Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

CUMA’DAN PAZARTESİ’YE,  KALASIDAN ÖLESİYE…

Dünyâ ve ülke gündemleri mâlum. Ekranlar, şok üzerine şok haberlerin, savaşların, yangınların, işgâllerin, işkencelerin, baskın ve katliamların, iğrençliklerin tasallutu altında. Yerelin sevimsiz haberlerinde ise alkol eksenli trafik kazâları ön plânda. Özellikle Efirli civârı bu noktada odak teşkil ediyor sanki. O yol üzerinde düşünülmesi ve özel tedbirler alınması gerekli gibi gözüküyor. Değerli dostlar. Melanetlerin tavan yaptığı bir gecede olan olaylar üzücünün de çok ötesinde çok öğretici ve de ibret verici. Toplum olarak foyalarımız çıkıyor ortaya. Ümmet olarak bir de. Dünyâmız ve de özellikle coğrafyamız yanarken, o gece olanlar iç dünyâmızı ortaya serdi. Elbette, işin siyâsî ve uluslar arası boyutunu bir yana bırakıyoruz. Özellikle Ortadoğulu insanların, kardeşleri kıtır kıtır kesilirken eğlence için paraları havalara ve de böylesine sınırsızca ve sorumsuzca harcamaları, üstelik bu hâl üzere ecele yakalanmaları çok ibretlik bir hâdisedir. Rabbimiz sizlere, bizlere, hepimize istikâmet üzere bir hayât ve de hüsn-i hatîmeli bir memat nasîp eylesin sevgili okurlar. Gerisi yalan.                                 ÖĞLE "ULU", AKŞAM "BEREKET"... Her neyse, diğer yandan, normâl hayât da tüm hızıyla devam ediyor. Biz bu gün daha çok bunlardan bahsedeceğiz. Cumâ gün namaza Üniversite Câmii’ne gitmeyi plânlarken ve de yolu yarılamışken gelen mesaj üzerine ALTAŞLAR’ın annelerinin vefâtı haberini veren mesajla berâber Ulu Câmi’ye dönüyoruz. O gün akşam da, köyden komşumuz, okul arkadaşımız ve de aynı zamanda branşdaşımız Durmuş Ali ÖZTÜRK Bey Hocamızın kitap imza töreni vardı. Oraya katıldık. Kitabının adı; SÛRELERİN DİLİNDEN KUR’AN BEREKETİ. Hayırlı olsun. Özgeçmişinde verilen bilgilere göre daha 10’a yakın kitap çalışması var. Biz kimi çalışmaları ve birikimlerine şâhit olduğumuzdan, zaman zaman niye gazetelerde yazmıyorsun diye söyleniyorduk. Ancak, kitap çalışmalarını duyunca boş durmadığını öğrenmiş olduk. Lâkin biz yine de, meselâ bir Ulubeyli değer olarak gazetemizde yazmasını, sâdece bilimsel değil, güncel, toplumsal, kültürel olarak da kalem oynatmasını arzu ettiğimizi daha bir şiddetle beyân ediyoruz. Neden derseniz, bu tür çalışmalar her zaman, her asırda yazılabilir ama, bizim, yaşadığımız süreçlere tanıklıklarımızı bizden sonrakiler ortaya koyamazlar. Onun için, bunca bilimsel çalışmanın arasına, onların zekâtı niteliğinde fıkra yazıları da eklenirse çok daha renkli, zenginleşmiş bir tablo çıkar ortaya. Meselâ, kendisine hep söylediğimiz gibi, babası, yaşı asra yaklaşan bir çınar olan muhterem Yusuf Ziyâ Hocamızla bir ropörtaj yapıp da bizlerle paylaşsa çok önemli bir iş yapmış olmaz ve de merakla okunmaz mı? Hem, böyle bir yazıyı daha sonra yazmak mümkün olabilir