bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler casinorulet.com casino siteleri

KADİR İNANIR'I NASIL BONUS KAFA YAPTI?

Ordu Gündemi (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 27.11.2012 - 13:30, Güncelleme: 05.01.2023 - 05:10 2311+ kez okundu.
 

KADİR İNANIR'I NASIL BONUS KAFA YAPTI?

Müzik bugüne kadar yaptığımız her çalışmada çok işe yaradı. Müzikle yapılan işler daha kolay öğreniliyor, daha çok akılda kalıyor Uğurcan Ataoğlu, ülkemizin en büyük reklam ajanslarından Alametifarika’nın kurucu ortağı ve yaratıcı yönetmeni. Yaklaşık 30 yıldır reklamcılık yapıyor. Ataoğlu, 25 yıldır özel hayatında eşi Ayşe Ataoğlu’yla, iş hayatında da ünlü reklamcı Serdar Erener’le birlikte. “Benim iki eşim oldu bu hayatta, biri Ayşe, biri Serdar” diyor. Ataoğlu, medyada olmaktan hoşlanmayan, kamera ve mikrofonlardan kaçan, ödül törenlerine katılmayan, çok az konuşan, bolca susan, düşündüklerini ve hissettiklerini yazarak, çizerek ifade eden bir yaratıcı yönetmen. En büyük tutkusu “memleketi” Ordu. Orduspor’un Asbaşkanı. Ordu Valisi ve Ordu Belediye Başkanı’nın İstanbul’daki gönüllü kültür sanat danışmanı. Ordu’da uluslararası edebiyat festivalleri ve kitap şenlikleri düzenleyen ekibin de içinde. Son dönemde artan bir biçimde kitap yazmaya ve kendi deyimiyle ”tasarlamaya” zaman ayırmış durumda. Geçen hafta, Uğurcan Ataoğlu’yla yaptıklarının “ekran arkasını” konuşmak için Alametifarika’nın Akaretler’deki ofisinde buluştuk. Bahçede oturduk. Kendisine son yirmi yılda yaptığı kampanyalardan öğrendiklerini sordum. Her zaman olduğu gibi az konuştu ama öz konuştu. Çok iş yapmış olan çalışmaların arkasındaki deneyimlerini anlattı.  “Instant Fame” yani “Anında Şöhret” nasıl elde edilir? Sizin yönteminiz nedir?Biz her zaman kendimizi markanın sahibi gibi görmek istiyoruz. Bu yüzden müşteriyle yapılan çalışmalar kendi kendimize çalışmak gibi olur. Müşterinin parası bizim paramızdır. Bizi en çok eğlendiren, en çok etkileyen fikirleri bulmaya çalışırız. Kendi “en iyi”mize ulaşma iştahıyla yapılan işlerin sonucunda bizimle beraber müşteri de mutlu olur, marka da kazanır. Buradaki kritik nokta bizim yaptığımız “en iyi”den kalabalıkların da etkilenmesi. Reklamcıysan toplumla aynı frekansta olmak lazım. Gündemin gerçekleriyle barışık olup sevmen lazım. Halk böyle ister diye yapılan işler çoğunlukla teğet geçer. Halkın ta kendisi olmak lazım. İşin sırrı bu. Yaptığımız işin hedefi, kendimizin de içinde olduğu kalabalıkların beğenmesi, bir gecede tüm Türkiye’nin haberdar olması. Şöhret demek, kalabalık demek. Bir zamanlar çok yaygın olan “özenti reklamcılığı”nın tam hissedemediği durum buydu. Kültürel olarak yok saydığın insanlara bir şey satmak için tezgahtarlık performansı göstermek mümkün değil. Kalabalığı sevmiyorsan kalabalıkla konuşmak zorunda olduğun reklamcılık mesleğine hiç girme. Üst kültür kadar alt kültürü de tanımaya ve anlamaya çalışmak lazım. Sadece anlamak yetmiyor kusurlarını da sevmemiz lazım. Bu yüzden reklamlarımızda gerçek hayatta olduğu gibi kusurları olan kahramanlar çıkarıyoruz. Örneğin, Arçelik için yaratığımız Çelik robotu çoğu markaların yaptığı gibi mükemmel görünümlü teknolojik bir robot değildir.  