bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

Nuri KAHRAMAN
Köşe Yazarı
Nuri KAHRAMAN
 

ALUCRA’DAN YARAŞLI’YA, BAYRAM’DAN SEYRAN’A…

Bir Ramazan daha, “başlamasıyla bitmesi bir oldu” denecek şekliyle bir çırpıda geçti. Ramazan Efendisi ya da Hanımefendisi olmak isteyenler, hakîkâten bol feyizli bir süreç yaşadılar. Bu kutlu iklîmi, imkânlarının el verdiği ölçüde oruç, terâvih, hatim, vaaz, sohbetlerle en iyi şekliyle değerlendirdiler. GEZİCİ PERVÂSIZLIK!... Diğer yandan, böyle bir dünyâ ya da kaygısı olmayanların saygıları da bulunmayınca, sâhillerde edep-âdâp aramak artık zâten muhâlleşmiş de, -Ünye, Giresun taraflarını, ülke genelini bilmiyoruz ama,- Ordu cadde ve sokaklarının daha bir bîgâneleştiğini gördük Ramazana, açık açık! Bunun sebebi ne, hayra mı alâmet, şerre mi; bilemiyoruz. Nîmetler çoğaldıkça şükür artması gerekirken böyle pervâsızlıkların sergilenmesini yalnızca, refâha ve görece muhafazakârlığa yaslanmış bir şımarıklık türü olarak değerlendirmek yeterli midir? Yoksa, gezici mantığının pasif karşı ifsat hareketinin organize bir yansımasıyla mı karşı karşıyayız? Çünkü, bizim milletimiz oruç tutmasa bile, tutanlara saygı noktasında azamî titizliği gösterir. Onun asâleti bunu gerektirir. Ancak, asgarîsinden böylesine açık bir değerler dejenerasyonu trendiyle karşı karşıyaysak burada düşünmek ve bunun muhtemel, toplumsal elîm sonuçlarına hazır olmak durumundayız. DAĞLAR, DAĞLAR!... Her neyse, Arefe günü, şehirden köye mezar ziyâretlerinin sabâhında Ramazan’ın hediyesi bayrama ulaştık. O da geçti bir çırpıda. Rabbimiz hayırlısıyla nicelerine eriştirsin inşâllâh. Ancak bu bayrama, özellikle bölgemiz adına bir takım kazâ, belâ ve âfetler damga vurdu. Daha 1. Gün, Giresun-Alucra’daki helikopter kazâsı yürekleri dağladı. 7 şehîdimiz var. 8 de yaralımız. Ama tek tesellîmiz, böyle bir bayram gününde, komutanlarımızın kendi personellerinin bayramlarını kutlamak için âileleriyle birlikte giderek moral, motivasyon sağlama ve ülkesinin geleceğine muhabbet, kardeşlik düğümleri atma adına yaptıkları bu yolculuk esnâsında şehâdete kanatlanmış olmalarıydı. Bunun sonucu olarak, bir yandan yürekler burkulurken, diğer yandan gönüller tesellî buluyordu. Rabbimiz onları inşâllâh sonsuz bayramlarına ulaştırmıştır. Bizler de; “Allâh’ım, onları âileleri ve tüm sevdikleriyle cennetinde buluştur” diye duâlar ediyoruz. Âmin… 6 ÖLÜ, 2 ÂİLE, 1 TOPLUM!… Diğer yandan 2. gün de Ordu merkez Yaraşlı Mahallesi’nde çok acı bir âile dramından öte, toplumsal felâket yaşandı. Halkın konuştuklarından anlaşıldığı kadarıyla mesele, aynı yer üzerinde bulunan 2 kardeş ailenin yılların arâzi eksenli anlaşmazlıklarının üzerine bu bayramda, içki kaynaklı tahriklerin de tuz-biber olmasıyla, zâten var olan genetik yatkınlığın patlamaya dönüşmesinden ibâret. Ama tabiî bu 6 cana, iki âileye mâloldu. Dile kolay. Orada da ifâde edildiği gibi bu, toplumun genel câhilî tavır ve tutumlarının tabiî bir sonucu. Yerin toplamına bakıyorsunuz, arada geçen konuşmalara, sergilenen tavırlara bakıyorsunuz; bir anlam veremiyorsunuz. Burada, dramı önceden sezip müdâhele etmeyen komşular, akrabalar, herkes kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Müslümanlık ve kardeşliğimizi sorgulamalıyız. Bu iş buraya gelene kadar toplum neredeydi? Bu olay, sonuçta uzayda olmadı. Hepimizin burnunun dibinde oldu. Meseleye biraz da böyle bakılmalı bizce. Bir de, artık toplumda böyle şeylere kafa