mi? Demek istediğimiz, bunca kitaba imza atma gayretindeki bir kalemden, yarına ışık olacak böylesi özgün çalışmalar da beklemek hakkımızdır, değilse de istirham ve de nazımızdır. Üstelik, bundan memnun olacak sâdece biz değil, bütün çevresi ve ilçe halkımız ve de tüm kültürseverlerdir. Bizden tekrâren söylemesi. KUMRU'DA PASTA, FATSA'DA ÇAY... Cumartesi günü akşamı, arkadaşların dâvetiyle berâber Kumru’ya gittik. Mücâhit UÇAR, Mümin Esat Kılıçkaya ve Adnan Emre gencimizle berâber. AGD’nin misâfiriyiz. Gürül gürül yanan soba, çay, pasta ve meyve eşliğinde samîmâne sohbet ve muhabbetle berâber güzel bir kardeşlik programı gerçekleşmiş oldu. Dönüşte de, Fatsa’da bir çay molası verdik. KALMAYAN GENÇLİK, GELMEYEN GÜNLER! Pazar günü hava da güzeldi. Bir Eymür turu yaptık. Hastalarımızı ziyâret ettik. Sakartaş’ta Hüseyin Amca vardı, yıllardır rahatsız. Derken şimdi eşi ve oğlu da tedâvi görüyorlar. Evin gelini başhemşire gibi hizmet ediyor. Havva Yenge; “Ne yapacaksın oğlum, gençlik seninle birlikte kalmıyor!” şeklinde vecîz bir cümle kullanıyor. Annemlerle berâber, çocuk görmek için gidilen diğer komşuda, uzak-yakın bir çok ziyâretçiyle karşılaşıyoruz. Lâf-muhabbet, ikram ganî. Rabbimiz dostluktan, muhabbetten, sevgi ve saygıdan ayırmasın. Zeren Nur adı verilen yavru, Bünyamin ve Yusuf’tan sonra 3. Çocuk. Dede Öner Melikoğlu ve nine Nûriye Yenge çok mutlular. Rabbimiz torunlarının ve de çocuklarının daha nice güzel günlerini göstersin inşâllâh. Yolda tevâfuk eden Lütfi KARACA Amca da; “Nasıl olalım yeğenim? Yaşımız belli. Aha, 90’a yaklaştık. Bu güne çok şükür. Bu, herkesin kapısına gelecek. Onu bekliyoruz. Allâh hayırlısından versin. Çâre yok. olsa, yer satar, bir şeyler yapar, taksit falan işi götürürüz ama, olacak iş değil!” Lütfi Amca, nüktedanlığını burada da gösteriyor. Kendisi yıllar önce ölümcül hastalıklar geçirdi. Rahmetli babamla çok ziyâret ettik. Daha kalkamaz falan deniliyordu. Üzerine, en küçük kız katdeşleri dâhil nice gençler göçüp gitti. O ise, mâşâllah, bâzen at sırtında, kimi zaman yürüme, ta Yokuşdibi’ne gidip geliyor. Orada da evi ve yeri, rençberliği var. Allâh, hayırlısından uzun ömürler versin. Şimdi geldik pazartesiye. Yine güzel bir hava. Hiç kış gibi değil. Bu yıl Antalya’ya bile kar düştü. Ordu merkezde henüz kar tutmadı. Gerçekten buralarda kış oldukça ılıman geçiyor. Yukarılar farklı tabî. Sâhil olarak söylüyoruz. İşte böyle. Dünyâ karışık, memleket sıkıntılı, hayat devam ediyor. Şunu unutmayalım ki, büyük başın büyük ağrısı olur. İşler ne kadar karıştırılıp karmakarışık edilse de, bizler barışık olduğumuz sürece düşmanlar emellerine ulaşamayacaklardır. Bu duygu ve düşüncelerle berâber, cümleye sevgiler, saygılar, sevdikleriyle idrâk edecekleri sonsuz mutluluklar wes’selâm…
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2017 - Pazartesi

