bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ÇARŞAMBA’DAN PERŞEMBE’YE; YOLLARDAN YILLARA…

Değerli okurlar. Geçen haftaki yazımızda İstanbul yolculuğumuzu anlatmıştık. Türkiye Dil ve Edebiyât Derneğimizin olağan kongresine Ordu Şûbesi olarak katılma adına çıktığımız bu yolculuk gidiş-dönüşüyle berâber bir haftaya bâliğ oldu. Bu arada çeşitli vesîlelerle çeşitli ziyâretler yaptık. 35 yıl önce ilk göreve başladığımız yer, ilk göz ağrımız Lüleburgaz’a gittik. Ondan önce Tekirdağ’a uğradık. Orada, yine Lüleburgaz günlerinden tanıdığımız, sonra bizim Ulubey ilçemizde de hâkim olarak görev yapan, çoğunuzun hatırlayacağını tahmin ettiğimiz Nâci Ergin beyleri ziyâret ettik. Oradan da, Muratlı üzerinden Lüleburgaz’a geçtik. Meşhur Sokullu Câmii’nde yıllar önce olduğu gibi ezan ve aşir okuyup, namaz kıldık. Ev sâhiplerimizi ziyâret edip helâlliklerini ve de duâlarını aldık. Ayrıca, iki yıldır, buradan doğru yazı yazdığımız HürFikir Gazetesi’ne uğradık. Yazılarımızla muhatap olan ama bizi tanımayan personele selâm verip şöyle bir görünmüş olduk. Tadımlık da olsa biraz fındık ikram ettik. Gazetenin tam oluşum safhasına denk geldiği için bu kadarıyla yetinerek büroya geçip gazetenin sâhibi, aynı zamanda Lüleburgaz Lisesi’nden öğrencimiz olan Murat Mâhir Bey’le, eski okul günleri ve gazeteye dâir bir süre sohbet ettik. Bundan başka olarak, çeşitli arkadaşlarla kısa süreli de olsa görüşme imkânları bulduk. Dürüm yedik, çaylar içtik. En sonrakinden 8-10 sene sonra gerçekleşen bu hasret uğrayışımız çok güzel oldu. Üzerimizde hakkı, emeği ve katkısı bulunan cümle dostlardan, öğrencilerimiz ve arkadaşlarımızdan, tüm ehl-i îmandan Rabbimiz râzı olsun, inşâllâh sonsuzlukta, Sokullu külliyesi toprağı ve kubbesi altında olduğu gibi iyilik, güzellik ve mutluluk üzere görüşmek nasîp olsun duâ, duygu ve düşünceleriyle birlikte oradan ayrıldık. ANADOLU, DOSTLUK YOLU... İstanbul’a gelince; orada akraba ve dost ziyâretlerinden başka olarak dönüş yolunda da azdan-çoktan uğramalar yaptık. Köprü’den Anadolu yakasına geçince ilk işimiz, 4 yıl okuduğumuz İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün Üsküdar-Bağlarbaşı’ndaki yeni binâsının yanından geçmek oldu. Sonra, onun hemen alt yanındaki Zeynep Kâmil Hastânesi’nde bir arkadaşı ziyâret ettik. Bu aradaKaracaahmet Mezarlığı’nın kıyısına, ana yol üzerine yapılmış olan ŞÂKİRÎN CÂMİİ’ni gidip gördük. Oradan Örnek Mahalle’ye geçtik. Sonra, Çarşamba gününden Perşembe’ye girip akşamdı sabahtı derken Gebze, Adapazarı, Bolu, Gümüşhacıköy, Samsun, Çarşamba, Bolaman, Kırlı, Perşembe dura, uğraya gittik. Yapılar, duraklar, evler-barklar, tesisler, câmiler, mescidler, yollar hep güzel. İnsanlarımız da. Sonuçta, onca genel yozlaşmaya rağmen, özde, Anadolu; Anadolu. Her yer bolluk-bereket. İnsanlar da toprakları gibi verimkâr, cömert, fedâkâr, hüsnüniyetli. Rabbim cümlesine selâmet versin. Çok