Kusurları vardır. Kafası büyük, kel, raşitik bir vücut. Turkcell’in büyüklüğünü anlatmak için kibirli bir biçimde konuşmak yerine tam tersine, Selocanlara indirgedik. Ufalttık, kalplere girmeye çalıştık. Türkiye’de dağın başında yaşayan bir insana “Selocan nedir?” diye sorsanız büyük ihtimalle gülümser ve rahatlıkla tarif edebilir. İnsanları mutlu eden bir kahraman yaratabilmek bizim için çok büyük mutluluk. “Öyle birini bulalım ki izleyen o tipi görünce unutmasın” Bir reklamı popüler kılmanın püf noktası nedir?  Reklam topluma ayna tutmalı ve aynaya bakınca kendi gerçeğini görüp beğenmeli. Laz taklidiyle, Kürt aksanıyla yapılan reklamlarla insanların kalbine giremezsiniz. Turkcell’in çekim gücü şarkısını memleketin dört bir köşesindeki gerçek halk müzisyenlerine çaldırıp bir reklam filmi yapmıştık. Bütün Türkiye çok sevdi. Aynı mantıkla hazırladığımız son THY reklamımızda dünyadaki gerçek yerel müzisyenlere milli marşımızı çaldırdık. Bunu halkımızla birlikte bütün dünya çok sevdi. Reklamcılığın sihirli aynasının marifeti bunlar. Toplumu anlayabilmek için ne yapıyorsunuz?  Ordu’ya çok sık gidip geliyorum. Biz İstanbul’da deli gibi çalışıyoruz. Kampanya hazırlıyoruz. Sonra Ordu’ya gidince bakıyorum ki bizim çok büyük olduğunu düşündüğümüz şey aslında küçücük bir parça. Bir anlamda, biz büyük bir borudan bir kaynak suyu akıtıyoruz, karşı tarafa onun bir küçük damlası düşebiliyor ancak. Anadolu’ya ulaşan o damla çok önemli. İşte o damlanın anlamı çok büyük olmalı. Mesela bizim “Bonus Kafa” fikri. O kadar benimsendi ki artık kıvırcık saçlıların adı bonus kafa oldu. Reklam mesajları, müzikleri günlük hayatımızda içerik olarak katılmalı. Uzun yıllardır teknolojiyi de bu yaklaşımla anlatıyorsunuz... Blackberry gibi hedef kitlesi iş dünyası olan bir ürünü Avrupai bir dille anlatabilirsiniz. Ancak Turkcell gibi köyde, kentte, dağ başındaki yaşamın içinde olan bir markanın reklamlarının dikkat çekmesi için onların hayatındaki ortak duygulara karşılık bulması gerekiyor. Serdar Erener her zaman “Türk’ün aklı kulağındadır” der. Siz müziğe çok önem veriyor, adeta onu başlı başına bir karakter olarak kullanıyorsunuz. Evet, müzik bugüne kadar yaptığımız her çalışmada çok işe yaradı. Müzikle yapılan işler daha kolay öğreniliyor, daha çok akılda kalıyor. Babam, aynı zamanda benim de ilkokul öğretmenimdi. Mandolin çalardı. Dersin sözlerini melodik olarak mandolinle çalıp söylerdi. Bizler de hep bir ağızdan şarkıya eşlik ederdik. Böylelikle tarihi, coğrafyayı, matematiği şarkılarla öğrenmiş olduk. Oyuncu seçiminizi nasıl yapıyorsunuz? Aradığınız en önemli özellik nedir?Öyle birini bulalım ki izleyen o tipi görünce unutmasın. Bazen kepçe kulaklı, bir dişi eksik bir çocuk hem dikkat çekiyor hem akılda kalıyor. Şeytan tüyü olanları bulmak lazım. Film setinde müşteri zoruyla seçilen “güzel” insanların performasını beğenmeyip daha “kusurlu” insanları tercih ettiğimiz oluyor. “Her ürün için doğru bir ünlü vardır” Eğlendiriyorsunuz da, ağlatıyorsunuz da... Öyle derler ya. Sinemada iş yapmak için ya ağlatacaksın ya da güldüreceksin. Reklamın da çok iyi iş yapması lazım. Reklam bir festivalcilik mesaisi olamaz. Ne zaman bir kampanyayı yaparken biz çok eğlendik, toplum da o kadar beğendi. Ne zaman yaptığımız bir işe inandık, toplumda o kadar etki yarattı. Duygularımız toplumla aynı frekansta. Ünlü kullanmayı çok seviyorsunuz... Her