CUMA’DAN PAZARTESİ’YE,  KALASIDAN ÖLESİYE…

Dünyâ ve ülke gündemleri mâlum. Ekranlar, şok üzerine şok haberlerin, savaşların, yangınların, işgâllerin, işkencelerin, baskın ve katliamların, iğrençliklerin tasallutu altında. Yerelin sevimsiz haberlerinde ise alkol eksenli trafik kazâları ön plânda. Özellikle Efirli civârı bu noktada odak teşkil ediyor sanki. O yol üzerinde düşünülmesi ve özel tedbirler alınması gerekli gibi gözüküyor.

Değerli dostlar. Melanetlerin tavan yaptığı bir gecede olan olaylar üzücünün de çok ötesinde çok öğretici ve de ibret verici. Toplum olarak foyalarımız çıkıyor ortaya. Ümmet olarak bir de. Dünyâmız ve de özellikle coğrafyamız yanarken, o gece olanlar iç dünyâmızı ortaya serdi. Elbette, işin siyâsî ve uluslar arası boyutunu bir yana bırakıyoruz. Özellikle Ortadoğulu insanların, kardeşleri kıtır kıtır kesilirken eğlence için paraları havalara ve de böylesine sınırsızca ve sorumsuzca harcamaları, üstelik bu hâl üzere ecele yakalanmaları çok ibretlik bir hâdisedir. Rabbimiz sizlere, bizlere, hepimize istikâmet üzere bir hayât ve de hüsn-i hatîmeli bir memat nasîp eylesin sevgili okurlar. Gerisi yalan.

                                ÖĞLE "ULU", AKŞAM "BEREKET"...

Her neyse, diğer yandan, normâl hayât da tüm hızıyla devam ediyor. Biz bu gün daha çok bunlardan bahsedeceğiz. Cumâ gün namaza Üniversite Câmii’ne gitmeyi plânlarken ve de yolu yarılamışken gelen mesaj üzerine ALTAŞLAR’ın annelerinin vefâtı haberini veren mesajla berâber Ulu Câmi’ye dönüyoruz.

O gün akşam da, köyden komşumuz, okul arkadaşımız ve de aynı zamanda branşdaşımız Durmuş Ali ÖZTÜRK Bey Hocamızın kitap imza töreni vardı. Oraya katıldık. Kitabının adı; SÛRELERİN DİLİNDEN KUR’AN BEREKETİ. Hayırlı olsun. Özgeçmişinde verilen bilgilere göre daha 10’a yakın kitap çalışması var. Biz kimi çalışmaları ve birikimlerine şâhit olduğumuzdan, zaman zaman niye gazetelerde yazmıyorsun diye söyleniyorduk. Ancak, kitap çalışmalarını duyunca boş durmadığını öğrenmiş olduk. Lâkin biz yine de, meselâ bir Ulubeyli değer olarak gazetemizde yazmasını, sâdece bilimsel değil, güncel, toplumsal, kültürel olarak da kalem oynatmasını arzu ettiğimizi daha bir şiddetle beyân ediyoruz.

Neden derseniz, bu tür çalışmalar her zaman, her asırda yazılabilir ama, bizim, yaşadığımız süreçlere tanıklıklarımızı bizden sonrakiler ortaya koyamazlar. Onun için, bunca bilimsel çalışmanın arasına, onların zekâtı niteliğinde fıkra yazıları da eklenirse çok daha renkli, zenginleşmiş bir tablo çıkar ortaya.

Meselâ, kendisine hep söylediğimiz gibi, babası, yaşı asra yaklaşan bir çınar olan muhterem Yusuf Ziyâ Hocamızla bir ropörtaj yapıp da bizlerle paylaşsa çok önemli bir iş yapmış olmaz ve de merakla okunmaz mı? Hem, böyle bir yazıyı daha sonra yazmak mümkün olabilir mi?