daha ayrıntılara girmeyeceğim. Hem söz uzar, hem de çok özel ve ilgisiz gibi kalabilir. Bunları yaşamak güzel. Dostları aramak, bir çayını içmek, onu da dâvet etmek, karşılıklı hediyeleşmek. Kimini akraba, kimini dost, kimini arkadaş, kimini öğrencimiz, kimini hocamız vs. bir şekilde bir yol bulup ziyâret etmek. Bu özelliklerimiz yaşamalı. Buna bir kez daha inandım. Niye derseniz; işte, gezi dönüşü tevâfuk eden 25 Aralık Erkam takvim yaprağında yazanlar: Ebû Rezîn radıyallahu anh’den; “-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:  “- Ey Ebû Rezîn! Dünya ve âhiret hayrını elde edeceğin işleri sana söyleyeyim mi? Zikir ehlinin meclislerine devam et! Onlardan ayrılıp tek başına kaldığın zaman gücün yettiğince Allah’ı zikret! Allah için sev! Allah için buğzet! Ey Ebu Rezîn! Bilirmisin bir kişi müslüman kardeşini ziyaret etmek için evinden çıkarsa yetmiş bin melek ona eşlik eder. Hepsi ona salat eder ve: “- Ey Rabbimiz! O senin rızan için kardeşini ziyaret etti. Sen de onu rızana ulaştır” diye dua ederler. Eğer yapabilirsen kardeşlerini Allah için ziyaret et!” diye nasihatlerde bulundu. (Hılyetü’l-Evliyâ, 1/367.)             Sevgili okurlar. Sizlerin, bizlerin, hepimizin, öylesine, geleneksel olarak yaptığımız böylesi işlerin temelinde dînimizin tavsiye ve güzellikler var işte görüldüğü gibi. Bir de bunların edebini, âdâbını bilerek, gereklerine uyarak, tüm işlerimizde gözetmemiz iktizâ ettiği gibi ihlâsla, samîmiyetle, sırf Allâh rızâsı için yapabilirsek mânen de çok bereketli olacağı muhakkak.  YOLLARDAN YILLARA… Değerli dostlar. Yeni ya da eski; yıllar önemli değil. Yenisi de daha ilk günden eskimeye başlayacak. Öyle değil mi? Yıllar ve de yollar bizi aldatmasın. Yıllar da yollar da gidiyor belki ama, daha çok biz gidiyoruz. Gidiyoruz da, ne götürüyoruz? Bakınız, bizim Sâlih bile bize ne dedi; “Hocam Lüleburgaz’dan bir taş olsun getirseydin!” Gelenlerden bir şey beklenir genelde. Bizim Sâlih de, kendi ilk göz ağrısı Ulubey kadar, bizim ilk göz ağrımız Lüleburgaz’ı da, her hâlde biraz da bizden duydukları ve bize olan sevgisi dolayısıyla seviyor. Eh, ne yaparsınız; bu da bir sevgi çeşidi işte! Pişmâniye, Leblebi, çikolata değil de ÇAKIL TAŞI istiyor. Çok da ciddî ve de ben de şaşırdım. Tahmin etseydim, bir çakıltaşını bir şekilde getirirdim herhâlde, ya da başka bir şey olurdu. Bu telakkîye, yâni alâkaya siz ne der, nasıl değerlendirirsiniz, bilmem?! Evet, yıllara ve yollara tekrar gelirsek; önemli olan bizim ne olduğumuz ve de nasıl yaşadığımız? Hayât, anlamıyla güzel; ve de içiyle anlamlı. Rabbimiz hepimizi, yaptığı tüm işleri şuurla ve Efendimiz (SAV) in uygulama ve tavsiyeleri doğrultusunda yapıp, gerek fert, gerekse toplum, millet ve de ümmet olarak cümle ehl-i îmânı, dünyânın da, âhiretin de güzelliklerine erenlerden eylesin ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 29 Aralık 2014 - Pazartesi