ürün için doğru bir ünlü mutlaka vardır. Çok büyük bir hata yapmadığınız sürece doğru bir ünlüyle yapılan işbirliğiyle ününüze ün katabilirsiniz. Mesela Pepsi için yaptığımız Seda Sayan reklamı, kültürel olarak çok garipsenmesine rağmen tam beklediğimiz gibi çok iyi iş yaptı. Reklamcı kültürel bir tarafı tutmamalı. Hepsinin aynı anda içinde ve üzerinde durmalı. Aslında ünlü yaratmayı da çok seviyoruz. Mesela Özgür Kız, Ragga Oktay, Kadir Çöpdemir, Şafak Sezer, Şahan Gökbakar reklam yüzleri olarak ilk bizim reklamlarımızda parladılar. “Gençlerin en büyük eksiklikleri yaptıkları işi tam hissedememek”Serdar Erener’le 25 yıldır çalışıyorsunuz. Bu beraberliğin sırrı ne?  Biz daha ilk günlerden itibaren anlaştık. Serdar çok büyük bir akıldır, dünyaya bakar. Ben gönülüm, içeriye bakarım. Detaylarla ilgilenirim, arkayı toplarım, tamir ederim. Hem sanata hem zanaatte ilgi duyarım. Yeni nesille nasıl çalışıyorsunuz?Ben okuldan sonra usta-çırak ilişkisiyle çalışarak bu meslekteki yerimi buldum. Mesleğe yeni başlayanlarla da bu sistemi devam ettiriyorum. Bilgiyi talep edenin, almayı hak edecek hamurda ve karakterde olması lazım. Bu alışveriş potansiyeli varsa birlikte çalışma enerjisi kendiliğinden oluşuyor zaten. En büyük eksiklikleri yaptıkları işi tam olarak hissedememek. Bir refleksle düzgün sayılabilecek, hatta biraz süslü ve sığ işler yapmaya eğilimliler. Daha iyisine nasıl ulaşırım diye şartları zorlamak yok, yapıp kurtulma sabırsızlığı var.  Yaptığının daha iyisini yapmasına yardım edip gösteriyoruz. Böylece daha sonra yapacakları işlerin daha iyi olabileceği düşüncesine kapılmaları bir alışkanlık haline gelecek. Stajyerleri uzaktan takip ederiz. “Bütün ajansı gözleyin, iş nasıl yapılır izleyin” diyoruz. Herkes kendi şansını kendi yaratmalı. Birkaç günde sıkılıp gidenler de var, staja diye gelip kadroya girenler de. Kıvırcık saçlıların adı bonus kafa olduReklamda bonus kafa olanlardan biri de Kadir İnanır’dı. Ataoğlu: “Bonus Kafa” fikri o kadar benimsendi ki, artık kıvırcık saçlıların adı bonus kafa oldu.” Uğurcan Ataoğlu kimdir?Uğurcan Ataoğlu Mimar Sinan Üniversitesi, Grafik bölümünü bitirdi. Sırasıyla Reklam Moran, Yorum Ajans ve Young&Rubicam/Reklamevi’nde art direktör ve kreatif direktör olarak çalıştı. Amblem, logo, afiş, basın kampanyası, illüstrasyon, ambalaj, kitap tasarımı, kitap kapağı, CD tasarımı ve tipografi gibi grafik tasarımın bütün dallarında işler üretti. Yurt içi ve yurt dışındaki mesleki sergilere katıldı. Reklam filmleri yönetti. 2000 yılından bu yana Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. 2003 yılında kurulan Alametifarika Reklam Ajansı’nın kurucu ortağı ve kreatif direktörü. “Dedem Mehmet Rıfat” adında bir araştırma kitabı, “100 Soru Yüz Cevap” adında bir illüstrasyon kitabı, “Yirmi Beş Kuruşluk Kitap” adındaki otobiyografik kitabı ve en son olarak “How Are You Bob?” adlı deneme kitabı Alametifarika tarafından yayınlandı. Ürettiği işlerle İstanbul, Ordu, Giresun, Trabzon, Ankara, Batum ve Selanik’te sergiler açtı. Tasarımcı olarak çalışmalarını reklamcılıkla birlikte sosyal ve kültürel alanlarda sürdürüyor.                                                                                                                                          Kaynak: Milliyet