Demek istediğimiz, bunca kitaba imza atma gayretindeki bir kalemden, yarına ışık olacak böylesi özgün çalışmalar da beklemek hakkımızdır, değilse de istirham ve de nazımızdır. Üstelik, bundan memnun olacak sâdece biz değil, bütün çevresi ve ilçe halkımız ve de tüm kültürseverlerdir. Bizden tekrâren söylemesi.

KUMRU'DA PASTA, FATSA'DA ÇAY...

Cumartesi günü akşamı, arkadaşların dâvetiyle berâber Kumru’ya gittik. Mücâhit UÇAR, Mümin Esat Kılıçkaya ve Adnan Emre gencimizle berâber. AGD’nin misâfiriyiz. Gürül gürül yanan soba, çay, pasta ve meyve eşliğinde samîmâne sohbet ve muhabbetle berâber güzel bir kardeşlik programı gerçekleşmiş oldu. Dönüşte de, Fatsa’da bir çay molası verdik.

KALMAYAN GENÇLİK, GELMEYEN GÜNLER!

Pazar günü hava da güzeldi. Bir Eymür turu yaptık. Hastalarımızı ziyâret ettik. Sakartaş’ta Hüseyin Amca vardı, yıllardır rahatsız. Derken şimdi eşi ve oğlu da tedâvi görüyorlar. Evin gelini başhemşire gibi hizmet ediyor. Havva Yenge; “Ne yapacaksın oğlum, gençlik seninle birlikte kalmıyor!” şeklinde vecîz bir cümle kullanıyor.

Annemlerle berâber, çocuk görmek için gidilen diğer komşuda, uzak-yakın bir çok ziyâretçiyle karşılaşıyoruz. Lâf-muhabbet, ikram ganî. Rabbimiz dostluktan, muhabbetten, sevgi ve saygıdan ayırmasın. Zeren Nur adı verilen yavru, Bünyamin ve Yusuf’tan sonra 3. Çocuk. Dede Öner Melikoğlu ve nine Nûriye Yenge çok mutlular. Rabbimiz torunlarının ve de çocuklarının daha nice güzel günlerini göstersin inşâllâh.

Yolda tevâfuk eden Lütfi KARACA Amca da; “Nasıl olalım yeğenim? Yaşımız belli. Aha, 90’a yaklaştık. Bu güne çok şükür. Bu, herkesin kapısına gelecek. Onu bekliyoruz. Allâh hayırlısından versin. Çâre yok. olsa, yer satar, bir şeyler yapar, taksit falan işi götürürüz ama, olacak iş değil!”

Lütfi Amca, nüktedanlığını burada da gösteriyor. Kendisi yıllar önce ölümcül hastalıklar geçirdi. Rahmetli babamla çok ziyâret ettik. Daha kalkamaz falan deniliyordu. Üzerine, en küçük kız katdeşleri dâhil nice gençler göçüp gitti. O ise, mâşâllah, bâzen at sırtında, kimi zaman yürüme, ta Yokuşdibi’ne gidip geliyor. Orada da evi ve yeri, rençberliği var. Allâh, hayırlısından uzun ömürler versin.

Şimdi geldik pazartesiye. Yine güzel bir hava. Hiç kış gibi değil. Bu yıl Antalya’ya bile kar düştü. Ordu merkezde henüz kar tutmadı. Gerçekten buralarda kış oldukça ılıman geçiyor. Yukarılar farklı tabî. Sâhil olarak söylüyoruz.

İşte böyle. Dünyâ karışık, memleket sıkıntılı, hayat devam ediyor. Şunu unutmayalım ki, büyük başın büyük ağrısı olur. İşler ne kadar karıştırılıp karmakarışık edilse de, bizler barışık olduğumuz sürece düşmanlar emellerine ulaşamayacaklardır.

Bu duygu ve düşüncelerle berâber, cümleye sevgiler, saygılar, sevdikleriyle idrâk edecekleri sonsuz mutluluklar wes’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.