ÇARŞAMBA’DAN PERŞEMBE’YE; YOLLARDAN YILLARA…

Değerli okurlar. Geçen haftaki yazımızda İstanbul yolculuğumuzu anlatmıştık. Türkiye Dil ve Edebiyât Derneğimizin olağan kongresine Ordu Şûbesi olarak katılma adına çıktığımız bu yolculuk gidiş-dönüşüyle berâber bir haftaya bâliğ oldu. Bu arada çeşitli vesîlelerle çeşitli ziyâretler yaptık. 35 yıl önce ilk göreve başladığımız yer, ilk göz ağrımız Lüleburgaz’a gittik. Ondan önce Tekirdağ’a uğradık. Orada, yine Lüleburgaz günlerinden tanıdığımız, sonra bizim Ulubey ilçemizde de hâkim olarak görev yapan, çoğunuzun hatırlayacağını tahmin ettiğimiz Nâci Ergin beyleri ziyâret ettik. Oradan da, Muratlı üzerinden Lüleburgaz’a geçtik. Meşhur Sokullu Câmii’nde yıllar önce olduğu gibi ezan ve aşir okuyup, namaz kıldık. Ev sâhiplerimizi ziyâret edip helâlliklerini ve de duâlarını aldık.

Ayrıca, iki yıldır, buradan doğru yazı yazdığımız HürFikir Gazetesi’ne uğradık. Yazılarımızla muhatap olan ama bizi tanımayan personele selâm verip şöyle bir görünmüş olduk. Tadımlık da olsa biraz fındık ikram ettik. Gazetenin tam oluşum safhasına denk geldiği için bu kadarıyla yetinerek büroya geçip gazetenin sâhibi, aynı zamanda Lüleburgaz Lisesi’nden öğrencimiz olan Murat Mâhir Bey’le, eski okul günleri ve gazeteye dâir bir süre sohbet ettik. Bundan başka olarak, çeşitli arkadaşlarla kısa süreli de olsa görüşme imkânları bulduk. Dürüm yedik, çaylar içtik. En sonrakinden 8-10 sene sonra gerçekleşen bu hasret uğrayışımız çok güzel oldu.

Üzerimizde hakkı, emeği ve katkısı bulunan cümle dostlardan, öğrencilerimiz ve arkadaşlarımızdan, tüm ehl-i îmandan Rabbimiz râzı olsun, inşâllâh sonsuzlukta, Sokullu külliyesi toprağı ve kubbesi altında olduğu gibi iyilik, güzellik ve mutluluk üzere görüşmek nasîp olsun duâ, duygu ve düşünceleriyle birlikte oradan ayrıldık.

ANADOLU, DOSTLUK YOLU...

İstanbul’a gelince; orada akraba ve dost ziyâretlerinden başka olarak dönüş yolunda da azdan-çoktan uğramalar yaptık. Köprü’den Anadolu yakasına geçince ilk işimiz, 4 yıl okuduğumuz İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün Üsküdar-Bağlarbaşı’ndaki yeni binâsının yanından geçmek oldu. Sonra, onun hemen alt yanındaki Zeynep Kâmil Hastânesi’nde bir arkadaşı ziyâret ettik. Bu aradaKaracaahmet Mezarlığı’nın kıyısına, ana yol üzerine yapılmış olan ŞÂKİRÎN CÂMİİ’ni gidip gördük.

Oradan Örnek Mahalle’ye geçtik. Sonra, Çarşamba gününden Perşembe’ye girip akşamdı sabahtı derken Gebze, Adapazarı, Bolu, Gümüşhacıköy, Samsun, Çarşamba, Bolaman, Kırlı, Perşembe dura, uğraya gittik. Yapılar, duraklar, evler-barklar, tesisler, câmiler, mescidler, yollar hep güzel. İnsanlarımız da. Sonuçta, onca genel yozlaşmaya rağmen, özde, Anadolu; Anadolu. Her yer bolluk-bereket. İnsanlar da toprakları gibi verimkâr, cömert, fedâkâr, hüsnüniyetli. Rabbim cümlesine selâmet versin. Çok daha ayrıntılara girmeyeceğim. Hem söz uzar, hem de çok özel ve ilgisiz gibi kalabilir.