Müzik bugüne kadar yaptığımız her çalışmada çok işe yaradı. Müzikle yapılan işler daha kolay öğreniliyor, daha çok akılda kalıyor

Uğurcan Ataoğlu, ülkemizin en büyük reklam ajanslarından Alametifarika’nın kurucu ortağı ve yaratıcı yönetmeni. Yaklaşık 30 yıldır reklamcılık yapıyor. Ataoğlu, 25 yıldır özel hayatında eşi Ayşe Ataoğlu’yla, iş hayatında da ünlü reklamcı Serdar Erener’le birlikte. “Benim iki eşim oldu bu hayatta, biri Ayşe, biri Serdar” diyor. Ataoğlu, medyada olmaktan hoşlanmayan, kamera ve mikrofonlardan kaçan, ödül törenlerine katılmayan, çok az konuşan, bolca susan, düşündüklerini ve hissettiklerini yazarak, çizerek ifade eden bir yaratıcı yönetmen. En büyük tutkusu “memleketi” Ordu. Orduspor’un Asbaşkanı. Ordu Valisi ve Ordu Belediye Başkanı’nın İstanbul’daki gönüllü kültür sanat danışmanı. Ordu’da uluslararası edebiyat festivalleri ve kitap şenlikleri düzenleyen ekibin de içinde. Son dönemde artan bir biçimde kitap yazmaya ve kendi deyimiyle ”tasarlamaya” zaman ayırmış durumda. Geçen hafta, Uğurcan Ataoğlu’yla yaptıklarının “ekran arkasını” konuşmak için Alametifarika’nın Akaretler’deki ofisinde buluştuk. Bahçede oturduk. Kendisine son yirmi yılda yaptığı kampanyalardan öğrendiklerini sordum. Her zaman olduğu gibi az konuştu ama öz konuştu. Çok iş yapmış olan çalışmaların arkasındaki deneyimlerini anlattı.

 “Instant Fame” yani “Anında Şöhret” nasıl elde edilir? Sizin yönteminiz nedir?
Biz her zaman kendimizi markanın sahibi gibi görmek istiyoruz. Bu yüzden müşteriyle yapılan çalışmalar kendi kendimize çalışmak gibi olur. Müşterinin parası bizim paramızdır. Bizi en çok eğlendiren, en çok etkileyen fikirleri bulmaya çalışırız. Kendi “en iyi”mize ulaşma iştahıyla yapılan işlerin sonucunda bizimle beraber müşteri de mutlu olur, marka da kazanır. Buradaki kritik nokta bizim yaptığımız “en iyi”den kalabalıkların da etkilenmesi. Reklamcıysan toplumla aynı frekansta olmak lazım. Gündemin gerçekleriyle barışık olup sevmen lazım. Halk böyle ister diye yapılan işler çoğunlukla teğet geçer. Halkın ta kendisi olmak lazım. İşin sırrı bu. Yaptığımız işin hedefi, kendimizin de içinde olduğu kalabalıkların beğenmesi, bir gecede tüm Türkiye’nin haberdar olması. Şöhret demek, kalabalık demek. Bir zamanlar çok yaygın olan “özenti reklamcılığı”nın tam hissedemediği durum buydu. Kültürel olarak yok saydığın insanlara bir şey satmak için tezgahtarlık performansı göstermek mümkün değil. Kalabalığı sevmiyorsan kalabalıkla konuşmak zorunda olduğun reklamcılık mesleğine hiç girme. Üst kültür kadar alt kültürü de tanımaya ve anlamaya çalışmak lazım. Sadece anlamak yetmiyor kusurlarını da sevmemiz lazım. Bu yüzden reklamlarımızda gerçek hayatta olduğu gibi kusurları olan kahramanlar çıkarıyoruz.

Örneğin, Arçelik için yaratığımız Çelik robotu çoğu markaların yaptığı gibi mükemmel görünümlü teknolojik bir robot değildir.  Kusurları vardır. Kafası büyük, kel, raşitik bir vücut. Turkcell’in büyüklüğünü anlatmak için kibirli bir biçimde konuşmak yerine tam tersine, Selocanlara indirgedik. Ufalttık, kalplere girmeye çalıştık. Türkiye’de dağın başında yaşayan bir insana “Selocan nedir?” diye sorsanız büyük ihtimalle gülümser ve rahatlıkla tarif edebilir. İnsanları mutlu eden bir kahraman yaratabilmek bizim için çok büyük mutluluk.