yoran, dert edinen, sözü geçen, ağırlığı olan insanlar kalmadı. Kalsa bile, onlara saygı kalmadı. Dolayısıyla, bir çürümüşlük âşikâr. SILA DEĞİLSE GURBETTİR!... Akrabalar arası ilişkiler anlamına gelen SILA-İ RAHİM, adı üstünde rahmet sılası, merhamet buluşmasıdır. Artık toplumumuz bu bağı zayıflatmıştır. Önemsemez hâle gelmiştir. Dolayısıyla, bu bağın kopması, aradan rahmetin kalkması anlamına gelir ki, bunun sonucu genel acımasızlık, şiddet ve dehşet ortamı demektir. Maal’esef toplum olarak oraya doğru gittiğimiz çok acı bir gerçek. Bu toplumsal gerçeklik üzerine yoğunlaşılması, üzerinde durulması, çıkış yolları aranması gerekiyor. Meselâ, her cumâda okunan ADÂLET âyeti, son Cumâ hutbesindeki OKUMA, İLİM ve ÂLİM vurgusu önemli. Adâlet yoksa zulüm var demektir. İlmin zıddı da CEHÂLET. Problem de burada. Allâh hepimizi câhilî hareketlerden kurtarsın inşâllâh. Ne diyelim! TRAFİK ADÂLET, HIZ ZULÜM! İşte bir adâletsizlik ve cehâlet göstergesi daha. Bu bayramın trafik blânçosu 100’e yakın ölü. Hız demek, haddini aşmak demek. Adâletten uzaklaşmak, zulme yaklaşmak demek. Yolda bize tanınan hakka râzı olmamak demek. Böylelikle hem kendimizi, hem de yolunda yordamıyla gidenleri tehlikeye atmış oluyoruz. Bunlar kendimize de onlara da zulümdür. En azından, kul hakkından zulme, oradan vebâle, hattâ dünyâdaki mahrûmiyetlerden öte cehenneme kadar uzanır bu işin sonu Allâh korusun. Onun için “her yerde, her adımda, her hâlukârda adâlet” demek durumundayız. Buna rağmen de başımıza bir şeyler gelebilir. Ama o zaman, hiç olmazsa Hak katında mes’ul duruma düşmeyiz. Rabbimiz hepimizi, dünyâda da, âhirette de, haksız, dolayısıyla madden-mânen müşkil durumlara düşmekten muhâfaza buyursun. SULAR, SELLER, TOPRAKLAR… Bayramda yaşanan seller de, belki bir ibret ve ders olarak hep hatırlanması gereken olaylar olarak algılanmalı. Zâten, ahlâkî anlamda bir sele kapılmış, nereye sürüklendiğimizi hiç kaale almadığımız noktada, bu seller aslında “NEREYE GİDİYORUZ?” sorusunu akla getirmelidir. Sonuçta, ne kadar, çok şeyi elimizde sansak da, son tahlilde Allâh’ın dediği oluyor. Bir doğa ya da sosyâl olay olarak sellerin bizi sürükleyip çârelerin tükendiği yere getirmeden önce, fert ve toplum olarak uyanıp aklımızı başımıza devşirmenin zamânıdır. Görülüyor ki ölüm, HAVADA, SUDA, TOPRAKTA yolumuz üzerindedir. Bayramda olan-bitenler bu anlamda oldukça öğreticidir aynı zamanda. DÜNYA SEYRAN, UKBÂ BAYRAM! Sevgili okurlar, Bayramlar da, seyranlar da bizim içindir. Asıl dikkât edilip gözetilmesi gereken şey; Efendimizin (SAV)’in, “Oruç tutanın iki sevinci vardır; biri iftar ettiği, öteki de Rabbine kavuştuğu an!” buyurduğu şekliyle bu dünyâda kendimizi tutup, Rabbimize kavuştuğumuz ânı sonsuz bayrama dönüştürebilme meselesidir. Rabbimizin hepimize nasip etmesi niyâzıyla, geçmiş bayramınızı tebrik ediyor, nicelerine, kazâsız-belâsız olarak, sevdiklerimizle berâber, sıhhat, âfiyetlerle erişmemiz dileğiyle cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluk temennîlerimizi sunuyoruz ves’selâm…
Ekleme Tarihi: 09 Temmuz 2016 - Cumartesi

ALUCRA’DAN YARAŞLI’YA, BAYRAM’DAN SEYRAN’A…

Bir Ramazan daha, “başlamasıyla bitmesi bir oldu” denecek şekliyle bir çırpıda geçti. Ramazan Efendisi ya da Hanımefendisi olmak isteyenler, hakîkâten bol feyizli bir süreç yaşadılar. Bu kutlu iklîmi, imkânlarının el verdiği ölçüde oruç, terâvih, hatim, vaaz, sohbetlerle en iyi şekliyle değerlendirdiler.