Bunları yaşamak güzel. Dostları aramak, bir çayını içmek, onu da dâvet etmek, karşılıklı hediyeleşmek. Kimini akraba, kimini dost, kimini arkadaş, kimini öğrencimiz, kimini hocamız vs. bir şekilde bir yol bulup ziyâret etmek. Bu özelliklerimiz yaşamalı. Buna bir kez daha inandım.

Niye derseniz; işte, gezi dönüşü tevâfuk eden 25 Aralık Erkam takvim yaprağında yazanlar:

Ebû Rezîn radıyallahu anh’den; “-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:

 “- Ey Ebû Rezîn! Dünya ve âhiret hayrını elde edeceğin işleri sana söyleyeyim mi?

Zikir ehlinin meclislerine devam et!

Onlardan ayrılıp tek başına kaldığın zaman gücün yettiğince Allah’ı zikret!

Allah için sev! Allah için buğzet!

Ey Ebu Rezîn! Bilirmisin bir kişi müslüman kardeşini ziyaret etmek için evinden çıkarsa yetmiş bin melek ona eşlik eder.

Hepsi ona salat eder ve: “- Ey Rabbimiz! O senin rızan için kardeşini ziyaret etti. Sen de onu rızana ulaştır” diye dua ederler.

Eğer yapabilirsen kardeşlerini Allah için ziyaret et!” diye nasihatlerde bulundu. (Hılyetü’l-Evliyâ, 1/367.)

            Sevgili okurlar. Sizlerin, bizlerin, hepimizin, öylesine, geleneksel olarak yaptığımız böylesi işlerin temelinde dînimizin tavsiye ve güzellikler var işte görüldüğü gibi. Bir de bunların edebini, âdâbını bilerek, gereklerine uyarak, tüm işlerimizde gözetmemiz iktizâ ettiği gibi ihlâsla, samîmiyetle, sırf Allâh rızâsı için yapabilirsek mânen de çok bereketli olacağı muhakkak. 

YOLLARDAN YILLARA…

Değerli dostlar. Yeni ya da eski; yıllar önemli değil. Yenisi de daha ilk günden eskimeye başlayacak. Öyle değil mi? Yıllar ve de yollar bizi aldatmasın. Yıllar da yollar da gidiyor belki ama, daha çok biz gidiyoruz. Gidiyoruz da, ne götürüyoruz? Bakınız, bizim Sâlih bile bize ne dedi;

“Hocam Lüleburgaz’dan bir taş olsun getirseydin!”

Gelenlerden bir şey beklenir genelde. Bizim Sâlih de, kendi ilk göz ağrısı Ulubey kadar, bizim ilk göz ağrımız Lüleburgaz’ı da, her hâlde biraz da bizden duydukları ve bize olan sevgisi dolayısıyla seviyor. Eh, ne yaparsınız; bu da bir sevgi çeşidi işte! Pişmâniye, Leblebi, çikolata değil de ÇAKIL TAŞI istiyor. Çok da ciddî ve de ben de şaşırdım. Tahmin etseydim, bir çakıltaşını bir şekilde getirirdim herhâlde, ya da başka bir şey olurdu. Bu telakkîye, yâni alâkaya siz ne der, nasıl değerlendirirsiniz, bilmem?!

Evet, yıllara ve yollara tekrar gelirsek; önemli olan bizim ne olduğumuz ve de nasıl yaşadığımız? Hayât, anlamıyla güzel; ve de içiyle anlamlı. Rabbimiz hepimizi, yaptığı tüm işleri şuurla ve Efendimiz (SAV) in uygulama ve tavsiyeleri doğrultusunda yapıp, gerek fert, gerekse toplum, millet ve de ümmet olarak cümle ehl-i îmânı, dünyânın da, âhiretin de güzelliklerine erenlerden eylesin ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.