“Öyle birini bulalım ki izleyen o tipi görünce unutmasın”
 Bir reklamı popüler kılmanın püf noktası nedir?

 Reklam topluma ayna tutmalı ve aynaya bakınca kendi gerçeğini görüp beğenmeli. Laz taklidiyle, Kürt aksanıyla yapılan reklamlarla insanların kalbine giremezsiniz. Turkcell’in çekim gücü şarkısını memleketin dört bir köşesindeki gerçek halk müzisyenlerine çaldırıp bir reklam filmi yapmıştık. Bütün Türkiye çok sevdi. Aynı mantıkla hazırladığımız son THY reklamımızda dünyadaki gerçek yerel müzisyenlere milli marşımızı çaldırdık. Bunu halkımızla birlikte bütün dünya çok sevdi. Reklamcılığın sihirli aynasının marifeti bunlar.
 Toplumu anlayabilmek için ne yapıyorsunuz?

 Ordu’ya çok sık gidip geliyorum. Biz İstanbul’da deli gibi çalışıyoruz. Kampanya hazırlıyoruz. Sonra Ordu’ya gidince bakıyorum ki bizim çok büyük olduğunu düşündüğümüz şey aslında küçücük bir parça. Bir anlamda, biz büyük bir borudan bir kaynak suyu akıtıyoruz, karşı tarafa onun bir küçük damlası düşebiliyor ancak. Anadolu’ya ulaşan o damla çok önemli. İşte o damlanın anlamı çok büyük olmalı. Mesela bizim “Bonus Kafa” fikri. O kadar benimsendi ki artık kıvırcık saçlıların adı bonus kafa oldu. Reklam mesajları, müzikleri günlük hayatımızda içerik olarak katılmalı.

Uzun yıllardır teknolojiyi de bu yaklaşımla anlatıyorsunuz...

Blackberry gibi hedef kitlesi iş dünyası olan bir ürünü Avrupai bir dille anlatabilirsiniz. Ancak Turkcell gibi köyde, kentte, dağ başındaki yaşamın içinde olan bir markanın reklamlarının dikkat çekmesi için onların hayatındaki ortak duygulara karşılık bulması gerekiyor.

Serdar Erener her zaman “Türk’ün aklı kulağındadır” der. Siz müziğe çok önem veriyor, adeta onu başlı başına bir karakter olarak kullanıyorsunuz.

Evet, müzik bugüne kadar yaptığımız her çalışmada çok işe yaradı. Müzikle yapılan işler daha kolay öğreniliyor, daha çok akılda kalıyor. Babam, aynı zamanda benim de ilkokul öğretmenimdi. Mandolin çalardı. Dersin sözlerini melodik olarak mandolinle çalıp söylerdi. Bizler de hep bir ağızdan şarkıya eşlik ederdik. Böylelikle tarihi, coğrafyayı, matematiği şarkılarla öğrenmiş olduk.

Oyuncu seçiminizi nasıl yapıyorsunuz? Aradığınız en önemli özellik nedir?
Öyle birini bulalım ki izleyen o tipi görünce unutmasın. Bazen kepçe kulaklı, bir dişi eksik bir çocuk hem dikkat çekiyor hem akılda kalıyor. Şeytan tüyü olanları bulmak lazım. Film setinde müşteri zoruyla seçilen “güzel” insanların performasını beğenmeyip daha “kusurlu” insanları tercih ettiğimiz oluyor.

“Her ürün için doğru bir ünlü vardır”

Eğlendiriyorsunuz da, ağlatıyorsunuz da...

Öyle derler ya. Sinemada iş yapmak için ya ağlatacaksın ya da güldüreceksin. Reklamın da çok iyi iş yapması lazım. Reklam bir festivalcilik mesaisi olamaz. Ne zaman bir kampanyayı yaparken biz çok eğlendik, toplum da o kadar beğendi. Ne zaman yaptığımız bir işe inandık, toplumda o kadar etki yarattı. Duygularımız toplumla aynı frekansta.

Ünlü kullanmayı çok seviyorsunuz...

