ay kadar önce burada AMAN ORMANCI, YAMAN ORMANCI!başlıklı bir yazımız yer almıştı. Orada, onun anlattıkları ekseninde eski günlere dâir hâtıra ve manzaralara yer vermiştik. O yazılanlar şimdi çok daha kıymetli. Çocukları benden o gazeteyi istediler ve merakla okudular. Muhtemelen saklayacaklar. Keşke daha fazla konuşup not alsaydık. Ve keşke, hepimizin böyle alışkanlıkları olsa da onların anlattıklarını kayda geçirsek. İnanın onlar da büyük bir hazîne teşkil edecektir. Bunu, siz okurlarımızın, çevresindeki böylesi insanları konuşturup yazmaları için söylüyorum.

Sözün özü çevremizde ne romanlar, ne hikâyeler, ne efsâneler var da farkında değiliz. Başkalarının yazdığı hayâlî şeyleri tâkip etmekten yanı başımızdaki değerlerle ilgilenemiyoruz. Elden gidince fark ediyoruz, o da belki ama iş işten geçmiş oluyor.

Her neyse, bu kadarını hatırlattıktan sonra asıl konumuza geçelim, Söz konusu yazıda, kendisinin çeşitli hastalıklarla mücâdele ettiğinden ve de hayâtının bir nevî KIL ÜZERİNDE gittiğinden söz etmiştik. İşte o günlerden bir ay sonra vefat haberini aldık.

Hepimiz için mutlak âkibet bu. Rabbimiz hepimize de hayırlısından versin. Cümlemizin hayâtını da, memâtını da hayırlı eylesin. Evet, köyümüzün bir iyi insanı, gülen yüzü, duygulu yüreği, şefkâtle çarpan bir kâlbi daha durmuştu. Sevgi ormanımızın bir çınarı daha devrilmiş, merhamet ufkunun bir yıldızı daha sönmüştü. 

ADI GİBİYDİ...

Nasıl bilirsiniz sorusuna yüzlerce kişinin yürekten ve hep bir ağızdan İYİ BİLİRİZ; ALLÂH RAHMET EYLESİN! dediği gibi biz de bu yazı vesîlesiyle bunu tekrarlıyoruz. Adı gibi Halildi, dosttu yâni, yüzü güleç, eli açıktı, ganî gönüllüydü. Allâh ganî ganî rahmet eylesin… Başta, geçen gün bizi ziyâret eden oğlu Zeki Gümüşsoy olmak üzere tüm âile efrâdı ve yakınlarına da sabr-ı cemîller niyâz ediyoruz.

Halil Gümüşsoy Amca, aynı zamanda Ordumuzun tanınmış esnafındandı. ORBUZ diye bilinen müessesenin kurucusu ve sâhibiydi. Buradaki marangoz ve buzdolapçı esnafının öncülerindendi. Kendisi son yıllarda, Öğretmenler Sitesi altındaki yerini kapatmış ama oğlu ve torunları İstanbul’da aynı isim altında iîmâlât ve ticâretlerini sürdürüyorlar. Hattâ, kendilerini bu iş koluna öylesine vermişlerki, bir torununu soğutma sistemleri üzerine mühendis olarak yetiştirmişler, şu an GÜLLÜOĞLU, HELVACIZÂDE, HACI BOZAN OĞULLARI gibi bir çok ünlü firmanın pastane, unlu mâmul, kumpir reyonlarını, soğuk hava depolarını, Endüstriyel Mutfak Ekipmanlarını onlar kurmuşlar, kuruyorlar. ORBUZDİZAYN olarak, işlerini daha bilimsel ve profesyonel boyuta taşımış, geliştirmiş vaziyetteler.

EYMÜR'DEN TEYNELİ'YE...