GEZİCİ PERVÂSIZLIK!...

Diğer yandan, böyle bir dünyâ ya da kaygısı olmayanların saygıları da bulunmayınca, sâhillerde edep-âdâp aramak artık zâten muhâlleşmiş de, -Ünye, Giresun taraflarını, ülke genelini bilmiyoruz ama,- Ordu cadde ve sokaklarının daha bir bîgâneleştiğini gördük Ramazana, açık açık!

Bunun sebebi ne, hayra mı alâmet, şerre mi; bilemiyoruz. Nîmetler çoğaldıkça şükür artması gerekirken böyle pervâsızlıkların sergilenmesini yalnızca, refâha ve görece muhafazakârlığa yaslanmış bir şımarıklık türü olarak değerlendirmek yeterli midir? Yoksa, gezici mantığının pasif karşı ifsat hareketinin organize bir yansımasıyla mı karşı karşıyayız?

Çünkü, bizim milletimiz oruç tutmasa bile, tutanlara saygı noktasında azamî titizliği gösterir. Onun asâleti bunu gerektirir. Ancak, asgarîsinden böylesine açık bir değerler dejenerasyonu trendiyle karşı karşıyaysak burada düşünmek ve bunun muhtemel, toplumsal elîm sonuçlarına hazır olmak durumundayız.

DAĞLAR, DAĞLAR!...

Her neyse, Arefe günü, şehirden köye mezar ziyâretlerinin sabâhında Ramazan’ın hediyesi bayrama ulaştık. O da geçti bir çırpıda. Rabbimiz hayırlısıyla nicelerine eriştirsin inşâllâh. Ancak bu bayrama, özellikle bölgemiz adına bir takım kazâ, belâ ve âfetler damga vurdu.

Daha 1. Gün, Giresun-Alucra’daki helikopter kazâsı yürekleri dağladı. 7 şehîdimiz var. 8 de yaralımız. Ama tek tesellîmiz, böyle bir bayram gününde, komutanlarımızın kendi personellerinin bayramlarını kutlamak için âileleriyle birlikte giderek moral, motivasyon sağlama ve ülkesinin geleceğine muhabbet, kardeşlik düğümleri atma adına yaptıkları bu yolculuk esnâsında şehâdete kanatlanmış olmalarıydı.

Bunun sonucu olarak, bir yandan yürekler burkulurken, diğer yandan gönüller tesellî buluyordu. Rabbimiz onları inşâllâh sonsuz bayramlarına ulaştırmıştır. Bizler de; “Allâh’ım, onları âileleri ve tüm sevdikleriyle cennetinde buluştur” diye duâlar ediyoruz. Âmin…

6 ÖLÜ, 2 ÂİLE, 1 TOPLUM!…

Diğer yandan 2. gün de Ordu merkez Yaraşlı Mahallesi’nde çok acı bir âile dramından öte, toplumsal felâket yaşandı. Halkın konuştuklarından anlaşıldığı kadarıyla mesele, aynı yer üzerinde bulunan 2 kardeş ailenin yılların arâzi eksenli anlaşmazlıklarının üzerine bu bayramda, içki kaynaklı tahriklerin de tuz-biber olmasıyla, zâten var olan genetik yatkınlığın patlamaya dönüşmesinden ibâret. Ama tabiî bu 6 cana, iki âileye mâloldu. Dile kolay.

Orada da ifâde edildiği gibi bu, toplumun genel câhilî tavır ve tutumlarının tabiî bir sonucu. Yerin toplamına bakıyorsunuz, arada geçen konuşmalara, sergilenen tavırlara bakıyorsunuz; bir anlam veremiyorsunuz.

Burada, dramı önceden sezip müdâhele etmeyen komşular, akrabalar, herkes kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Müslümanlık ve kardeşliğimizi sorgulamalıyız. Bu iş buraya gelene kadar toplum neredeydi? Bu olay, sonuçta uzayda olmadı. Hepimizin burnunun dibinde oldu. Meseleye biraz da böyle bakılmalı bizce.