Her ürün için doğru bir ünlü mutlaka vardır. Çok büyük bir hata yapmadığınız sürece doğru bir ünlüyle yapılan işbirliğiyle ününüze ün katabilirsiniz. Mesela Pepsi için yaptığımız Seda Sayan reklamı, kültürel olarak çok garipsenmesine rağmen tam beklediğimiz gibi çok iyi iş yaptı. Reklamcı kültürel bir tarafı tutmamalı. Hepsinin aynı anda içinde ve üzerinde durmalı. Aslında ünlü yaratmayı da çok seviyoruz. Mesela Özgür Kız, Ragga Oktay, Kadir Çöpdemir, Şafak Sezer, Şahan Gökbakar reklam yüzleri olarak ilk bizim reklamlarımızda parladılar.

“Gençlerin en büyük eksiklikleri yaptıkları işi tam hissedememek”
Serdar Erener’le 25 yıldır çalışıyorsunuz. Bu beraberliğin sırrı ne?

 Biz daha ilk günlerden itibaren anlaştık. Serdar çok büyük bir akıldır, dünyaya bakar. Ben gönülüm, içeriye bakarım. Detaylarla ilgilenirim, arkayı toplarım, tamir ederim. Hem sanata hem zanaatte ilgi duyarım.

Yeni nesille nasıl çalışıyorsunuz?
Ben okuldan sonra usta-çırak ilişkisiyle çalışarak bu meslekteki yerimi buldum. Mesleğe yeni başlayanlarla da bu sistemi devam ettiriyorum. Bilgiyi talep edenin, almayı hak edecek hamurda ve karakterde olması lazım.

Bu alışveriş potansiyeli varsa birlikte çalışma enerjisi kendiliğinden oluşuyor zaten. En büyük eksiklikleri yaptıkları işi tam olarak hissedememek. Bir refleksle düzgün sayılabilecek, hatta biraz süslü ve sığ işler yapmaya eğilimliler. Daha iyisine nasıl ulaşırım diye şartları zorlamak yok, yapıp kurtulma sabırsızlığı var.  Yaptığının daha iyisini yapmasına yardım edip gösteriyoruz. Böylece daha sonra yapacakları işlerin daha iyi olabileceği düşüncesine kapılmaları bir alışkanlık haline gelecek. Stajyerleri uzaktan takip ederiz. “Bütün ajansı gözleyin, iş nasıl yapılır izleyin” diyoruz. Herkes kendi şansını kendi yaratmalı. Birkaç günde sıkılıp gidenler de var, staja diye gelip kadroya girenler de.

Kıvırcık saçlıların adı bonus kafa oldu
Reklamda bonus kafa olanlardan biri de Kadir İnanır’dı. Ataoğlu: “Bonus Kafa” fikri o kadar benimsendi ki, artık kıvırcık saçlıların adı bonus kafa oldu.”

Uğurcan Ataoğlu kimdir?
Uğurcan Ataoğlu Mimar Sinan Üniversitesi, Grafik bölümünü bitirdi. Sırasıyla Reklam Moran, Yorum Ajans ve Young&Rubicam/Reklamevi’nde art direktör ve kreatif direktör olarak çalıştı. Amblem, logo, afiş, basın kampanyası, illüstrasyon, ambalaj, kitap tasarımı, kitap kapağı, CD tasarımı ve tipografi gibi grafik tasarımın bütün dallarında işler üretti. Yurt içi ve yurt dışındaki mesleki sergilere katıldı. Reklam filmleri yönetti. 2000 yılından bu yana Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. 2003 yılında kurulan Alametifarika Reklam Ajansı’nın kurucu ortağı ve kreatif direktörü. “Dedem Mehmet Rıfat” adında bir araştırma kitabı, “100 Soru Yüz Cevap” adında bir illüstrasyon kitabı, “Yirmi Beş Kuruşluk Kitap” adındaki otobiyografik kitabı ve en son olarak “How Are You Bob?” adlı deneme kitabı Alametifarika tarafından yayınlandı. Ürettiği işlerle İstanbul, Ordu, Giresun, Trabzon, Ankara, Batum ve Selanik’te sergiler açtı. Tasarımcı olarak çalışmalarını reklamcılıkla birlikte sosyal ve kültürel alanlarda sürdürüyor.

                                                                                                                                         Kaynak: Milliyet

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve orducu.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.