Geçtiğimiz hafta cenâze dolayısıyla buralardaydılar. Şimdi işlerinin başına döndüler. Ölenle ölünmüyor. Hayat devam ediyor. Artık onların her hayırlı ve başarılı çalışmalarından, bu çığırı açıp işi başlatanlara da bir pay düşüyor. Dolayısıyla, geride kalanlar, hem önden gidenler, hem de kendileri için hayırlı olanın peşinden koşmak ve başarıya odaklanmak durumundalar. Rabbimiz, bu anlamda onların,  bizlerin ve de hepimizin yardımcısı olsun inşâllâh…

Aynı gün Teyneli’de de bir cenâze vardı. İkindide de oradaydık. Tevâfuka bakın ki, bu cenâze de, yine aynı iş kolundan, KARAKOÇ SOĞUTMA firması sâhibi Enver Karakoç’un babasının cenâzesiydi. Prof. Dr. Yusuf Karakoç’un da ağabeyi. Geçen akşam tâziyeye gittiğimizde, halamızın dâmâdı olan oğluna, kendisini pek hatırlamadığımızı söylediğimizde, babasının 25 yıldır felçli, son iki yıldır da hiç dışarı çıkamaz durumda olduğunu, çarşıya falan da inemediğini söyledi. Herkes onun da çok iyi bir insan olduğunu söylüyor. Sağanak yağmurla berâber uğurladığımız Mustafa Amcamızın da mekânı cennet olsun. Rabbimiz, ismini taşıdığı Efendimiz(SAV)e komşu eylesin… Âmin…

HEM ZİYÂRET, HEM TİCÂRET...

 

Bayramdan başlamak sûretiyle günlerimiz hep böyle gitmeler, gelmeler, uğramalar, ziyâretlerle geçti. Önceki Cumartesi Yılmaz Amcamızın Eymür’deki evinde Hacc Dâveti vardı. Başka hacı ziyâretleri de yaptık. Hasta ziyâretleri derken vakitler geçiyor. Düğünleri söylemeye gerek yok. Bayramdan bu yana her gün birer-ikişer devam ediyor. Nikâhta kerâmet vardır. Tüm merâsimler hem evlenen gençler, hem âileler, hem de toplum için hayırlı olsun. Onlardan, milletine-memleketine, coğrafyasına ve tüm insanlığa faydalı olma niyet ve gayretiyle çalışan nesiller meydana gelsin inşâllâh.

KİM, NEYE BAĞIMLI?

Mâlum, ortalığın durumu meydanda. İçimiz-dışımız, yanımız-yöremiz yangın yeri. İnsanlarımız hep paragöz. Fındık fiyatı arttıkça bencillik daha da artıyor. Bu çıkar gidişinin sonu nereye çıkar acabâ? Bu toplum değişmek zorunda. Deveyi yârdan uçuran bir tutam ottur diye bir söz var. Madde tutkusu bağımlılık hâline gelmiş. Gençlerdeki uyuşturucu mâlum. Ya yetişkinler? Onları da para tutku, kaygı ve köleliği insanlıktan çıkarıyor.

Bir tek madden ölmek mi ölmektir? Ya ruh? Rûhun ölmesi, maddenin ölmesinden daha korkunç değil midir? Bir düşünelim bakalım! Doğrusu, yaza yaza bir yere geldik farkında olmadan ama, burası önemli bir yer gâlibâ. Burada biraz durup düşünelim en iyisi! Hem de iyi düşünelim. Bedenimiz ve onun düzen ve sağlığına dâir hassâsiyetlerimizin binde birini de mâneviyâtımız için gösterip göstermediğimizi gözden geçirip değerlendirelim. 

FINDIK BAĞI!

Sözü uzatmadan, şöyle bir soruyla işi bağlayalım: Şu an fındık umulmadık bir fiyata ulaştığı hâlde ve bir kesimde de hiç yokken, fiyatın değil 1 lira, 5 kuruş düşmesine üzüldüğümüz, iç geçirdiğimiz kadar, mânevî bir kaybımızdan dolayı hayıflanıyor muyuz acabâ? Bir teneke bile fındığı olmayanların hâli hiç aklımızdan geçiyor mu? Yoksa, Allâh bize veriyor, onlara vermiyor; demek ki bizim bir özelliğimiz ve de güzelliğimiz var havasında mıyız? Bundan bir de kendimize gurur payı çıkarma modunda mıyız?

Sevgili okurlar; Hangi mânevî kayıp, maddî olandan daha önemsizdir? Oysa, nasıl fındık harmanı bir harmansa, dünyâ hayâtı da bir harmandır. Onun da bir hasadı vardır. Sonra da pazarı. Ürünü olmak var, sonra dalda yanmak, ya da harmanda çürümek. 

Yüce Rabbimiz cümlemizi hayat tarlasından, hasat harmanından ve dolayısıyla dünyâ pazarından, kazâya, belâya uğramadan kârla ayrılıp sonsuz düğün ve bayramlara kavuşanlardan eylesin ves’selâm….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.