Bir de, artık toplumda böyle şeylere kafa yoran, dert edinen, sözü geçen, ağırlığı olan insanlar kalmadı. Kalsa bile, onlara saygı kalmadı. Dolayısıyla, bir çürümüşlük âşikâr.

SILA DEĞİLSE GURBETTİR!...

Akrabalar arası ilişkiler anlamına gelen SILA-İ RAHİM, adı üstünde rahmet sılası, merhamet buluşmasıdır. Artık toplumumuz bu bağı zayıflatmıştır. Önemsemez hâle gelmiştir.

Dolayısıyla, bu bağın kopması, aradan rahmetin kalkması anlamına gelir ki, bunun sonucu genel acımasızlık, şiddet ve dehşet ortamı demektir. Maal’esef toplum olarak oraya doğru gittiğimiz çok acı bir gerçek. Bu toplumsal gerçeklik üzerine yoğunlaşılması, üzerinde durulması, çıkış yolları aranması gerekiyor.

Meselâ, her cumâda okunan ADÂLET âyeti, son Cumâ hutbesindeki OKUMA, İLİM ve ÂLİM vurgusu önemli. Adâlet yoksa zulüm var demektir. İlmin zıddı da CEHÂLET. Problem de burada. Allâh hepimizi câhilî hareketlerden kurtarsın inşâllâh. Ne diyelim!

TRAFİK ADÂLET, HIZ ZULÜM!

İşte bir adâletsizlik ve cehâlet göstergesi daha. Bu bayramın trafik blânçosu 100’e yakın ölü. Hız demek, haddini aşmak demek. Adâletten uzaklaşmak, zulme yaklaşmak demek. Yolda bize tanınan hakka râzı olmamak demek. Böylelikle hem kendimizi, hem de yolunda yordamıyla gidenleri tehlikeye atmış oluyoruz. Bunlar kendimize de onlara da zulümdür. En azından, kul hakkından zulme, oradan vebâle, hattâ dünyâdaki mahrûmiyetlerden öte cehenneme kadar uzanır bu işin sonu Allâh korusun. Onun için “her yerde, her adımda, her hâlukârda adâlet” demek durumundayız.

Buna rağmen de başımıza bir şeyler gelebilir. Ama o zaman, hiç olmazsa Hak katında mes’ul duruma düşmeyiz. Rabbimiz hepimizi, dünyâda da, âhirette de, haksız, dolayısıyla madden-mânen müşkil durumlara düşmekten muhâfaza buyursun.

SULAR, SELLER, TOPRAKLAR…

Bayramda yaşanan seller de, belki bir ibret ve ders olarak hep hatırlanması gereken olaylar olarak algılanmalı. Zâten, ahlâkî anlamda bir sele kapılmış, nereye sürüklendiğimizi hiç kaale almadığımız noktada, bu seller aslında “NEREYE GİDİYORUZ?” sorusunu akla getirmelidir. Sonuçta, ne kadar, çok şeyi elimizde sansak da, son tahlilde Allâh’ın dediği oluyor.

Bir doğa ya da sosyâl olay olarak sellerin bizi sürükleyip çârelerin tükendiği yere getirmeden önce, fert ve toplum olarak uyanıp aklımızı başımıza devşirmenin zamânıdır. Görülüyor ki ölüm, HAVADA, SUDA, TOPRAKTA yolumuz üzerindedir. Bayramda olan-bitenler bu anlamda oldukça öğreticidir aynı zamanda.

DÜNYA SEYRAN, UKBÂ BAYRAM!

Sevgili okurlar, Bayramlar da, seyranlar da bizim içindir. Asıl dikkât edilip gözetilmesi gereken şey; Efendimizin (SAV)’in, “Oruç tutanın iki sevinci vardır; biri iftar ettiği, öteki de Rabbine kavuştuğu an!” buyurduğu şekliyle bu dünyâda kendimizi tutup, Rabbimize kavuştuğumuz ânı sonsuz bayrama dönüştürebilme meselesidir.

Rabbimizin hepimize nasip etmesi niyâzıyla, geçmiş bayramınızı tebrik ediyor, nicelerine, kazâsız-belâsız olarak, sevdiklerimizle berâber, sıhhat, âfiyetlerle erişmemiz dileğiyle cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz mutluluk temennîlerimizi sunuyoruz ves’selâm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.